Ölümlü Dünya‘yı izleyip de sevmeyen insan sayısı iki elin parmaklarını geçmez. Filmin aldığı tepkiler son derece olumlu, ekibin halktan topladığı beğeni muazzamdı. Aynı kalemlerden çıkacak bir devam filminin, birkaç ufak değişiklik dışında aynı oyuncu kadrosuyla geldiğini işiten herkes benzer duyguları yaşamıştır. Burada Ölümlü Dünya 2 ‘nin çıkış tarihi duyurulduğunda ya da fragmanına denk geldiğinizde yaşanan otuz saniyelik mutluluktan değil, filmi izleyene kadar geçmeyecek o endişe halinden bahsediyorum.
Standart bir toplumda sanat eserinin başarı çıtası iki temel taş üzerine kurulur. Bunlardan biri estetik diğeri ise kendi alanına yaptığı katkıdır. Türkiye’de ise bu iki taş yerini “Ne kadar para harcanmış?” ve “Kaç para kazandırmış?” sorularına bırakıyor. Motivasyon para olunca da koskoca bir sektörün çarkı iş yapan filmlerden etkilenmeler üzerine dönüyor. Kim ne kadar etkilenirse o kadar başarılı sayılıyor. Örnek vermek gerekirse; Zack Snyder zamanında 300 diye bir film çekti. Sonrasında DC evrenini kurdu, o kurduğu evren tutmadı dağıldı, yönetmen sinemayı bıraktı. Aradan on sekiz sene geçti, on sekiz. Ve Türkler hala aksiyon sahnelerinde slow motion kullanıyorlar. Daha acıklı örnek vereyim; Mahsun Kırmızıgül insanları ağlatmaya yönelik filmler yaptı. Bu tutunca dijital sanatlar rotasını beyaz perdede gözyaşı tüccarlığına çevirdi. Gelinen son noktada 6 Şubat depreminde hayatını kaybeden insanlar enkaz altından çıkarılırken, dekor olarak gerçek enkaz kullanarak film çeken sinemacılarımız var. Dolayısıyla tüketilen iyi ya da kötü fark etmeksizin, para kazandırdıysa seyirci peşinden gelenin felaket olmaması için dua ediyor.
Ölümlü Dünya gibi bir şaheserin peşinden gelecekler için çok daha büyük endişelerimiz vardı fakat beyhude kendimizi yıpratmışız. Aziz Kedi, Feyyaz Yiğit ve Ali Atay‘ın yerli sinemaya ve sinemaseverlere sundukları tarzları, hikaye yazmak ve film yapmak konusundaki hevesleri uzun bir süre seyirci üzerinde hayal kırıklığına sebebiyet vermeyecektir. Cinayet Süsü, Ölümlü Dünya 2‘den daha çok Ölümlü Dünya olmaya çabalamıştı desem yalan olmaz. Bambaşka bir film izledik. Çok farklı bir akış içinde, beş sene önce çektikleri filme birkaç gönderme dışında her şey şahsına münhasırdı.
Esnaf ile Uğraşmanın Bedeli
İki film arasındaki sekiz aylık kaçış sürecinin karakterler üzerindeki etkisi çok net anlaşılıyor. Begüm (İrem Sak) ile Serhan’ın (Sarp Apak) ilişkilerindeki sorunlar, Gazanfer’in (Ahmet Mümtaz Taylan) çok daha sabırsız ve agresif olması, birinci filmden hatırlayacağınız Sevil Hanım’ın hikayedeki acı kaybı, tüm bunlar kafalarda oturmuş vaziyette başlıyoruz hikayeye.
Ölümlü Dünya 2 üzerine gelecek eleştirilerin çoğu, filmin önceki işlere nazaran daha küfürlü diyaloglar içermesi üzerine olacaktır. Fakat film bunun sebebini henüz daha başında çok güzel açıklıyor. İki film arasında başlarına gelenleri anlattıklarında ben ve izleyen herkes çok daha öfkeli bir Mermer ailesi izleyeceğimizi anladık. Anlattıkları bir yana, dilleri dönmedi diye kasadan alamadıkları paranın ceremesini bu filmde öyle bir çekiyorlar ki, sakin kalmak mümkün değil. Tek bir film üzerinde bile sonu getirilmeyen hikayeler ve ilkokul talebesi kaleminden düşme karakter gelişimlerine alışkın olduğumuzdan, beş yıllık molanın ardından bu kadar tutarlı devam eden bir iş görmek beni çok şaşırttı.
Filmin temposu baştan sona seyirciyi uyanık tutmayı başarıyor. Çok uzun da sayılmayacak, iki saatlik süren film bir an bile saate baktırmadan akıp gidiyor. Özellikle sinemada izleyeceklerin mola vakti geldiğinde yarısı bitti diye şaşıracaklarına eminim. İlk başlarda keşke daha uzun olsaydı desem de, filmin finalinde kendimi tatmin olmuş hissettim. Sıkıntı yaşadığım noktalar da var elbet; Aziz Kedi ve Feyyaz Yiğit‘in tarzına Gibi vesilesiyle o kadar alışkınız ki, senaryoda Ali Atay‘ın devreye girdiği kısımları çok kolay ayırt edebiliyoruz. Üzülerek söylüyorum fakat bahsi geçen kısımlardan bazıları filmin genel tarzıyla çelişiyordu. Bazı noktalarda Youtube’da reels izlerken birbirinden çok farklı iki komik videoya art arda denk gelmiş gibi hissettim.
Filmin hikayesine gelecek olursak, Mermer ailesini en son Ukrayna’ya gitmek üzere kaçış planı yaparken görmüştük. Helikoptere yetişemeyip kaçırmışlar. Türkiye’de mahsur kalan aile peşlerinde olan örgütten köşe bucak kaçıp saklanırken, Zafer yakalanıp örgütün eline düşmüş. Bu noktada Gazanfer (Ahmet Mümtaz Taylan) eski dostu Maestro’ya sığınıyor (Reha Özcan) ve örgüt ile masaya oturmak için plan yapıyorlar.
Maestro, Mermer ailesine örgütün Türkiye ve Orta Doğu sorumlusu dört kişiden söz ediyor. Bahsi geçen isimlerin taşıdıkları özel belleklerde örgütün bu bölgedeki tüm işlerinin kayıtları olduğunu öğreniyoruz. Ekibimiz bunun üzerine bu dört hedefi imha etmek ve bilgileri alıp örgüt ile pazarlık masasına oturmak üzere işe koyuluyorlar.
Evladım Gayet Güzel Tarıyorsun
Kadro çok geniş olmasına rağmen karakterlerin ekran süreleri muhteşem ayarlanmış. Hatta bu hususta ilk filmden daha iyi. İlk filmin çok büyük bir kısmı Feyyaz Yiğit‘in canlandırdığı Serbest karakteri tarafından sırtlanırken, bu filmde beni en çok güldüren isim Zafer karakterine hayat veren Doğu Demirkol oldu. Aradan geçen yıllarda, Cinayet Süsü ve Gibi işlerinin odak noktası da Feyyaz Yiğit olduğundan, bu hikayede Serbest su bulandığında ortaya çıkıp izleyeni resetleyen bir cankurtaran olarak tasarlanmış. Hikayeyi geri kalan herkesin üzerine eşit sürelerle kurmuşlar ki bence bu doğru karardı.
Müzik seçimleri ve müzikleri kullanıldıkları sahneler çok başarılıydı. Çokça kıyasladım fakat yönetmenin bir önceki filmi olduğundan daha iyi bir rakip göremiyorum; Cinayet Süsü‘nü izlerken bende oluşan “Ali Atay kulaklıkla yürürken bu şarkıya denk gelmiş ve kafasında buna göre sahne kurmuş” kanısı bu filmde ortaya çıkmadı.
İlk filmde olduğu gibi Ölümlü Dünya 2‘de de imza görseller var. Ali Atay her işinde, izleyene sinemayı ne kadar sevdiğini hissettirmeyi başarıyor. Gelecek zamanda yönetmenin farklı tarzlarda bambaşka filmlerini izlemekten keyif alacağımıza eminim. Atay‘ın merceğinden tecrübe edeceğimiz hikayeleri merakla bekliyorum.
Sebebi Hikmetini Çözemediğim Karakter
Gelelim benim filmle alakalı huzursuz olduğum tek meseleye… Fragmanlardan ve ekibin katıldığı programlardan görmüşsünüzdür, Ölümlü Dünya 2‘de Şenol diye yeni bir karakter var. Karaktere Giray Altınok hayat vermiş. Baştan sona hikayenin parçası, hatta ana elementlerinden biri. Gidişatta hizmet ettiği tek kısım filmin ilk otuz dakikası içerisinde ufacık bir sahne. Bu aralıkta gözüküp kaybolan biri olsa hikayeden bir şey eksilmez. Hatta filmde hiç olmasa hikayeden bir şey eksilmez. Böyle bir karakter yaratmak yerine, Şenol’un kısımları Özgür Emre Yıldırım‘ın canlandırdığı Atakan karakterine yazılsa çok daha iyi olurdu. Zafer’i esir tuttukları evde elinde pompalı tüfekle bekleyen teyze çok daha gerekli ve komikti bence.
Şenol karakteri o kadar gereksiz ki, izlerken insan “Acaba Giray Altınok ile iddiaya girip kaybettiler de Ölümlü Dünya’da yer alabilsin diye yeni bir karakter mi yaratmak zorunda kaldılar?” diye düşünüyor. Ya da ne bileyim, oyunculardan biri oynamak istemedi, yerine bu beyefendi ile anlaştılar, sonra şaka yaptım oynarım tabi ki dendi ve ayıp olmasın diye başka karakter mi yarattılar? Düşünüyorum ama mantıklı bir açıklama bulamıyorum. İlk filmdeki otelin resepsiyonisti çok daha iyi yazılmıştı bence.
Uzun Lafın Kısası
Yazının başında bahsettiğim korkular bu seferlik yersiz çıkmış olsa da, Ölümlü Dünya 2 biz seyircilerin tepkilerinden değilse de yaratıcı ekibin kalitesinden dolayı serinin son filmi olacaktır. Eğer inat ederlerse serinin bir sonraki filmi iki dakikada bir ayağa kalkıp bolca küfürlü cümleler kurup sağa sola bağıran erkekler üzerine olacak. Sanırım bu sebepten Ali Atay bunun son Ölümlü Dünya filmi olduğunu film henüz çıkmadan söyledi.
Ölümlü Dünya 2 korkulduğu kadar sıradan bir film değil, ümit edilen kadar sıra dışı da değil. Son derece komik bir film, ben yalnızca komik bir film izlemek istiyorum diyorsanız hayal kırıklığı yaşamayacaksınız, eminim. Fakat şunu da biliyorum, Ölümlü Dünya markası ile çekilecek üçüncü bir film, yalnızca bu serinin değil yapım ortaklarının en kötü işi olur. Uzun uzadıya anlatılarını, yaratıcı hakaretlerini, yarattıkları muhteşem kaosların içindeki basit esnaf çatışmalarını seviyoruz fakat bunun da tadı kaçmamalı.
Mehmet Tezcan’ın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Twitter, Instagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar