0
8
product-image

El Conde

Pablo Larrain, geçtiğimiz günlerde ilk gösterimini Venedik Film Festivali'nde yapan El Conde ile geri döndü. Jackie'de bir yas sürecine, Spencer'da ise Prenses'in 3 gününe korku dolu şiirsel bakışlar atan modern sinemanın şairi kamerasının gücüne güç katıyordu. El Conde de ise yaptığı en iyi işi yapmaya devam ediyor ve filmografisinin üzerine koyarak ilerliyor. El Conde bir harika!

Modern Sinemanın Şairi

Pablo Larrain, geçtiğimiz günlerde Venedik Film Festivali’nde gösterilen yeni filmi El Conde ile geri döndü. Bizleri kendisine hayran bırakan Şilili yönetmenimiz, ülkesinin yakın tarihinden esinlenen bir paralel evreni resmederek yine harikalar yaratıyor.

Biyografilere olan kendine has zıt yorumları, onu herkesten farklı bir yönetmen mertebesine yerleştiriyor.  Jackie‘de bir yas sürecine, Spencer‘da ise Prenses’in 3 gününe korku dolu şiirsel bakışlar atarak kamerasının gücüne güç katıyordu. El Conde de ise filmografisinin üzerine koyarak ilerliyor.

El Conde Film İncelemesi Arakat Mag - Umut TiryakiBir Biyografi Kurmacası

El Conde, dünyada faşizmin simgelerinden biri olan Augusto Pinochet‘yi, harap bir malikânede gizlice yaşayan bir vampir olarak betimliyor. Varlığını sürdürmek için kötülüğe olan iştahını doyurmaya çalışan Pinochet yani Kont, kan içmeyi bırakıyor ve sonsuz bir hayat sürme ayrıcalığından vazgeçiyor. Çünkü tüm dünyanın kendisini bir hırsız olarak anımsamasına artık katlanamamaktadır.

Hikayeye dahil olacak bir karakter, kronolojik ve kurmaca bir harmanla Pinochet‘in hayatını bizlere aktarıyor. Bilhassa filmin en güzel yaptığı şeylerden ilki ise bu zarfta geçen monologlardan geliyor. Farklı ama tanıdık bir hikaye anlatılıyor yani filmin evrenindeki kurgusal hayaller, dünyamıza paralel tarihle evriliyor. Ardından da filmin asıl hikayesi başlıyor.

El Conde Film İncelemesi Arakat Mag - Umut TiryakiOlağanüstü Gelişme

El Conde, harika girişinin yanısıra olağanüstü bir gelişmeye de imza atıyor. Öyle ki son zamanlarda gördüğüm filmler arasındaki en iyi kurmacaya ve hikayeye tanıklık ettiriyor. Zira Venedik’te aldığı senaryo ödülünün de, diğer filmleri henüz görmemiş olsak bile hakkıyla kazandığını gösteriyor bu durum.

Guillermo Calderón‘un yazdığı senaryo, Pablo Larrain‘in eşsiz gözü, kamerası ve vizyonerliği içinde taçlanıyor. Diyaloglar, monologlar ve hikaye; faşist Pinochet’yi kurgusal bir hikayeyle bizlere sunarken filme direkt olarak hizmet ediyor. Dünya tarihine mal olmuş politikacıları farklı tasvirlerle sinemada da ilk kez görmüyoruz. Zira Lincoln’ü de yaklaşık 10 yıl önce bir vampir avcısı olarak görmüştük.

El Conde Film İncelemesi Arakat Mag - Umut TiryakiSiyah… Beyaz… Gotik Hakimiyet Üzerine Kurulu Sinematografi

El Conde görsellerden de anlaşılacağı üzere siyah beyaz bir film. Fakat finalde alınan karar filmin odağına aldığı faşist diktatöre yeni bir umut ve şans veriyor. Ve bu da filmi maalesef ki eksiye düşürüyor. Calderón‘un senaryosu nokta koyulabilecek daha cezbedici yerlere sahip iken bir virgül ile filmin amacını tamamen allak bullak ediyor.

Edward Lachman‘ın, Larrain‘in gotik filmine münhasır görüntüleri de filmi bambaşka seviyelere çıkartıyor. Oldukça leziz kareler, senaryonun diliyle uyuşan bir atmosfer sağlıyor. Dünya tarihinde gezinirken bile dönemlerin birebir vurgulanmasının altından film alnının akıyla çıkıyor.

”Vampirlerin sevgiyi tatmadığını kim söylemiş? Tek sorun sevginin insan vücudundan daha kısa ömürlü olması.”

Öyle ki El Conde‘nin hikayesi Wim Wenders‘ın eşsiz filmi Wings of Desire‘a (Berlin Üzerinde Gökyüzü) da benziyor. Ama tabii ki Pablo Larrain‘in tam zıttı olan tarzıyla. Bu sefer gökyüzünde uçarak bize bir şeyler anlatanlar melekler değil vampirler. Onların gözünden izliyoruz ve film neredeyse sonuna kadar siyah beyaz. Huzursuz eden monologlar, insanların ırklarına göre ayrıştırılmış kan grupları. Finalde günah aklamasa harika bir film.

Vadell’in Pinochet Tasviri, Castro’nun Eşsiz Performansı

Daha önce de Larrain ile çalışan Jaime Vadell, El Conde ile Pinochet rolünde yönetmenin filmografisine geri dönüyor. Ve tasvirleri böylesine gotik, kara-komedi tarzındaki bir film için şahane kalıyor. Bulunduğu her sahnede bir usta olarak döktürüyor.

Zira benim, başrolümüz Vadell dışında performansını çok fazla beğendiğim birisi daha var; Alfredo Castro. Castro da daha önce Larrain ile çalışmış usta bir aktör. Ve bu filmdeki performansıyla beni yakın zamanda önceki filmlerine doğru da bir yolculuğa çıkartmak üzere. Zira karakterin kağıt üzerinden filme yansıyan görüntüsü, çok farklı bir noktada. Oyuncu geçmişinin sağlam temellere dayandığı bir karakter portresi çizmeyi başarmış. Beni kendisine hayran bıraktı. Ki bu performans bu sene gördüğüm en iyi yardımcı rollerden kesinlikle en iyisi.

Sözün Özü

El Conde, kesinlikle bu yıl görüp görebileceğim en iyi filmlerden biri. Yılsonu geldiğinde listemde mutlaka ilk 10’da olacaktır. Dünya tarihimize kurduğu paralel kurmaca evreni, kronolojik olarak çıkardığı yolculuk ve faşist diktatör Pinochet‘yi insanların kanını emen bir vampir olarak tasvir etmesiyle oldukça cesur bir iş.

Finali fazlasıyla günah çıkartıp, böyle bir adamı paralel bir evrende olsa bile huzura kavuşturması filmin eksilerinden olsa da El Conde‘nin kesinlikle görülmesi gerekiyor. Bilhassa onu yaklaşık 2 saat kadar taşlıyor da… Larrain‘in sinemasında başka bir nokta daha ve bir sonraki filmini merakla bekletecek kadar iyi.

Daha da iyi filmlerde sinemada görüşmek üzere. Sağlıcakla kalın.

Umut Tiryaki‘nin tüm yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Hayaletler Değil, İnsanlar Öldürür: A Haunting in Venice

İntihar Üzerine Bir Deneme: Safe Place

Umut Tiryaki
Genel yayın yönetmeni ve yazar.

İnsanlığın Ötesinde: Ghost in the Shell

Previous article

Hiçbirimiz Özgür Değiliz: Foundation İkinci Sezon Eleştirisi

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply