James Clavell‘in kaleme aldığı, 1980 senesinde sinemaya uyarlanan, geçtiğimiz haftalarda ise Disney+’ta mini dizi olarak yayınlanan Shogun sona erdi. Dizi oyunculuklarla ve hikayesiyle izleyenleri kendine hayran bırakırken, biz de diziyi bölüm bölüm sizler için inceledik. Final bölümünün ardından sezonu topyekün ele alıyoruz.
İnceleme diziye dair spoiler içerecektir. Keyifli okumalar.
Anlatıda Özenin Fazlası Zarar
Kitabın dizi senaryosuna evrildiği aşamada kalabalık bir yazar kadrosunu tercih ettiler. İçinde Japon yazarların da bulunduğu sekiz kişilik bir grup Shogun için kalem oynattı. Bir o kadar kalabalık yapımcılar listesi içinde James Clavell‘in kızı Michaela Clavell ve başrol oyuncusu Hiroyuki Sanada gibi pek çok isim yer alıyor. Amerikan, İngiliz ve Japon ortak yapımı diyebileceğimiz dizinin yönetmenliğini ise iki bölüm haricinde batılı sanatçılar üstlendi. Çok renkli bir ekibe sahip olmasına rağmen Shogun‘un anlatısı ağırlıkla alışkın olduğumuz tarzdaydı.
Hollywood sinemasının gözlere pelesenk ettiği hikayelerden biriydi Shogun. Beş farklı koldan anlatılan hikaye, gizem unsurlarının seyircinin çok da akıllı olmadığını varsayarak işlenmesi, vesaire. Dizideki düğümlerin hiçbiri, gösterildikten sonraki bölümlerde çözülmedi. Her karmaşa bölüm bölüm ayrılmıştı, her bölüm öncekinden bağımsız yeni akıl oyunlarına ev sahipliği yapıyordu. Aslında hikayemiz oldukça basit, karakterlerimizin dertleri oldukça barizdi.
Beni rahatsız eden kısımlar bir elin parmaklarını geçmez. Bu yazıda ağırlıkla bu yönlerden bahsedecek olsam da genel itibariyle dizi gayet güzeldi. “Eşe dosta tavsiye ederim.” kriterinden çok daha üste yerleştirebiliriz. Fakat takdir edersiniz, eksik kısımları dile getirmekle mükellefim. Öncelikle, John Blackthorn’a hayat veren Cosmo Jarvis‘ten başlayalım. Jarvis‘in oyunculuğu kadronun geri kalanına nazaran vasatın altında kalıyor. Mariko’nun acı kaybının ardından attığı iki saniyelik feryat ile göz ve kulak eziyetimizi noktaladı, sağolsun. Kendisi aynı zamanda müzisyenmiş, eğer musikiyi de aynı özensizlikle icra etmiyorsa, müzik kariyerinde başarılar dilerim.
Finalde bu denli acele etmiş olmaları çok üzücü. Özellikle de dokuzuncu bölümün ardından, bambaşka bir seyir bekliyorduk. Dizinin finali, Toranaga’nın Yabushige’yi infaz ederken kurduğu altı cümleye sıkıştı. İstanbul’un neredeyse tüm metro ve metrobüs duraklarında elinde katanasıyla dört nala koşan bir samuray posteri kullan, sonra böyle final yap. Ben biraz kandırıldığımı düşündüm açıkçası.
Toranaga’nın Şanslı Günleri
Bizlere tanıdık olduğumuz o bilge, her seferinde üç adım ötesini düşünen yaşlı adamı anlatmak istediler. Ama ortaya her seferinde şansı yaver giden bir vatansever portresi çıktı. Toranaga’nın Shogunluğa giden macerasında pek çok eşik, şans eseri aşıldı. Osaka’dan ayrılırken Portekizli denizcilerin yardım etmesi buna bir örnek. Ardından oğlunun vefat etmesi geliyor. Ardından Ishido’nun şehirdeki soyluları esir alması var. Eğer şehirde insanlar esir olmasaydı Kızıl Sema adlı plan çöpe gidecekti. Hatta Ishido herkesin gitmesine izin verip, Mariko’ya zarar vermeseydi Kızıl Sema yine gerçekleşmeyecekti. Tüm bunları düşününce Toranaga bilge bir adamdan, devamlı zar atan ve her seferinde düşeş bulan bir kumarbaza dönüşüyor.
Kontrolü elinde tutmayı takıntı haline getirmiş bir insan için, bu yaklaşımlar bana fazla kaderci geliyor. Japonya’daki inanç ayrımı neye hizmet etti? İngiliz gemisinin Katolik Portekizliler ile çatışması neye hizmet etti? Uğruna tüm memleketin birbirine düştüğü o meşhur gemi ve içindeki toplar öylece denizin dibini boyladı. Haftalar önce Ingles’e emanet edilen topçu alayı neye hizmet etti? Cevabı verilmemiş pek çok soru varken niçin yüz yaşındaki Blackthorn’u izleyip durduk finalde. John’un mürettebatının akıbeti ne oldu? Tüm bunlar kafamızda dolanıp dururken, ekranda bir anda “SHOGUN” yazısı çıktı ve dizi sona erdi.
Aslında hikaye oldukça basit. Rahmetli Shogun’un eşi ve dolayısıyla veliaht, Toranaga’yı değil Osaka yönetimini destekliyordu. Toranaga bu durumu tersine çevirmek için Mariko kozunu oynadı, ve Leydi Ochi karşı taraftan desteğini çekti. Bu kısımla alakalı en ufak problem yok. Zaten güzel olan Mariko’nun hikayesini (John’dan arındırılmış haliyle) deneyimlemekti.
Kavgasız Gürültüsüz Konuyu Kapattık
En nihayetinde Toranaga hedefine ulaştı. Savaş başlamadan bitti, kan dökülmeden çatışmalar nihayete erdi. Japonya’yı büyük bir ikilem ve uzun sürecek bir savaş döneminden koruyan Lort Toranaga, Shogunluk makamına erdi. Ne bir eksik ne bir fazla, Japonya’nın insanlarını, kültürünü ve coğrafyasını özenle anlatan Shogun’u afiyetle tükettik. Özellikle birinci, ikinci ve dokuzuncu bölümleri muhteşemdi.
Oyuncuların çoğu, göz dolduran performanslar sergilediler. Çekimler, CGI kalitesi, kostüm, makyaj ve set tasarımları ayakta alkışı hak ediyordu. Genel olarak baktığımızda, kalitesiyle pek çok rakibini geride bıraktı. Bölüm süreleri biraz daha kısa olabilirdi belki, hikayesi dışında tek eleştirim budur Shogun için. Bizimle birlikte bölüm bölüm takip eden okurlarımıza teşekkür ederim. Henüz izlememiş olanlara da canıgönülden tavsiye edip, iyi seyirler diliyorum.
Mehmet Tezcan‘ın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Twitter, Instagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar