**Bu yazımda size Silmarillion’un ilk sayfasından insanların doğuşuna kadarki bölümü özetlemeye çalışacağım. Maalesef çağlar, Silmarillion’da belirsiz olduğu için birinci çağın tam olarak ne zaman başladığını söyleyemem. Bu sebeple de insanların doğuşuna kadarki bölümü, birinci çağ öncesi sayarak öncesini anlatacağım. Ha keza yazımda, birçok İngilizce kelime yer alacak. Bunun sebebi ise okuduğum kitapların ve araştırma yaptığım kaynakların Türkçe olmaması. Türkçesini bildiğim kelime ve terimleri çevirirken çoğunu İngilizce olarak bırakacağım maalesef.
Ainulindale
Her şeyden önce, Eru vardı. Diğer adıyla her şeyin babası, Iluvatar. Uçsuz bucaksız bir uzayda Zamansız Salonlar’ında varlığını sürdüren Eru, yalnızlığını Gizli Ateş’ten (Flame Imperishable) yarattığı Ainur ile kapattı. Ainur’un en güçlüsü Melkor’du. Diğerlerinden daha farklı istekleri vardı. Sahip olmak istiyordu. Öğrenmeye ve sahip olmaya olan isteği onu uzay boşluğundaki arayışına itti. Gizli Ateş’i bulup kendi yaşam biçimlerini yaratmak isteyen Melkor, aradı taradı ama koca boşluktan eli boş bir şekilde döndü. Ama onun boşluktaki uzun soluklu macerası, kendisiyle uzun bir süre yalnız kalmasına ve düşünmesine sebep oldu. Düşündükçe, diğer Ainur’dan daha da bağımsız bir hale geldi.
Eru, ardından hepsine şarkı söylemeyi öğretti. Böylece hep beraber Ainulindale’yi söyleyebileceklerdi. Eru’nun bestelediği muhteşem bir beste. Lakin şarkı, ne kadar güzel olursa olsun, Melkor her defasında şarkının harmonisini bozmaya çalıştı. Notaları bozdu, başka bir şarkı söyledi. Ve o kadar özgüvenli söylüyordu ki, bazı Ainur da onun şarkısını söylemeye başladılar. Bu kargaşaya bir süre katlanan Eru, ardından ikinci, daha güçlü bir şarkı tanıttı onlara. Ama Melkor durmadı. Büyük bir özgüvenle kendi müziğini söylemeye devam etti. Onun müziği artık diğerlerinin de söylemesine mani oluyordu. Ardından Eru, durdu ve üçüncü şarkısını tanıttı. Daha yavaş, derin ve hüzün dolu. Fakat Melkor’un agresif ve kendini tekrarlayan müziği yine baskın geldi. Daha yüksek sesle söylüyordu üstüne. Eru, bu kargaşaya sinirlendi, son bir nota daha söyleyip Melkor’a döndü ve konuştu: “Oluşturmaya çalıştığın farklılığın dahi benim planlarım arasında”. Ardından Zamansız salonları terk edip sonsuzluğa doğru karıştı. Melkor duyduklarından utandı ve nefretini, kızgınlığını gizlemeye çalıştı. Sonra Ainur, Eru’nun peşinden gitti merakla.
Eru, onlara Arda’nın ilüzyonunu gösterdi. Ve dedi ki, işte müziğinizin oluşturduğu şey bu. Her karış toprağıyla içinde var olan bütün yaşam formları sizindir. Eru hepsine, söyledikleri bölümün oluşturduğu elementleri tek tek gösterdi. Melkor’un bozguncu şarkısının dahi. Gördükleri şeylerden doyasıya etkilenen Ainur, gerçekleşmesini istedi. Yalvardılar Eru’ya. İsteklerini gören Eru, cevap verdi ve onlar için Ea’yı yarattı. Ardından yegane şartını söyledi: Gidenler, evrendeki amaçları tamamlanana kadar Zamansız Salonlara bir daha geri dönemez. Bu şartı kabul eden Ainur’un en güçlülerine Valar, diğerlerine ise Maiar dendi.
Arda
Valar ve Maiar, bu tamamı toprak ve denizden oluşan dünyayı, Eru’nun gösterdiği ilüzyondaki gibi şekillendirmeye başladı. Ainur lideri, King of the Valar, Manwe idi. Melkor da Arda’ya gelmişti. Manwe’nin habis kardeşi. Sahip olmaya olan isteği hiç olmadığı kadar yüksekti. Yeteneklerini geliştirip, Iluvatar’ın çocuklarının dünyasının lordu olmak istiyordu.
