Sıfırdan zengin olmak, köşeyi dönmek bizler gibi Hollywood’un çok sevdiği hikayelerden biri. Özellikle borsa filmleri bu temanın her zaman en iyi örneklerini taşır. Scorcese’nin yönettiği The Wolf of Wall Street bu türün belki de en iyi örneği. Hiçbir parası, yatırımı, aile desteği hatta o işi yapmak için bile yeterli eğitimi olmayan biri hırs ve doğal yetenekleri ile (genellikle insanları ikna etme kabiliyeti) sıfırdan zirveye çıkar. Bu filmlerde “Ama ne pahasına?’’ sorusu da hemen seyirciye sorulur. Harry Potter filmlerinin yönetmeni David Yates’dan Pain Hustlers da bize bunu anlatıyor. Ama Wolf of Wall Street’in doğru yaptığı kısımların hepsini yanlış yaparak anlatıyor.
Kız kardeşinin garajında, annesi ve kızı ile yaşayan Liza Drake; işsiz olup, striptiz kulüplerinde çalışmaktadır. Kulüpte de o kadar iyi bir dansçı olmayan Liza, dans ettiği günlerden birinde zilzurna sarhoş olan Pete Brenner ile tanışır. Brenner’in ona iş teklif etmesi ile kendini büyük ama para kazanamayan bir ilaç şirketinde ilaç mümessili olarak bulur. İlk başlarda Liza için işler çok da iyi gitmese de, Liza birkaç doktoru bağladıktan sonra şirkete sağanak yağarcasına para yağmaya başlar. Fakat Liza’nın doktorlara yazdırdığı ilaç; kanser hastaları için bir ağrı kesici olup, yan etkilerini de yavaş yavaş göstermeye başlar.
Tanıdık Bir Hikaye Tekrardan Karşımızda
Başrollerde Liza Drake (Emily Blunt), Pete Brenner (Chris Evans) ve Dr. Neel (Andy Garcia)’nın olduğu film tamamen Liza’nın hayatına odaklanmış durumda. Diğer karakterlerin hepsi yan karakterden öteye geçemiyor. Bizde o zaman ilk Liza’ya bakalım.
Lise terk, 30’lu yaşlarda çekici bir kadın olan Liza’nın belki de tek yeteneği iletişim becerisi. Hepimizin sağlık ocaklarında gördüğü, takım elbiseli ellerinde tablet ile bekleyen kişiler ilaç (tıbbi) mümessildir. Liza’da bunun Amerikan versiyonunu canlandırıyor. Liza’nın işi; doktorları ikna edip, kanser hastalarına çalıştığı şirketin ilacını yazdırmak. Her ne kadar çok basit bir iş gibi gözüksede, rekabetin yüksek olduğu bir ilan. Her yazdırdığı reçete için %10 komisyon alacağını öğrenen Liza, bu yüksek kar oranı karşısında kendinden geçip, neredeyse şehrin daha sonra da eyaletin tamamını ele geçiyor. Liza, Dr. Neel ve Pete Brenner’in dayatması ile de işin illegal boyutuna da girmek zorunda kalıyor.
Filmin en büyük hatası ilk kısımların çok hızlı anlatılması olabilir. Liza’nın çabalamaları sadece birkaç sahne sürüyor. Ücra bir motelde kızı ile yaşarken birkaç dakika sonra, Liza’yı milyoner olarak görüyoruz. Liza’nın hayatının amacına ulaşması sadece 5 dakikasını alıyor. Bu kısımda olan olaylara inanmadığınızda ise filmin geri kalan kısmının da inandırıcılığı kalmıyor.
Yüzeysel Olmaktan Kaçamıyor
Film 120 dakika gibi uzun bir süreye sahip olsa da, değindiği hiçbir konuyu derinlikli anlatamıyor. Ne karakterlerin fakirliklerini, zirveye ulaşmadaki çabaları ne de zirveye ulaştıktan sonraki şatafatlı hayatlarını göremiyoruz. The Wolf of Wall Street filmi, başrolümüzün kazandığı parayı nasıl harcadığını çok eğlenceli bir biçimde gösteriyordu. Bu filmde ise Liza’nın hayatında tek değişen plazada bir apartman dairesi ile üstü açık Mercedes’i olması. Film bize Liza’nın çok zengin ve başarılı bir iş insanı olduğuna dahi inandıramıyor.
Filmin diğer karakterleri ise aslında Liza’dan daha ilginç karakterler. Pete Brenner, herhangi bir ahlakı bariyeri olmayan, her şekle girebilen ve patronu Dr. Neel’in her dediğine evet diyen bir patron yalakası. Aslında Wolf of Wall Street’de ki Jordan Belfort’a çok yakın bir karakter. Ama Chris Evans tarafından oynanmasına rağmen, karakteri çok az tanıyor ve görüyoruz. Gene de Liza’dan çok daha eğlenceli ve ilginç bir karakter. Chris Evans’ın son 3 filmi olan; Pain Hustlers, Ghosted ve The Gray Man, Evans için birazcık risk alması gerektiğine işaret ediyor. Seçtiği gişe filmlerinin hepsi vasatı geçememiş ve beğenilmeyen filmler durumunda. Belki de birazcık daha düşük bütçeli ve bağımsız filmlere yönelmeli. Evans’ı bir korku filminde ya da A24 filminde görmek hem bize hem de kendisine iyi gelebilir. Yada daha güvenli yönetmenler ile çalışmalı.
Emily Blunt’ın Mimikleri Nerede?
Dr. Neel ise, Andy Garcia tarafından oynanmakta. Kendisi ilaç şirketinin patronu. Akademik alanda çok başarılı biri olan Neel, karısının kanser tarafından vefatından sonra hayatını kanser hastalarının daha az acı çekmesine adamış olan bir doktor. Film ilk yarısında ise neredeyse hiç diyaloğu yok. Andy Garcia’yı cast edip, 60 dakika boyunca toplam 5 cümle söylettirmek gerçekten enteresan. (Gene de The Passenger’daki rolünden iyidir.) Filmin ikinci yarısı ise, Dr. Neel’in çok zengin olmasından sonra kendini kaybetmesi, akıl sağlının zarar görmesi ile Liza ile Pete’i sıkıştırması üzerine. Fakat bunlar bize bir şey ifade edemiyor. Çünkü film bize Dr. Neel’i hiç tanıtma zahmetine dahi girmemiş durumda. Andy Garcia’nın role çok yakıştığını ve karizmatik durduğunu da söylemeden edemeyeceğim. Çok karizmatik bir aktör olan Garcia, aynı zamanda güzel yaşlananlardan.
Liza’yı oynayan Emily Blunt ise benim çok sevdiğim bir aktris olmasına rağmen son filmlerindeki performanslarını bir türlü beğenemedim. Oppenheimer’da da bir olmamışlık vardı Emily’de. Bu filmde de aynısı geçerli. Blunt’un yüzü, garip bir estetik operasyon geçirmiş gibi duruyor. Sicario’da ki Blunt’ın mimikleri ile buradaki Blunt’un mimikleri aynı değil. Chris Evans’ın ile rolleri değişseler ortaya çok daha eğlenceli bir film çıkabilirmiş.
Sürükleyici Fakat Eksiklerle Dolu
Yönetmen Davit Yates, Zümrüdüanka Yoldaşlığı ve sonraki bütün Harry Potter filmlerini yönetmeni. Harry Potter filmlerine hayran biri olarak, kendisinin çok yetenekli biri olduğunu düşünmüşümdür her zaman. Fantastik Canavarlar filmleri çok kötü olsa da, o filmlerde aslan payı zayıf senaryodaydı. Potter külliyatı hariç birde Tarzan filmi çeken Yates iyi bir yönetmen olsa da Pain Hustlers ile zayıf ve vasat bir filme imza atmış. Netflix’in öğüttüğü ve kendine benzettiği yönetmenler kervanına Yates’da katılıyor.
Pain Hustlers, filmi açmadan bildiğiniz bir hikâyeye sahip. Liza, sıfırdan gelip zengin olur. Fakat sattıkları ilaçlar, insanları öldürmeye başlayınca Liza da kendini sorgulamaya başlar. Hikâyenin klişe olması ortaya iyi bir filmin çıkması için engel teşkil etmesede, David Yates ve Netflix bu işin altından kalkamamış. Filmin en büyük artısı ise gayet sürükleyici olması. İyi olmasa da sıkıcı bir film değil. Pain Hustlers, izlenmeye değer bir film değil benim gözümde. Fakat Netflix’de izlenecek bir film bırakmadıysanız Chris Evans ve Andy Garcia için şans verilebilir.
Batuhan Oğuz’un diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Twitter, Instagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar