Bir James Wan ve Leigh Whannell harikası olan Saw, beklenmedik başarısının ardından uzayarak 7 filme ulaştı. Günümüzde 7. filme ulaşmış serileri genelde pek kaale almıyoruz. Hatta biraz da aşağılıyoruz. Çünkü bir noktadan sonra seriler temellerini kurdukları noktadan ebediyen uzaklaşıp tümüyle gişe odaklı bir yapıya bürünüyorlar. Lakin Saw, günümüz filmlerinin sakız gibi uzayan yapmacıklığına sahip değildi. 2004 ile 2010 arası her sene bir Saw filmi izledik. Yedi filmin hikayesi ilmek ilmek işlenerek muhteşem bir final yapıldı. Bu finalle beraber de seri bir daha geri dönmemek üzere bitmeliydi. 2017 yapımı Jigsaw da 2021 yapımı copy-paste Spiral de hiç yaşanmamalıydı. Saw X, ne kadar 2010 öncesinin özüne dönmeye çalışan bir film olmasa da, Spiral yazımda da belirttiğim gibi, Saw artık modası geçmiş bir fikir.
Kısaca konusuna değinelim… Seri boyunca beynindeki tümörden ötürü öleceğini bilen John Kramer (Tobin Bell), ölmeden önce bazı insanlara kendi stilinde günahlardan arınma seansları sunar. Bir nevi Brutalist Walter White. Fakat bu sırada tümör de onu günden güne öldürmektedir. Şans eseri illegal bir oluşumdan haberdar olan Kramer, Meksika’ya gizli bir tesise ameliyata gider. Fakat ameliyat sonrası öğrenir ki aslında her şey bir düzmecedir. Tümör hala yerindedir. Haliyle duruma sinirlenen Kramer, iyileşme umudunu çalan tüm ekibi arındırmaya karar verir.
Saw X iki perdeden oluşuyor. İlk perde, Kramer’ın çaresizce çözüm arayışı ve bulduğu illegal çözüme umut dolu yolculuğunu analtıyor. Eğer filmin başlığında Saw yazmasaydı, ilk perdenin kablolu TV’de gece seansında gösterilen ucuz B tipi filmlerden biri olduğunu düşünürdüm. 2000’lerin başlarını andıran kalitesiz görüntü, memur yönetmenlik, ucuz kurgu. O kadar ki filmin Meksika kısmında bir klişe olan sarı tonu bile kullanmışlar. İlk perde, bir Saw filmine yakışmayacak kadar basit ve bir o kadar da dramatik.
Filmin ikinci perdesinde ise Kramer, Jigsaw kimliğine bürünüyor ve onu kandıranlara bir şans daha veriyor. Bu noktada film, klasik Saw düzenine geri dönüyor ve Jigsaw’ın endüstriyel işkenceleri başlıyor. Bir 15 dakika eski Saw’un o vahşi ve gürültülü anlarını tekrar yaşıyoruz fakat sonrasında film yine temposunu kaybediyor ve beklediğimiz yaratıcılığından tamamen uzaklaşıyor. Bu filmle beraber de ortaya şöyle bir gerçek çıkıyor: Jigsaw da artık bir Boxoffice malzemesi. Çünkü son 3 film, özünden tümüyle uzak, yaratıcı gücünü kaybetmiş, tümüyle bir taklitten ibaret. Son filmler, geride bıraktığımız 7 filmi taklit etmeye çalışıyor ama olmuyor. Klişe bir cevap olacak fakat her şey ortada: Ruh yok.
Jigsaw, efsaneyi geri döndürmeye çalışan zorlama bir filmdi. Spiral, John Kramer’ın tüm felsefesini köşeye bırakmış tümüyle intikam üzerine kuruluydu. Saw X, özüne dönmeye çalışsa da seriyi başarılı kılan detaylarını yan yana getirmeyi başaramamış. Birincisi film aşırı yavaş. 7 filmlik serinin matematiği çok basitti. Bir iç bir de dış hikaye olurdu. İçeride birileri hayatları için mücadele verirken dışarıda birileri bu insanları bulmak ve kurtarmak için zamanla mücadele ediyorlardı. Saw X, tamamen içeride geçen ve nedenini çözemediğim bi sebepten ötürü sürekli Amanda ile John’u baba-kız diyaloglarına sokmaya çalışan temposu düşük bir film. Saw serisinde aksiyon hiç bitmiyordu. Non-stop bir arınma partisi vardı. Saw X ise John’un oyunlar arası çayını içtiği ve bize bunu gösterdikleri anlamsız bir kurguya sahip.
Yine Saw serisinin en güzel yanı, tahmin edilemez oluşuydu. Kimin bir anda ortaya çıkacağı ve kimin aslında John’un ortağı olduğunu kimse bilmiyordu. Saw X ise tümüyle tahmin edilebilir bir film. Tempo düşüklüğü, gereksiz ara sohbetler, tahmin edilebilirlik tamamen ruh eksikliğinden kaynaklı. 7 filmlik seri John’un felsefesini kanıtlamaya çalışıyordu. Her şirketin para kaygısı vardır elbete ama özünde seri, John’un idealist dünyasının eseriydi. Kanıtlayacağını kanıtladı ve seri bitti. Saw X’in ortaya koyduğu bir şey yok. Zaten senaristlerinin son 2 filmi yazan Josh Stolberg ve Pete Goldfinger olduğunu görünce tadım kaçmıştı. Son 2 filmin John Kramer’ı hiç anlamadığı ortadayken üzerine bir film daha yaptırmak, artık Jigsaw’ın maalesef bir Boxoffice kaygısına dönüştüğünü gösteriyor.
Sözün özü… Saw X, yedi filmlik serinin ruhunu geri getirmeye çalışan ama bunu beceremeyen temposu düşük bir film. Aksiyon anları ilgi çekici olsa da tüme bakıldığında film, John Kramer’ın felsefesinden uzak. Üstüne kötü yönetmenlik ve ucuz sohbetler de eklenince film en azından benim beklediğimi bana veremedi. Yine de son 2 filme nazaran Saw X eski seriye çok daha yakın bir film. Lakin bir üzücü bir gerçeği de kabul etmemiz gerek: Jigsaw artık bir gişe kaygısından ibaret. Öyle ki 1 senedir pazarladıkları “göz kapanı” oyunu filmin belki de en alakasız kısmıydı. Tobin Bell ve Shawnee Smith’i tekrar görmek istiyorsanız sinemalar sizi bekliyor. Ama izlemezseniz de çok fazla bir şey kaçırmazsınız.
Valerii Ege Deshevykh‘nin diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Yorumlar