Valar, çevresi denizle kaplı tamamen simetrik düz bir dünya kurdu. Fakat Melkor, aynı Zamansız Salonlarda olduğu gibi yapılan her şeye savaş açtı. Bozmaya, engellemeye çalıştı. Bu da Melkor ile Valar arasında bir savaş doğurdu. Melkor, o kadar güçlüydü ki, savaşı neredeyse kazanıyordu. Lakin, Zamansız Salonlardan en son gelen Tulkas the Strong, Melkor’u yenmeyi başardı ve onu uzayın boşluklarına kovaladı. Melkor’un gidişi, kısa süre de olsa huzur dolu bir zamanı doğurdu.
Savaş sebepli zarar gören Arda’nın tam ortasında bir ada belirmişti. Valar, adını Almaren koydukları bu adaya yerleşmeye karar verdi. Ardından Arda’ya ışık vermesi için kuzeye İlluin ve güneye Ormal adlı 2 kule inşa ettiler. Böylece Spring of Arda olarak adlandırılan, Arda’nın çicek, böcek, hayvan gibi yaşam biçimlerine kavuştuğu o dönem başladı.
Fakat Melkor geri dönmüştü. Arda’nın kuzeyine adını Utumno koyduğu kalesini inşaa eden Melkor, tekrar Valar’a meydan okudu. Ve bu sefer saçtığı zehir başkalarını da etkiliyordu. Bazı Maiar bu noktada taraf değiştirip Melkor’un safına geçtiler. Balrog’lar da ona katıldı. Saf değiştirenlerden biri de, karanlıklar lordu, Sauron’du. Sauron’un orijinal ismi Mairon, The Admirable idi. Demir ve çeşitli madenlere ait işçilik aşkı ile yanıp tutuşan Sauron, Aule’nin yanında bulunmuş, üretmenin bütün inceliklerini ondan öğrenmişti. Melkor gibi daha fazlasını isteyen Sauron, Valar içerisinde bir süre casusluk görevi yaptıktan sonra Almaren’i terk edip lordunun yanına Utumno’ya gitti.
Gücü arkasına alan Melkor, yaratıkları ile beraber Arda’nın tamamına saldırdı, zehirledi. Ulluin ve Ormal’a da zarar veren Melkor, adanın yeniden karanlıkta kalmasına sebep oldu. Saldırı, o kadar güçlüydü ki, adayı 3’e bölmüştü. Sol tarafta Aman, ortada Endor ya da diğer adıyla Orta Dünya ve sağ tarafta da Land of the Sun vardı artık. Savaşta aynı zamanda Almaren, Valar’ın evi de yok edildi. Yurtsuz kalan Valar, Aman’a gitti ve ömürlerinin tamamını geçirecekleri Land of the Valar olarak adlandırılacak Valinor’u kurdu. Aman’a ışık vermesi için de adaya 2 ağaç diktiler: Telperion ve Laurelin. Işık saçan ağaçlarla beraber Aman’da yeniden hayat başladı. Çiçekler yetişti, hayvanlar doğdu. Bu süreçte Endor, yani Orta Dünya, Melkor’un elinde ışıksız kaldı.
Valar, Aman’da güzellik üretirken Melkor yerinde durmuyordu. Utomno’nun yanına Angband adında ikinci bir kale inşa eden Melkor, böylece batıdan gelecek saldırıları bu kale ile savuşturacaktı.
Valar
Valar, Aman’daki emeklerini Eru tarafından kutsanmış oldukları özelliklerine borçluydu. Manwe, King of the Valar, rüzgarların efendisiydi. Evini, evrenin en yüksek noktası olan Taniquetil’e kuran Manwe için kartallar gözcülük yapıyor, Orta Dünya’yı kolluyorlardı. Manwe, Varda ile evliydi. Varda, evrene ışığı getiren Valar’dı. Illuin ve Ormal’ı da, Telperion ve Laurelin’i de o yapmıştı. İleride uzayı yıldızlarla doldurup güneş ve ayı koyacak kişi de oydu.
Ulmo, denizlerin kralıydı. Arda’nın esas mimarlarından biriydi. Ulmo, denizin altındaki sarayı Ulmanon’da yaşıyordu. Aule, The Smith ya diğer adıyla The Maker, demir ustasıydı. Üretmeye olan engellenemez merakı onu cüceleri yaratmaya itmişti. Babası Eru’nun Elflerini kıskanan Aule, ondan gizli bir şekilde cüceleri yaptı. Fakat babasının gözünden kaçamadı. Babası, Aule’nin çocuklarının kalmasına izin verdi. Lakin Aule, henüz zamanı gelmediği için onları uyanacakları güne kadar uyutmak zorunda kalmıştı. Aule’nin eşi Yavanna, The Fiver of Fruits idi. Yavanna, Aman’ı güzelleştiren çiçeklerin ve hayvanların yaratıcısıydı. Kocasının hayat verdiği cüceleri gören Yavanna, hayat verdiği canlıların güvenliğinden endişe ederek Manwe’ye gitti ve ona düşündüklerini anlattı. Böylece Ent’ler doğdu. Yavanna’nın üretimi olan Ent’ler, ormanların gözcüsü olacaktı.
Orome, the Great Hunter ve Lord of Forests, Valinor’da kendi ormanlarına sahipti ama aynı zamanda Orta Dünya’yı da ziyaret ediyordu. Eşi Vana, The Ever Younger, Yavanna’nın küçük kız kardeşiydi. Vana, her şeyi severdi. Yürüdüğü yollarda çiçekler açardı. Onun Altın Ağaç Laurelin’e olan aşkı, ileride güneşin doğmasına yardımcı olacaktı.
Mandos, Jude of the Dead, Halls of Mandos’un yöneticisiydi. Arda’da ömrünü tamamlayan ruhlar Halls of Mandos’a giderek nihai kaderlerini beklerler. Eşi Vaire, the Weaver, dünyanın bütün hikayesini Halls of Mandos’a yazmakla meşguldü.
Irmo, diğer adıyla Lorien, Master of Dreams and Ullusions, Mandos’un kardeşiydi. İkisi, Master of Spirists yani Feanturi olarak biliniyordu. Irmo’nun eşi Este idi. The Valar of Rest. Este, yaşayan canlıları iyileştiren, onlara bakan Valar’dı.
Ve bir de Tulkas vardı, the Champion of the Valar. Her daim Melkor’un en büyük düşmanı olarak anılacaktı. Eşi Nessa, the Dancer, Orome’nin kız kardeşiydi. Nessa, yetişilemez hızı ve geyik gibi bazı canlılara olan sevgisiyle biliniyordu.
Ve son olarak Nienna, Lady of Mercy, Mandos ve Lorien’in kardeşi. Nienna, She Who Weeps, dünyada yaşanan acılara ve trajedilere üzülüyordu. Onun en önemli öğrencisi olan Gandalf the Grey, üçüncü çağda Middle Earth’e giderek kötülüklere karşı savaşacaktı.
Elfler
Birlikle muhteşem işlere imza atan Valar, artık Iluvatar’ın çocukları ile tanışmak için sabırsızlanıyordu. Böylece Varda, Star Queen, gökyüzünü yıldızlarla donatarak Aman dışında kalan yerleri aydınlattı, Iluvatar’ın Çocukları olan Elflerin uyanmasını sağladı. Elfler, evrendeki tüm canlılardan farklıydı. Eru’nun bizzat zihninden gelen Elfler, aynı zamanda ölümsüzlük ile kutsanmıştı. Cuivienen etrafında uyanan Elfleri ilk fark eden Melkor oldu. Ne olduklarını öğrenmek için sırasıyla bazılarını gafil avlayıp kaçırdı. Akıllarıyla oynadı, onları zehirledi ve böylece yepyeni bir ırk olan orkları yarattı.
Elflerin uyanmasından bir süre sonra cüceler de uyandı. Doğuda uyanan Irofists, Stiffbeards, Blacklocks ve Stonefoots’lar Orocarni Dağına yerleştiler. Batıda uyanan Longbeard, Durin the Deathless, klanını Misty Mountain’daki Khazad Dum kalesine yerleşdi. Bu sırada Broadbeams ve Firebeards’lar da Nogrod ve Belegost’u Blue Mountains’da kurdu. Bu süreçte aynı zamanda Entler de uyandı. Ort Dünya’nın ormanlarının büyük bir çoğunluğunu oluşturan Entler, Elfler ile karşılaştı. Elfler, onlara konuşmayı öğretti. Öğrenmeyi, araştırmayı, gelişmeyi gösterdi. Orta Dünya’nın belki de en yaşlı varlığı olan Treebeard’a göre, Troll’ler Ent’lere alay olsun diye yaratılmıştı.
Orta Dünya’da bir gezgin olan Orome, Melkor’un Elflere neler yaptığını öğrendi. Hemen Valinor’a giderek olanları anlatınca Valar öfkelendi ve toplanarak Melkor’a savaş açmak için yola çıktı. Adı War for Sake of the Elves olan savaş Angband’de başladı. Adı Battle of the Power olan bu büyük savaşı Valar kazandı ve Melkor, kalesi Utumno’ya kaçtı. Valar bu sırada Elfleri koruma altına alacak şekilde ilerledi. Utumno’yu yıllarca kuşatan Valar, en sonunda Tulkas ile içeri girmeyi başardı ve Melkor’u yakaladı. Melkor’u zincirlere vuran Tulkas, onu Valinor’a götürdü. Savaşı kazanmış olmalarına rağmen Valar, Melkor’un hizmetkarlarını ve yaratıklarını bulamadı. Hepsi, Orta Dünya’nın karanlık köşelerine dağılarak Melkor’un bir gün geri gelmesini beklemeye başladı. Sauron da yakalanmayalar arasındaydı. Bir kez daha Melkor’un şerrinden kurtulmuştu Arda. Lakin bu savaşlar da Arda’ya ciddi bir hasar verdi ve yeniden şekillenmesine sebep oldu.
Valinor’a Yolculuk
Melkor, 3 çağ boyunca Halls of Mandos’da mahkum olarak kaldı. Onun olmadığı dönemde Arda’da barışın ve huzurun çiçekleri açtı, şarkılar söylendi. Melkor’un olmayışıyla da Elfler, artık özgürce gezebileceklerdi. Fakat Valar’ın onlar hakkında planı başkaydı. Orome’yi gönderen Valar, Elflerin Aman’a davet edildiklerini söyledi. Ingwe, Finwe ve Elme’yi Elflerin vekili olarak yanına alan Orome onları Valinor’a, ağaçların ışığını görmeye getirdi. Ağaçların ışıklarını gören Elfler, gördükleri bu muhteşemliği diğer Elflere anlattı ve birçoğunu Aman’a gitmek için ikna etti. Fakat gitmeye gönülsüz Elfler de vardı. Böylece Elfler birbiri arasında ayrılmış oldular.
Cuivienan’da kalanlarla Avari dendi, ışığı görmeyenler. Aman’a gidenler ya da gitmeye teşebbüs edenlere de Eldar dendi. Bu sebeple Eldar da 3’e ayrılmıştı. Ingwe’nin liderliğinde Vanyar, Finwe’nin liderliğinde Noldor ve Elwe’nin liderliğinde Teleri. Yolculuk esansında Elwe, gruptan bir süreliğine ayrıldı ormana yöneldi. Merakına yenik düştüğü için Valinor’u terk edip Orta Dünya’ya gelen Melian’ın şarkı söylediğini duydu. Elwe, Melian’ın şarkısından ve sesinden öylesine büyülendi ki, birbirlerine dokundukları anda bir büyüye kapıldılar ve uzun yıllar boyunca oldukları yerde dona kaldılar. Teleri, liderleri Elwe’nin kaybolması üzerine paniğe kapıldı. Vanyar ve Noldor, Ulmo’nun eşliğinde Belegaer denizi üzerinden Valinor’a giderken Teleri, liderlerini aramak için geride kaldı. Fakat liderlerini bulamayan Teleri de parçalara bölündü. Aman’a giden Teleri elflerine Falmari dendi. Sindar ve Nandor ise geride kaldı. Sindar, mavi dağların batısına, Nandor ise doğusuna yerleşti. Nandor da kendi içerisinde ikiye ayrıldı: Laiquendi ve Silvan. Falmariler, Valinor’un hemen doğusunda yer alan Tol Eressea adında bir adaya yerleşerek Teleri Elflerinin devamını sağladılar. Buraya yerleşen Falmariler, gemicilikte ve ve gemi yapımında ustalaştılar. Gel zaman git zaman, Elwe ve Melian büyük bir aşkla uyandı. Sindar Elflerini yanına alan Elwe, sonraki adıyla Kral Thingol, Melian ile beraber Doriath krallığını kurdu.
