Ansızın (2016), Köprüdekiler (2009)ve Hayat Boyu (2013) filmlerinin genç kadın yönetmeni Aslı Özge‘nin son filmi olan Black Box, Berlin’de bilinmeyen bir nedenden ötürü polisler tarafından giriş-çıkışları kapatılan bir avluda geçiyor. Avlu sakinlerinin gerilim ve şüphe ekseninde seyreden/değişen iç yüzlerine şahit oluyoruz. Black Box, 40. Münih Film Festivali’nin Yeni Alman Sineması dalında açılış filmi olarak seçildi. Luise Heyer, Felix Kramer ve Christian Berkel gibi önemli isimlerin yer aldığı filmde bir çöp konteynırı etrafında şekillenen politik yansımalar ve şifrelere tanık oluyoruz.
Halihazırda şiddet ve tekinsizliğin son derece silik olduğu avluda küçük aksiyonlar ve tepkilerden yola çıkarak karakterlerin iç yüzleri ve siyasi yönelimlerine dair neredeyse kuşkusuz çıkarımlar elde ediyoruz. Nispeten çocukça hamle sayılabilecek yumurta fırlatma, kapı önüne çöp dökme, hakaret içeren notlar gönderme gibi davranışlar anti-karaktere dair izler gösteriyor.
‘Basit’ ancak kilit davranışlardan yola çıkarak gerginliğin dozajını adım adım yükseltiyor yönetmen Aslı Özge. Tüm bunlara rağmen gündeme getirdiği konuların altına kalın bir çizgi çekmeyi, belirginleştirmeyi reddediyor. Çekingen yahut minimalist eleştiri arasında bir seçim yapmak gerektiğinde senaryo, çekingen spektrumuna nispeten daha yakın bir çizgide. Aslı Özge, Ele aldığı meseleye dair esaslı bir eleştiri yapmaktan kaçınmış, silik bir dairede kalmayı tercih etmiş.
Güce Dayalı Bir Mikrokozmos: Avlu
Avlu, ele aldığı karakterler incelendiğinde Almanya toplumunun bir aynası olacak çeşitlilikte filme yerleştirilmiş. Bir iktidar sayılabilecek apartman sahibi Johannes, gücü temsil eden bir yerde. Avludaki bir çok insanın evden çıkartılıp çıkartılmaması onun elinde zira. Bunlar dışında sağ ve sol gruplaşması da çöp konteynırının yerinin değiştirilmesi meselesinde ortaya çıkıyor. İmza verenler ve vermeyenler olarak ayrışıyorlar. Avlu yabancı göçmenlere, Türklere ve hayvanlara da ev sahipliği yapıyor. Tüm bu haliyle Almanya’ya dair pek çok iz barındırıyor. Filmin esas konusu avlunun niçin giriş ve çıkışa kapatıldığı değil. Tehlikeli durumun ne olduğundan ziyade böyle bir durumda mikro prototiplerin açığa çıkardığı karanlık yüzleri. Ancak karakterler derinlikli olarak işlenmemiş. Hayatlarına dair kaygılar ve motivasyonları konusunda ipucu vermeye yanaşılmamış gibi duruyor.
Bulmacalı bir olay karşısında karakterlerin iç dünyalarını kusturan bir film aynı zamanda Black Box. Irka dayalı önyargılar, ideolojik yakıştırmalar ve iktidar çerçevesinde herkes ‘kara kutusunu’ açıyor. Avludaki her bir sakin belli prototip yönelimlerle seçiyor hangi tarafta olacağını. İlk okların beyaz olmayan ve Afgan sayılan ama esasında Dağıstanlı olan İsmail Sultanov’a yönelmesini son derece olağan karşılıyoruz haliyle. Çatı katında ölü bulunan ‘esmer gizemli adam’ da bu kurumsal ırkçılığın bir dışavurumu.
Pencereler ve Hayatlara Dair
Tek mekan filmi olarak sayabileceğimiz Black Box, Emre Erkmen‘in tercih ettiği sinematografi sayesinde tekdüzelikten ve sıkıcılıktan paçayı kurtarmış. Karakterler arasında biz izleyicileri de dolaştırmayı tercih etmiş. Yer yer öznel kamera kullanarak bizi mekana ve olaylara da karakterin gözünden dahil etmiş. Alfred Hitchcock‘un filmi Rear Window‘u (1954) hatırlatan sahnelere yer vermiş. Özellikle ana karakter sayılabilecek Henrike’nin karşısındaki pencereleri izlediğini gösterirken sıkça kullanmış bu tekniği. Henrike ile birlikte bizlere de röntgenci ve meraklı bakışları deneyimleme fırsatı sunmuş.
Yönetmen Aslı Özge ‘Piyasa’ dergisine verdiği röportajda şunları söylüyor:
”Aslında tek bir mekan olduğu için çekimi zor olan bir filmdi. Bütün film boyunca tek bir mekanı monotonlaştırmamak için küçük mekanlara böldük ve karakterleri hem fiziksel olarak hem de dünya olarak birbirinden ayırmak için evlerini farklı renklere ayırdık; Her evin başka bir dünyası, başka bir temsili vardı bizim için. Avlunun grileri ve onların iç dünyalarının renklilikleri üzerine bir konsept kurduk.
Hikayede hayat duruyor. Görüntü de dursaydı her şeyin durduğu bir film olabilirdi. Emre senaryoyu okuduğunda kameranın hiç durmadan, karakterlerin arasında nehir gibi akması gerektiğini söylemişti. Emre omuz kamerası yaparak aralarına girdi ve onlarla dans eder gibi devam ederek biz de onunla beraber her karakterin farklı dünyalarına, evlerine girdik.”
Tüm bunların ışığında Black Box çok şey anlatmak istediği için zor bir işe kalkışmış bir film. Aslı Özge‘nin tipik anlatım tarzının dışına çıkmayacak bir yerde aynı zamanda. Avlunun cümlesinde virgüller gibi yer alan karakterlerin arasında bir nokta gibi hareketsizleşen, etkisini yitiren Erik, anlamak isteyen zihinler için çok şey anlatıyor filmin sonunda.
Elif Yetim’in diğer yazılarına bakmak için buraya tıklayınız.
Bizi Twitter, Instagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar