0

Filmde ana karakter Dr. Rose Cotter acilde çalışan bir psikiyatristtir. Bir gün acile getirilen bir hastanın korkunç bir şekilde gözü önünde intihar etmesi üzerine bir laneti devralır. Korkunç intiharların birbirleriyle olan bağlantısını fark eden Rose geçmişe ait travmalarıyla yüzleşecek ve içine girdiği doğaüstü döngüden kurtulmaya çalışacaktır.

Filmin yönetmen ve senarist koltuğunda Parker Finn adında genç bir isim bulunuyor. Smile, kısa film geçmişi bulunan yönetmenin ilk uzun metraj filmi olarak karşımıza çıkıyor. Paramount yapımı bir stüdyo filmi olan Smile, dünya prömiyerini köklü ve prestijli bir festival olan Fantastic Fest’te gerçekleştirerek umut vaat ediyor. İlk bakışta doğaüstü bir lanetin ölümler aracılığıyla kişiden kişiye aktarılması akıllara Ringu (1998), The Ring (2002), It Follows (2014) gibi başarılı korku filmlerini getiriyor. Özellikle lanetteki varlığın sıradan insanlar aracılığıyla kendini gösterip sürekli takipte oluşu It Follows ile Hereditary (2018) filmlerini sürekli anımsatıyor. Ancak benzerliklere rağmen ortak ögelerden faydalanıp kendi içinde orijinalliğini korumayı başarıyor. Ayrıca bunu da 1 saat 55 dakika gibi korku filmleri için ortalamanın üstü bir sürede yapıyor.

Smile, konusunun orijinalliği ve senaryosunun temeline yerleştirdiği ana karakter geçmişi ile iyi bir çatı oluşturuyor. İzlediği dengeli yol sayesinde akıcılığından ödün vermiyor. Fakat yan karakterlerin tek boyutlulukları ve inandırıcılıktan uzak diyalogları filmin zayıf yönleri haline geliyor. Bunlar birçok noktada göze batıyor olsalar da korku ögelerinin başarılı kullanımı ile üstü kapatılıyor. Jumpscare kullanımı genellikle ucuz bir korkutma tekniği olarak görülüyor olsa da Smile bolca kullanmasına rağmen bunu ustalıkla gerçekleştiriyor. Jumpscarelerin doğru yerde, doğru zamanda kullanımı ve hatta kullanılacakmış gibi hissettirip gerilimi yükseltip kullanılmaması ile izleyiciyi tetikte tutmayı başarıyor.

Sinematografisi ile de etkilemeyi başaran Smile birçok estetik kamera hareketi ve çekim açısı kullanıyor, ışık kullanımındaki doğru tercihlerle hikâyenin atmosferine hizmet ediyor. Filmin geneline pratik efektler ve plastik makyaj hâkim olsa da son dakikalardaki bol CGI kullanımı başarılı bir şekilde gerçekleştirildiği için sırıtmıyor. Hikâyenin doruk noktasına ürkütücü bir biçimde katkı sağlıyor. Ses tasarımı ile müzikler de sinematografi gibi etkili bir biçimde hikayenin atmosferine katkı sağlıyor, gerilimin dozunu arttırıyor. Oyuncu kadrosu genç isimlerden oluşan filmde Dr. Rose Cotter’ı canlandıran başrol oyuncusu Sosie Bacon başarılı performansı ile etkiliyor, oyunculuk konusunda filmi sırtlıyor.

Smile, basit ve klişe bir temelden yola çıkıyor olsa da kendi içinde orijinal olmayı başaran hikayesi, etkili ve doğru jumpscare kullanımı, başarılı atmosfer yaratımı ve başrol performansı ile senenin en iyi korku filmlerinden birisi olmayı başarıyor. Özellikle gülümsemek gibi gündelik bir eylemin film boyunca korkutucu sunumu izleyicinin peşini bırakmayan bir ürperti yaratıyor. Sinemada izlenmeyi kesinlikle hak ediyor.

8

House of the Dragon – Altıncı Bölüm İncelemesi

Previous article

The Rings of Power – Sixth Episode Review

Next article

You may also like

Comments

Comments are closed.