0

Marvel’ın 20 senedir beyaz perdeyi domine eden laubali kahramanları bize süper kahramanlık müessesini komedyen vatanseverler olarak tanıttı. Zengin, yakışıklı, karizmatik, uçup kaçan, günün sonunda sevginin ve dostluğun verdiği güçle her daim kötüleri yenen karakterler. Kurmaca oldukları 1000 kilometre öteden belli oluyor. Lakin The Boys, bu sahte kahraman imajına darbe vurarak seyircilerinin gönlünü kazanmayı başarmıştı. İronik kısmı ise, The Boys’un kahramanları Marvel’ın kahramanlarından çok daha sahtelerdi. Süper kahramanlar gerçekten var olsalardı nasıl olurdu sorusuna Watchmen’dan sonra en gerçekçi cevabı veren The Boys, üçüncü sezonuyla da büyülemeye devam ediyor. Hatta şöyle de diyebiliriz, her sezon daha da büyüyerek kültleşiyor. The Boys elbet bir gün bittiğinde, adını efsaneler arasına yazdıracak gibi.

Dizinin ilk sezonunda medyanın kurduğu post-turth evreninde kahramanların gerçek yüzlerine şahit olmuştuk. Halkın göz bebeği, markaların değişilmez isimleri olan kahramanların kamera arkasında ne kadar iğrenç varlıklar olduğunu görmüştük ki özünde hepsinin süper gücü olan “insanlar” olduğunu düşünürsek, yaşananların hiçbiri şaşırtıcı değildi hatta tam olarak bu sebeple de bize gerçekçi gelmiş, diziyi çok sevmiştik. İkinci sezon ise bir yüzleşme sezonuydu. Yalanlar birbirinin üzerine çıkıp karakterlerin egoları çarpışmaya başlayınca, üstüne Butcher’ın ekibi bazı süper kahramanlara tehdit oluşturmayı başarınca, bir çözülme başlamıştı. Bu çözülmenin en başında ise herkesin korkulu rüyası olan Homelander vardı. Nerdeyse herkesin ölümüne korktuğu Homelander’ın ne zaman delireceğini herkes merakla bekliyordu.

The Boys

Üçüncü sezon ise bu delirmenin, çözülmenin sezonu oldu. Kaos resmen diziyi ele geçirdi. Artık delirmenin sınırlarında gezen Homelander’a karşı ellerindeki tek silah olan eskilerin süper yıldızı Soldier Boy’u bulmaya çıkan ekip onu bulsa da karşılaştıkları kişi hayal ettikleri gibi biri çıkmaz. Dizinin bu seneki çözülmesi de aslında tam olarak buradan ilerliyor. Güce sahip olmanın verdiği sorumluluk ile güce kimin sahip olduğu sorusu üzerine oldukça odaklanan dizi, gücün her daim karakteri bozuk kişilerde olduğunu ortaya koyuyor. Lakin Soldier Boy hikayesindeki en güzel detay, vatanseverlik denen olgunun arka planda bir sahtekarlıktan ibaret olması. Kendini Amerika’nın kahramanı sanan Soldier Boy, aslında sinema ve televizyonun gelişi ile başlayan medya değişiminin bir piyonuydu sadece. O bunu anlayacak zekaya sahip olmasa da, “insanların” iplerini taktığı bir kukladan ibaretti. Dizi boyunca zaten süper kahramanların çoğu, ipleri el verdiği sürece hareket ediyor, bir hışımda öldürebilecekleri insanlara itaat ederek yaşıyor. Fakat Homelander, bu sene bu ipleri kesen ilk kişi oldu. Ve kendisinin insanlardan çok daha öte bir varlık olduğunu da resmen itiraf etti. 

Dizi aslında özünde bir medya eleştirisi. Teknoloji geliştikçe, cahilliğin ve sorunların zamanla azalacağını düşünürken çoğumuz ters köşe olduk. Çünkü kötü niyetli insanlar da teknolojiyi kullanmaya başladılar ve bu konuda oldukça iyiler. Post-Truth olarak adlandırdığımız bu dönem maalesef insanları çok tehlikeli bir noktaya itiyor. Özellikle belirli bir yaş grubu, teknolojiyi kendi kötü niyetleri için kullanan kitlenin kuklası haline gelmiş durumda. Gerçeği araştırmaya üşenen, gördüklerine hemen inanan, kamera arkasına dair herhangi bir bilgisi olmayan devasa bir kitle, bazı medya organları tarafından ciddi bir şekilde manipüle ediliyor. Ve maalesef bu yemlenmiş insanlar, geleceğin modern dünyası için çok ciddi bir tehdit oluşturuyorlar.

Vaught, üç sezondur medyayı muhteşem bir şekilde kullanarak yozlaşmış kahramanlarını kelebekler gibi tatlı göstermeyi başarıyor. Halbuki arkada yaşananları bizler üçüncü bir göz olan seyirciler olarak görüyoruz sadece. Evrende yaşayan insanların hiçbir şeyden haberi yok. Ve The Boys’u başarılı kılan şey zaten bu gerçeğe yakınlığı. Bu insanlar bir dizinin kurmaca ürünü değiller. Günümüzde bu insanlardan milyonlarcası var ve hepsiyle beraber yaşıyoruz. Sezon finali işte bu soruna parmak basıyor. Yaşanan her şeye rağmen Homelander’ı destekleyen binlerce insan var. Ve Homelander, hepsinin gözünün önünde birini öldürmesine rağmen bırakın ses çıkarmayı bunu destekleyerek bahsettiğim tehlikeli geleceğin yansıması oluyorlar. Silahlı saldırıların, baskıcı rejimlerin, fakirliğe sürünklenmenin günden güne arttığı dünyada Homelander, bu saydıklarımın metaforu niteliğinde. İsterseniz ona diktatör deyin, isterseniz NRA deyin, isterseniz Trump deyin. O bir sembol. Ve daha da kötüsü, ki finalin herkesin kaçırdığı en önemli noktası bu, Homelander’ın sinirlerine hakim olamayıp öldürdüğü adama rağmen destek görmesi, onu bile şaşırtıyor. O birkaç saniyelik sahnedeki oyunculuk gerçekten paha biçilemez. Üç sezon boyunca beklediğimiz “kendini ne zaman kaybedecek” sorusuna son saniyelerde cevap bulmamıza rağmen beklediğimizden çok daha kötüsü oluyor: Yaptığına destek buluyor. O bile hayallerinde insanların ondan nefret edeceğini düşünüyordu.

Yeni sezon, ki bu konuda senaristleri cidden tebrik etmek gerek, iyice günümüz dünyasına paralel bir kıvamda olacak. The Boys vs Cahil Halk olarak da adlandırabileceğimiz yeni sezon, henüz çözümünü bizim dahi bulamadığımız medya tarafından yetiştirilmiş muhafazakarlığa karşı bir savaş açacak. Lakin bunu nasıl çözeceklerini merakla bekliyorum çünkü bizler, gerçek hayatta henüz bu soruya cevap bulabilmiş değiliz. Hala medya tarafından gazlanan muhafazakar kesimin aldığı kararlar ile mücadele etmek zorunda kalıyoruz. 1900’lerden kalma tozlu mantelitelerini dayatmaya çalışan bu insanların sokaklarda boyanıp giyinip sokağa çıkan ve terör estiren de yüzbinlerce taraftarı mevcut. 

The Boys

The Boys, özellikle aksiyon sahneleri ile birçok filme diziye taş çıkaracak nitelikte. Bu seneki Herogasm ve finaldeki son kapışmalar epik olarak nitelendirilebilecek kadar iyilerdi. Lakin bizler ne kadar aksiyon beklesek de, bu dizi hiçbir zaman süper kahramanların süperliklerine odaklanan bir dizi olmadı. Dizi tam 3 sezondur halkın medya yolu ile ne kadar kolay manipüle edilebileceğini ve kim olursanız olun lateks kostüm giydirilince bir kahraman olarak tanıtılabileceğini gözler önüne seriyor. İşin kötüsü de sokaklarda bizler için savaşan bir The Boys da yok.

Sözün özü… The Boys üçüncü sezon, Homelander’a karşı açılmış bir savaşla başladı. Soldier Boy’u karşısına çıkarıp onu ebediyen yok etmek isteyen ekip, maalesef sapık bir zihne sahip olan 2 karakterin arasında kalarak ölüm kalım mücadelesi verdi. Medyanın karanlık yüzüne, kahramanların sapkın iç dünyalarına, korkunun en güçlüye bile uğradığını gördüğümüz sezon konuyu asıl sorun olan manipüle edilebilir kitleye döndürdü. Artık başrol Homelander değil: Halkın ta kendisi. Bu sebeple dördüncü sezon bence çok daha kanlı ve aklın sınırlarını zorlayan bir sezon olacak. Hele ki başkanlık koltuğuna kafayı patlatmasıyla meşhur bir manyak adayken.

Yozlaşmış Kahramanlar: The Boys

Valerii Ege Deshevykh
Ukrainian Creative Director | Motion Picture Writer | Horror Freak

Stranger Things, Season 4 – TV Review

Previous article

Thor: Love and Thunder – Film Review

Next article

You may also like

Comments

Comments are closed.

More in Amazon