0

23 Eylül itibari ile vizyona giren Don’t Worry Darling , 1950’lerde Kaliforniya çölünde geçen bir gizem, dram filmi. Filmde mükemmel insan ilişkilerini, mutlu çiftleri, gerçek olamayacak kadar keyifli bir hayatın yaşandığı bu yeri izlerken, zamanla bu sahte mükemmelliğin yıkılışına tanıklık ediyoruz. Film vizyona girmeden önce yaşanan olaylarla çok fazla gündemde kalmıştı. Kimin haklı kimin haksız olduğuna, tam olarak neler olduğuna kafayı yorar olmuştuk. Bu da olayların ne yazık ki filmin önüne geçmesine sebep oldu.

Yönetmen Olivia Wilde’ın ikinci uzun metraj filmi olan Don’t Worry Darling ‘in oyuncu kadrosunda Florence Pugh, Harry Styles, Chris Pine gibi ünlü isimler yer alıyor. Normalde oyuncu olan Olivia Wilde’ın ilk uzun metraj film deneyimi Booksmart filmiyle olmuştu. Benim çok sevdiğim gençlik filmlerinden biri kendisi. Komedisi, farklı bakış açısı ve samimi yanıyla beni etkisi altına almıştı. Bu filmde de Booksmart filminin senaristlerinden biri olan Katie Silberman hikayeyi kaleme almış.

Don't Worry Darling

Hikaye Alice ve Jack çiftinin Kaliforniya’nın çölünde yer alan Zafer Projesi ismi verilen bir topluluktaki yaşamlarına odaklanıyor. Yan yana güzel mimaride evlerin olduğu bu yerde, kadınlar sabahları eşlerini işe uğurladıktan sonra ev işlerini yapıp, baleye gidip, akşam eşlerine yemek hazırlayıp onların gelmesini bekliyor. Herkesin memnun olduğu bu rutinde Florence Pugh ’un hayat verdiği Alice karakteri bir zaman sonra tuhaflık hissetmeye başlıyor. Erkekler gittikleri işleri hakkında hiçbir bilgi vermiyor. Eşleri sadece çok önemli bir iş yaptıklarını biliyorlar. Yaşadıkları bu yerden çıkmak da yasak. Bu topluluktaki kadınlardan biri burada bir tuhaflık olduğunu söylese de delirmekle suçlanıp dışlanıyor.

Frank isimli bu topluluğun lideri, onlara yaşadıkları bu hayatı övüp, her şeyin çok güzel olduğunu aşılamaya çalışıyor. Bir de bu yerdeki televizyon yayını, otobüslerdeki yazılar her şey sistemin ne kadar iyi olduğunu ve burada kalmaları gerektiğini söylüyor. Alice bir gün, bir uçağın düştüğünü gördüğünde girmemesi gereken alana gidiyor ve orada bayıldıktan sonra uyanıp kendini yatağında bulduğunda, hayatına devam etmeye çalışsa da artık her şey gözüne garip görünmeye başlıyor.

Hikaye aşırı orijinal, hiç görülmemiş bir hikaye değil. Zaten yönetmen Olivia Wilde, Matrix, Inception, Truman Show gibi yapımlardan ilham aldığını söylüyor. Birçok yapımda benzerlerini gördüğümüz kurgusal bir evren oluşturulmuş. Westworld, WandaVision, Black Mirror dizilerini de bazı yanları sebebiyle aklınıza getiriyor. Yalanlardan uyanmak, kırmızı hapı seçmek gibi temalar hep hoşuma gitmiştir. Don’t Worry Darling , kendi yaşadığımız bu hayatta uğradığımız manipülasyonları, devletin ve içinde yaşadığımız sistemin nasıl kolayca kuklası olabileceğimizi düşündürtüyor. Bir başyapıt kesinlikle değil ama kötü bir film olduğunu da düşünmüyorum. 1950’ler havası, kostümler, mekanlar ve sinematografi izlemeyi keyifli hale getiriyor. Belirli görsel tekrarlarla bir ritim oluşturulmaya çalışılmış. Ve en sevdiğim şeylerden biri de seslerin kullanımıydı, gerilimi güzel hissettiriyordu.

Don't Worry Darling

Oyunculuklardan bahsetmem gerekirse Florence Pugh’ın oyunculuğu filmi sırtında taşıyordu. Jack karakterine hayat veren Harry Styles’ı izlerken ise ara ara oyuncu seçimini sorguladığım onu böyle tutup filmden çıkartmak istediğim anlar oldu. Fakat Harry Styles’ı farklı şeyler deneyip kendini geliştirmeye çalışmasından dolayı takdir ediyorum. Kesinlikle bir enerjisi var ama oyunculukta çok yolu var gibi.

Don’t Worry Darling gizemiyle hikayenin içinde bizi sürüklese de kafalardaki soru işaretlerini cevaplamaya başladığında, bunu çok iyi şekilde yapamıyor. Neden böyle yazılmış daha iyi olabilirdi diye sorgulamadan duramıyorsunuz. Her şeye rağmen izlerken sizi sıkmayacak, görselliği ve Florence Pugh oyunculuğuyla size keyifli zaman geçirtecek bir film olmuş.

House of the Dragon – Fifth Episode Review

Previous article

The Rings of Power – Fifth Episode Review

Next article

You may also like

Comments

Comments are closed.