Feanor’un Gazabı
Melkor, uzun bir süre sonra zindanından çıkartıldı ve Valar’ın karşısına getirildi. Yaptıkları için pişmanlığını dile getiren Melkor, Iluvatar ve kardeşi Manwe’nin ışığına geri dönmek istediğini söyledi. Aule ve Tulkas, onun dediklerine inanmasa da Manwe onu affedip serbest bıraktı. Melkor, ne kadar yardımsever gözükse de aslında yardım ediyormuş gibi yaparak kötülüklerinin tohumlarını yeniden ekmeye başladı. En çok da Elfleri sevmiyordu. Bu sebeple de Elfleri birbirine kırdırıp Valar’a zarar vermek istiyordu. Tam da bu nedenle Elflerin en yücelerinden biri olan Finwe’nin oğlu Feanor ile yakın oldu. Feanor, ileride bütün Arda’nın tarihini değiştirecek olan Silmarilleri üreten kişiydi. Fakat Feanar da Melkor’a güvenmeyenler arasındaydı.
Yine de Melkor, Feanor’u bir şekilde kandırmayı başardı ve kardeşi Fingolfin’in arkasından kuyusunu kazdığını, hakkı olan tahtı elinden almak istediğini söyledi. Bunu öğrenen Feanor, Fingolfin’i halkın ortasında ölümle tehdit etti ve bu sebeple de Valar tarafından sürgünle cezalandırıldı. Valinor’un kuzeyinde Formenos kalesine yerleşen Feanor’un babası Finwe de onunla gitti. Lakin zamanla Feanor, kandırıldığını fark etti. Geri dönüp barışmak için yola çıksa da Melkor en büyük planını çoktan devreye sokmuştu.
Bütün Valinor bahar kutlamalarındayken Melkor, asla doymayan örümcek Ungoliant ile Aman’a gizlice girerek adaya ışık saçan 2 ağacı yok etti. Mızrağını ağalara saplayan Melkor, Ungoliant’ın onların özünü içmesini izledi. Ardından Formenos’a doğru yola çıkan ikili, Finwe’yi öldürüp Feanor’un ağaçların özünden yarattığı 3 Silmaril taşını çaldı ve Orta Dünyaya geri döndü. Babasının öldürüldüğünü ve Silmaril taşlarının çalındığını gören Feanor çıldırdı. Melkor’a “Kara Düşman” anlamına gelen Morgoth adını koydu ve taşları ne pahasına olursa olsun alma adına Morgoth’un peşinden gidecek bir ordu kurdu. Noldor’un büyük bir bölümünü ve 7 çocuğunu peşine takan Feanor, Falmari’ye yani Teleri’lerin adası Tol Eressea’ya gitti.
Onlardan Orta Dünya’ya gitmek için gemi isteyen Feanor red cevabını alınca çıldırdı ve ileride adı “Akraba Katliamı” olarak anılacak olaya sebebiyet verdi. Telerilere saldırıp onların gemilerine el koyan Feanor, Orta Dünya’ya doğru yola çıktı. Fakat Mandos, bu yaşananlardan ötürü hepsini lanetledi ve Valinor’a dönmelerini yasakladı. Bu sırada geride kalan Fingolfin ve onun Noldor Elfleri, Tol Eresea’ya ulaştıklarında, Teleri’nin Feanor’a saldırdığını düşündü ve onlar da buna karşılık verdi. Fakat hepsi Feanor’un hırslarının gerisinde kaldı. Feanor, çaldığı gemileri geri göndereceğine söz vermişti. Fingolfin ve Elfleri bu sebeple beklemeye başladılar. Fakat Feanor, gemileri hiçbir zaman geri göndermedi. Üstüne gemileri yakan Feanor kendisine tamamen inanan bir grup ile Angband’e doğru saldırıya geçti. Orta Dünya’da yanan gemilerin alevi ise Valinor’dan bile gözükebiliyordu.
Orta Dünya’da Savaş
Bu sırada Melkor ve Ungoliant da Orta Dünya’ya geri dönmüştü. Fakat yolda aralarında bir anlaşmazlık doğdu. Ungoliant, Melkor’a söz verdiği gibi taşları vermesini istedi. Melkor, ona sahte taşları verince aralarında kavga çıktı. İki ağacın da özünü emdikten sonra haddinden fazla güçlenen Ungoliant, tüm gücü ile Melkor’a saldırdı, ağları ile bağlayıp kıstırdı. Onu, yardım çığlıklarını duyup gelen Balrog’lar güçlükler kurtardı. Ungoliant ise bitmeyen açlığını alıp ortadan kayboldu ve karanlıklara karıştı. Bir daha da onu gören olmadı.
Angband’e geri dönen Melkor, Arda’yı yönetmek için yepyeni bir ordu kurdu. Fakat bu sefer de Orta Dünya’da kalan Elfler ile karşı karşıya geldi. War of Great Jewels adı altında başlayan savaşın ilk ayağı First Battle of Beleriand oldu. Melkor’un savaşının komutanları tabii ki Sauron ve Balrog’ların lideri Gothmog idi. Sindar Elfleri de Laiquendi ile Nogrod ve Belegost cücelerinin katılımı ile karşılık verdi. İyilik, kötülüğü yurduna ittirmeyi başarsa da savaş her noktada iyi sonuçlanmadı. Heavens of the Falas’da Lord Cirdan’ın komutasındaki ordu, uzun bir süre kuşatma altında kaldı. Thingol, yeteri kadar savaş gördüğünü söyleyerek var olan savaşa katılmayı reddetti ve Doriath içerisinde kaldı. Eşi Melian, yaptığı bir büyü ile Doriath çevresine adı Girdle of Melian olan görünmez bir duvar ördü. Bu görünmez duvar, onların şehrini yabancılardan koruyan, girmesini engelleyen bir büyüydü. Sadece Doriath değil, cüceler de dağlarına geri çekilmişti. Aynı zamanda yeşil Elfler olan Laiquendi de kralları Denethor’un savaşta öldürüldüğünü görünce ormanları Ossiriand’a geri dönerek bir daha savaşlara katılmama sözü verdi ve gizliliğe büründü.
Fakat Cirdan ve halkını kurtaracak umut hiç beklenmedik yerden, batıdan geldi. Lammoth’a gemileri ile gelen Noldor, hiç gecikmeden Melkor ve ordusuna saldırdı. Onların saldırısı ile Heavens of the Falas kuşatması kalktı, kötülük geri çekilmek zorunda kaldı. Dagor-nuin-Giliath ya da diğer adıyla Battle under the Stars, Noldor’un kötülük ordusunu püskürttüğü savaş oldu. Elfler, karanlık düşmanlarına göre sayıca az olsalar da kahramanlar gibi dövüşüyor, bir elf en az 10 orku öldürüyordu. Savaşın seyri Elfler için öyle güzel gidiyordu ki Feanor, gidişatın verdiği özgüven ile ihtiyatlı davranmak yerine daha da ileri gitti ve yanına aldığı ufak grup ile Angband’in kapılarına kadar geldi. Melkor’u haklamak için geldiği kapıda ise Balrog’lar ile karşılaştı. Feanor’un oğulları gelip Balrog’ları kovalasa da artık çok geçti. Feanor, Gothmog’un son darbesinden sonra iyileşemeyecek kadar yaralanmıştı. Son nefesini vermekte olan Feanor, Angband’i 3 defa lanetleyerek hayata veda etti. Sahip olduğu kızgınlık öylesine büyüktü ki, ruhu bedeninden ayrılırken bedenini tamamen küle çevirdi. Bunun üzerine oğulları, Maedhros’un önderliğinde toplanıp bir yemin ettiler ve 3 Silmaril’i ne pahasına olursa olsun Melkor’dan alacaklarını söylediler.
Bu sırada Fingolfin ve geride kalan Noldor elfleri, gemiler gelmeyince çok daha zorlu bir yolu tercih etmek zorunda kaldılar. Zor hava şartlarına dayanmanın neredeyse imkansız olduğu Helcaraxe üzerinden geçmeye çalışan Fingolfin ve elfler, bu zorlu macerada çok ciddi kayıplar verdi. Fakat eninde sonunda Orta Dünya’ya varmayı başardılar. Fakat geldiklerinde her şey çoktan bitmiş, Feanor’un ölümü ile Noldor, Endor’un bütününe dağılmıştı bile.
Melkor, yenilgiye uğramış ama kaybetmemişti. Kendini Angband’e kapatan Melkor, uzun yıllar içeride gizli kaldı. Elfler de bu süreyi değerlendirip Orta Dünya’ya yayıldılar ve kendi yaşam alanlarını kurdular. Bu sırada Valar, ağaçların yok olması sonrası ellerindeki son çiçeklerini kullanıp ay ve güneşi yukarıya yerleştirdi. Böylece bütün evrene yine ışık geldi. Işığın gelmesiyle de beraber Hildorien’da insanlar uyandı.
Yorumlar