0

James Clavell‘in aynı isimli romanından uyarlanan Shogun, Disney+’ta yayınlanan ilk iki bölümü ile büyük beğeni topladı. Başrollerinde Hiroyuki Sanada, Takehiro Hira, Tadanobu Asano gibi usta aktörlerin yer aldığı dizi 17. yüzyıl Japonya’sında aksiyon, entrika ve gerilim dolu bir macera sunuyor.

Shogun dizisinin ilk iki bölümünü sizler için inceledim. Dizinin henüz iki bölümü yayınlanmışken mümkün olduğunca övmeden bu yazıyı yazmaya çalıştım. Keyifli okumalar.

Shogun

Meçhule Giderken Medeniyeti Bulmak

Hikayemiz yolunu kaybetmiş Avrupalı denizciler ile başlıyor. Mürettebat tüm umutlarını kaybetmiş, açlık ve susuzlukla cebelleşirken yetenekli yön gösterici John Blackthorne (Cosmo Jarvis) sayesinde Japonya sahillerine ulaşıyor. Biz de bu andan itibaren Avrupalı dostlarımızla eş zamanlı Japonya’yı tanıyoruz.

Shogun, Japon kültürünü son derece sansürsüz anlatıyor. Kitap uyarlaması olduğu için başarı sayılmaz diyebilirsiniz fakat bugünün uyarlamalarında göremediğimiz bir cesaret söz konusu. Uzak doğu kültürünün onur adına kendini katletme romantizmine “Bakınız perdenin arkasında bahsi geçen şahsın bebeğini de öldürüyorlar.” parantezini açabilen bir iş. Kendisi gibi gözükmeyen herkesi barbar olarak sınıflandıran insanları izliyoruz, hatta kendisi gibi gözükenleri de anlık infaz edebilen insanlar. Resmi bir toplantıda ya da gündelik hayatta çay içerken, yazı yazarken, ibadet ederken gayet kibar ve asil duruyorlar. Fakat bu Hollywood ışıltısı, Avrupalı bir esirin idamı için seçtikleri yöntemi gördüğümüz anda kayboluyor. Karanlık fantezi ve korku eserlerinin diyarı Japonya’yı, halkının kültürünü iyisiyle kötüsüyle böyle şeffaf bir şekilde izleyebilmek beni tatmin etti.

Shogun

Fırtına Kopmadan Önce

Shogun’un ölümüyle, varisi 16 yaşına gelinceye dek yetkiler beş büyük aile arasında bölünüyor. Güç mücadelesinin başlayacağını bilen toprak ağaları, en güçlü halkayı henüz çatışma başlamadan ekarte etmek istiyor. Yoshii Toranaga (Hiroyuki Sanada) yüz yıl önce Japonya’da hüküm süren ailenin son lideri. Büyük aileler ile düzenlediği evlilikler sebebiyle beş aile içinde en büyük toprağa sahip. Osaka’ya, belki de kendi sonuna doğru yol alırken topraklarına gelen Avrupalı gemiyi ve mürettebatı incelemeye başlıyor. Tüm ticari rotaları Portekizliler tarafından domine edilmiş bir Japonya söz konusu. Büyük ailelerin ise birkaçı Katolik Hristiyanlığı benimsemiş durumda. İngilizler ve Portekizliler arasındaki mezhep savaşı, ittifak halindeki aileler arasında karışıklık çıkarmak için bir fırsata dönüşüyor.

Shogun, Disney+’ın en iddialı işlerinden biri. Konsept açısından dünyanın en başarılı işlerinden diyebilirim. Girişteki gizemli hava, tüm karakterleri usulca, ağır ağır tanıtması, çok sayıda karakter üzerinden gayet başarılı yarattığı o merak, bana Game of Thrones izlerken yaşadığım heyecanı anımsattı. Kadronun kalitesi de iştah açıcı. Samuray dendiği zaman tüm dünyanın aklına gelen o isim: Hiroyuki Sanada. Dizide Sanada‘nın emeği büyük. Usta oyuncu dizinin yalnızca başrolü değil aynı zamanda yapımcısı. Üstat bugüne kadar rol aldığı her projenin hakkını vermişti. Shogun‘da The Last Samurai‘deki rolünün aksine daha sakin, bilge bir karakteri canlandırıyor. Mongol‘daki performansı ile hafızalara kazınan Tadanobu Asano‘yu Thor filmleri ve 47 Ronin‘den sonra böylesi ciddi bir işte izlemek çok keyifli.

Shogun

Nereye Doğru Gidecek?

Anna Sawai‘nin canlandırdığı Lady Mariko’nun hikayesi nereye varacak, büyük bir merak konusu. John ile yaşanacak sığ bir romantizme kaymayacak, hoş bir gidişatı vardır umarım. Dizi ilk iki bölümden alışılmış dışında olduğunu iddia etti fakat yine de peşin hükümlü olmamak lazım. En sağlıklı yorum elbette finalde yapılabilir. Mariko’nun güçlü kişiliği, eşinin yaşadığı ataerkil atakları, Toranaga’nın duyduğu güven ve planlarını Mariko üzerine kurması, karakter ile alakalı beklentiler yaratıyor. İshido Kazunari rolünde Takehiro Hira lezzetli bir performans sergilemiş. Dark Knight serisinden ve The Morning Show‘dan aşina olduğumuz Nestor Carbonell‘i görmek de beni mutlu etti.

Samuray, eğlence sektöründe uzun yıllardır afiyetle tükettiğimiz bir konsept. Onlarca bilgisayar oyunu, dizi ve film arasında The Last Samurai‘den sonra beni kendine en çok bağlayan hikaye bu olacak sanırım. Kadrosu, hikaye örgüsü ve görselliği kusursuz. Övmemek elde değil, şiddetle tavsiye edilesi bir dizi. Umarım bu tonda devam eder. 5 Mart’ta yayınlanacak bir sonraki bölümünü merakla bekliyorum. Yayınladıktan sonra diğer bölümlerin incelemelerini de sizlerle paylaşacağız.

Mehmet Tezcan‘ın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Daha fazlası için bizi TwitterInstagramDiscord ve Letterbox aracılığıyla takip edebilirsiniz.

Dune Part Two: Trajedi, Kehanet ve Başyapıt

Invincible 2. Sezon Yarısı: Çarpıcı Bir Başlangıç

Dune: Part 2: Trajedi, Kehanet ve Başyapıt

Previous article

Avatar The Last Airbender: Karmaşık Bir Uyarlama

Next article

You may also like

Comments

Comments are closed.

More in Disney