Hayatımıza çektiği Portal adlı kısa filmi ile giren Dan Trachtenberg’ün ikinci uzun metraj filmi olan Prey, sinemanın ikonik canavarlarından biri olan Predator’ü geri getirdi. Perdenin en özel yaratıklarından biri olan Yautja, kendisine yeni meydan okumalar için geri dönüyor ve bu sefer, ateş gücünün bilek gücüne henüz üstün gelmediği bir döneme iniş yapıyor. J.J. Abrams’ın yapımcılığını yaptığı 10 Cloverfield Lane ile uzun metraj kariyerine başlayan yönetmen filmin doğası gereği kendini gösterme şansına erişememişti. Filmin de zaten çok başarılı olduğunu iddia edemeyiz. Lakin Prey, bundan sonra yönetmeni sık sık göreceğimizi garantileyen oldukça başarılı bir iş.
Kısaca konusuna değinelim… Sene 1715, kızılderililer topraklarında huzur içerisinde yaşıyor, avlanarak rüştlerini ıspatlıyorlar. En büyük av olan kühtaamia’yı getiren, kabileye önderlik ediyor. Naru, genç yaşına rağmen avlanabileceğini, kühtaamia sınavını verebileceğini düşünüyor. Kadın olmasından ötürü dışlanması gururuna dokunuyor. Kader o ki, kühtaamia için karşılaşabileceği en büyük sınav ayağına kadar geliyor. Dünyaya belki de ilk defa gelen bir vahşi Yautja, Naru gibi kendi kühtaamia’sının peşinde. Karşılaşabileceği en güçlü rakibi arayan Yautja, hiç tahmin etmediği bir belaya çarpar.
Filmin temelini aldığı avlanırken avlanma fikrini çok sevdiğimi söylemem gerek. Comanche’ler, kendilerini ormanın en güçlüsü zannederken karşılarına onları elini sallayıp ortadan ikiye bölebilecek bir yaratık çıkıyor. Konuyu güzelleştiren ise insan denen varlığın Yautja karşısındaki cahil cesareti. Daha önce hiç karşılaşmadıkları bu yaratığa karşı korkusuzca savaşan insanlar, kızılderili ya da Fransız farketmez, sonlarını ortadan ikiye bölünerek buluyor. Kendilerini en tehlikeli avcı olarak gören insan, Yautja karşısında sıradan birer rakibe dönüşüyor. İşte burada da Naru’nun diğerlerinden farkı ortaya çıkıyor. Fiziksel olarak yenemeyeceğiniz rakibinizi ancak zekanızla yenebilirsiniz.
Prey’i bugüne kadar izlediğimiz birçok Predator filminden ayıran özelliği görselliğinin diğerlerinden ayrı bir noktada olması. 87 yapımı ilk Predator de gayet özel bir görsele sahip olsa da Prey, çıtayı şölen seviyesine taşıyor. Bu da işte Dan Trachtenberg’ü ileride neden daha çok göreceğimizin ana sebebi. Aksiyonunun ise diğerlerinden pek farklı olmadığını söylemem gerek. Bu konuda filmin önceki örneklerinden özel kalan bir yanı yok. Klasik bir zayıflarını avlayan Predator filmi. Sadece bu sefer, fikir görsel ile başarılı bir şekilde birleşip izlemesi oldukça keyifli bir filme dönüşüyor.
Film, Hulu’nun bugüne kadar en başarılı filmine dönüştü. Sosyal medyadaki hype’ın da ciddi bir etkisi olduğunu söylemek gerek. Kimilerinin şaheser olarak adlandırdığı film için aynı duyguları taşımasam da filmin kesinlikle özel bir iş olduğu aşikar. Hissettirmek istediği gerilimi sonuna kadar vermeyi başaran film vaat ettiğini sunmakta sorun yaşamıyor. Bu sebeple de özünde başarılı bir film olduğunu söylemek yanlış olmaz. Aynı zamanda uzun bir süre sonra perdeye “yeniden” taşınmış bir karakterin böylesine ses getirmesi sinema adına güzel oldu.
Sözün özü… Prey, yönetmen Dan Trachtenberg’ün kendini kanıtlama fırsatı bulduğu görsel olarak başarılı, hikaye olarak da bence temasının hakkını veren ama içerik olarak diğerlerinden pek de bir farkı olmayan bir film. Arnold Schwarzenegger başrolünde olduğu 87 yapımı filmde sonra ilk defa bir yeniden uyarlamanın böylesine ses getirdiğini de görmüş olduk. Son cümlelerimi Amber Midthunder’a ayırmak istiyorum. Filmin başarılı olmasındaki ana sebeplerden biri kesinlikle Amber ve harika oyunculuğu. Yüz ifadelerini kullanış şekli filmin gerilimini ateşleyerek hikayeden daha fazla zevk almamızı sağlıyor. Eğer ki Prey gibi seçimlerini doğru yapabilirse, bir yıldız daha kazandığımızı rahatlıkla söyleyebiliriz.
Yorumlar