0

Black Mirror, 3 bölümlük 5. sezonu ile geri döndü. Diğer sezonlara nazaran orta şeker bir sezon olsa da içerisindeki bir bölümü uzun uzun konuşabiliriz. O bölüm: Smithereens. Aslında Black Mirror teması ile hiç alakası olmayan bir bölüm olmasına karşın hikayesi ile günümüzü özetleyen, bildiğimizi -detaylı bir şekilde- bize izlettiren bir bölüm olmuş. Black Mirror, bize olası teknolojileri ve doğurabileceği sıkıntıları karanlık mizacı ile anlatan bir dizi. Çoğu bölümünde de bu karanlık mizacı sonuna kadar hissediyorsunuz. Lakin 2 bölüm var ki, ikisi de bence üzerine tartışılması ve yine bence herkese izlettirilmesi gereken bölümler. İlki şimdi üzerine konuşacağımız Smithereens; ikincisi de dizinin yapılmış -bana göre- en iyi bölümü olan San Junipero’dur. Bu 2 bölüm, en Black Mirror olmayan bölümler olsa da çok beğendiğim ve üzerine uzun uzun konuşmak istediğim içeriklere sahipler.

Şimdi… Smithereens bölümünün konusunu anlattıktan sonra içeriğini irdelemeye başlayalım. Bölüm, Uber tarzında bir şirketin aracını kullanan Chris ile başlıyor. Chris, arabasında ruh ferahlatan spa CD’leri dinleyen biri. Daha baştan agresif ve gergin bir kişiliğe sahip olduğunu anlayabiliyoruz. Chris, her gün aynı noktadan yolcu alıyor. Bunun nedenini ise kısa süre içerisinde öğreniyoruz. Kendisi Smithereens’de çalışan herhangi birini bekliyor. Beklentisi de kısa bir süre sonra karşılanıyor. Şirketten çıkan, sonradan adının Jaden olduğunu öğrendiğimiz siyahi bir genci arabasına alan Chris, gencin şirkette çalıştığını öğrendiği anda onu kaçırıyor. Kaçırma biraz Red Hot Chilli Papers’ın By the Way klibine benziyor. Chris, Jaden’ı kaçırıyor ama onun sadece bir stajyer olduğunu öğrenmesi ile çıldırıyor.

Panik havasında geçen kaçırma işlemi sokakta bekleyen polislerin ilgisini çeker ve polisler Chris’in arabasının peşine takılır. Bir süre kaçmayı başaran Chris’in arabası bir çayırlığa saplanır ve orada kalır. Artık kaçamayacağını anlayan Chris olan oldu diyerek fırsattan istifade, amacını ittirerek de olsa uygulamaya başlıyor. Chris’in tek bir derdi vardır: Smithereens’in sahibi olan Billy Bauer ile iletişime geçmek. Nedenini sonradan anlasak da uzun bir süre neden Billy Bauer’e ulaşmak istediğini öğrenemiyoruz.

Burada hikaye 2’ye ayrılıyor: Polislerin hikayesi ve Chris’in hikayesi. Ben Chris’in hikayesinden çok polislerin ve sonradan araya giren tüm herkesin hikayesine takıldım. O sebeple hikayeleri dışarısı ve içerisi olarak ayıracağım. Dışarıda, içerideki adamın kim olduğunu öğrenmeye ve rehineyi kurtarmaya çalışan bir kalabalık varken; içeride, dışarıdakilere yakalanmadan hayatı pahasına “bir kişiye” ulaşmak isteyen bir adam var.

Dışarıdaki polisler içerideki adamın kim olduğunu bilmiyorlar. Sonradan amacını öğrenseler de sebebine bilmiyorlar. Bu sebeple de araştırmaya başlıyorlar. Polislerin araştırma şekli eski usul. Plaka sorgula, adrese git, komşulara sor, GBT kontrolü yap derken bir şekilde Chris’in kim olduğunu öğreniyorlar. Biraz sohbet, biraz internet ve biraz da kayıtlı sistemler ile Chris’in neredeyse her şeyini buluyorlar. Neredeyse diyorum bakın…

İçerideki Chris ise dışarıyı dikkatli bir şekilde izleyerek Jaden vasıtasıyla Billy Bauer’e ulaşmaya çalışıyor. Yapılan bir araştırmaya göre hiç tanımadığınız birine bir mektup ulaştırmak isterseniz, ortalama 6 aracı ile o mektubu ulaştırabiliyorsunuz. Elbet bir arkadaşınız, bir başkasını, o da başkasını, öbürü ise aradığınız kişiyi tanıyordur. Ne kadar saçma görünse de kanıtlanmış bir gerçek bu. Chris de bu sistemin kurumsal dilini kullanarak Jaden vasıtası ile şirketten birine ulaşıyor. O kişi elbet Billy Bauer’i tanıyan birine ulaşacaktır ki, ulaşıyor da. Burada şunu altını çizelim: 2019 dünyasında aradığınız ya da iletişime geçmek istediğiniz kişiyi bulmak oldukça kolay. Doğru telefonlar ve iyi bir mesaj ile istediğiniz herkese ulaşabilirsiniz. Ki Chris’in mesajı çok net: Jaden elimde.

Tabii bu ulaştığı kişi, Penelope Wu, şirketin CEO’su olduğundan duruma el atıyor. Penelope ve yanındaki danışmanların hiçbiri, Chris’in isteğini direkt olarak kabul etmiyor. Billy Bauer’e ulaşacağız diyerek Chris’i beklemeye alıyorlar ve sıkı bir araştırmaya başlıyorlar. Buradan anlıyoruz ki Smithereen bir sosyal medya şirketi ve Twitter’a benziyor. Penelope ve ekibi, Chris’in paylaşımlarını ve beğendiklerini kontrol ederek kim olduğunu öğrenmeyi başarıyorlar. Polislerin “eski usulüne” ek olarak sadece kimlik bilgilerini değil, kişilik bilgilerini de tespit ediyorlar. Daha da ilginci, sadece Chris’i değil, dışarıda onu bekleyen polisleri dahi buluyorlar. Polisler ile iletişime geçen Smithereen ekibini de FBI buluyor. Neden? Çünkü aradıkları kişi bir Amerikalı. Bunlar sadece birkaç dakika içerisinde gerçekleşiyor.

Benim bölümü beğenme sebebim de bu dışarıda yaşananlar. Evet, takip edildiğimizi ya da analizimizin yapıldığını zaten biliyorduk. Fakat bu bölüm sayesinde bir önizlemesine şahit olduk. Detaylara dikkat ederseniz: Bizi bizden iyi biliyorlar, her şeyimizi birkaç tıklama ile öğrenebiliyorlar. Bizimle hiç karşılaşmamış olsalar da her şeyimizi analiz ediyorlar. Telefonlarımızı kesinlikle dinliyorlar. Telefonumuz sayesinde nerede olduğumuzu tespit edebiliyorlar; sadece o da değil, çevredekileri de tespit edip iletişime geçebiliyorlar. İsterlerse şimdi, attığınız bir tweet için size telefon açabilirler. Chris arabanın içinde gergin bir şekilde beklerken bunların pek de farkında değil. Evet, bir IT elemanı olsa da bu kadar detaylı bir aramaya kurban gideceğini bilmiyor. Dinlendiğinin de farkında değil. Aynen şu an sizin farkında olmadığınız gibi.

2023 dünyasında yaşıyoruz. Teknoloji ve sosyal medya, hayatlarımızı cidden kolaylaştıran şeyler. Dezavantajları yok mu? Var. Eskiden, Amerika’daki akrabanızla ancak çevirmeli telefon ile ya da mektupla konuşabilirken şimdi oturduğumuz yerden sadece Amerika’dan arkadaş çevresi bile yapabilir, güney Amerika’nın ücra köşesindeki bir kadının mutfağına konuk olabiliyoruz. Haliyle iletişim ağı bu kadar genişleyince, sosyal hayatımız ve sokak gündeliklerimiz değişti. Hollanda’daki herhangi bir insana tek tıklama ile ulaşabiliyorken komşum ile yakınlaşmanın beklenmesi de garip. Keza teknoloji ve sosyal medya hepimizi popüler yaptı. Onlarca, yüzlerce, binlerce kişi takip ediyoruz ya da takip ediliyoruz. Kitlelere ulaşabildiğimiz için de gündelik yaptıklarımızın değerli olduğunu düşünüyoruz. Eskiden evimizde yemek yapardık ve o yemeği sadece yerdik. Şimdi yaptığımız yemeği aynı anda binlerce insana gösterebiliyorsunuz. Bu, birçoklarına göre bir kişilik problemi. Bana sorarsanız bir sosyalleşme biçimi. Lakin bu sosyalleşme biçiminin de dezavantajları var. Onlardan birini de Chris yaşıyor.

Chris, sevdiği kadını, araba kullanırken gelen bir bildirime baktığı için kaybediyor. Bildirime baktığı için araba kazası yapan Chris, bu durumu hiçbir zaman kabullenemiyor ve aylarca Smithereen önünde Billy Bauer’e ulaşabileceği bir kişiyi kaçırmayı bekliyor. Ama… Sanırım şunu anlamamız gerek. Chris, Billy Bauer’i, Smithereen’i bağımlılık yapacak şekilde tasarlamakla suçluyor. Siz bu konuda ne düşünürsünüz bilmiyorum lakin bu işte teknolojinin avantajı ve dezavantajı konusuna giriyor. Evet, Billy’nin de anlattığı gibi, sosyal medya şirketleri bağımlılık yapacak şekilde tasarlanıyor. Lakin bu sorumluluk onların değil, bizim. Trafikteyken telefona bakması Chris’in suçu, Smithereen’in değil. Konu zaten Smithereen de değil. Trafikteyken telefonla hiçbir şekilde ilgilenmemek gerekiyorken suçu Billy Bauer’e yüklemek, içine düştüğümüz bir acizlik paradoksu. Bu sebeple Chris’in bir şekilde haklı çıkmasını beklediğimiz bölümde aslında onun fazlasıyla haksız olduğunu öğreniyoruz. Dezavantaj. Chris, maalesef kendi gafletinin kurbanı olan biri. Birçoğumuz gibi. Social Media is Fake paylaşımlarının ne kadar gülünç olduğunu bile henüz fark edecek bilince ulaşmadık. Sosyal medya, yaşayan bir varlık değil, tamamen bizim elimizde, parmaklarımızın arasında olan bir araç.

Burada Billy Bauer’in anlattıkları ve yaptıkları da aşırı derecede değerli. Billy, konuşana kadar bize ulaşılması zor ve oldukça sıkıntılı biri gibi lanse ediliyor. Lakin tanışmamız ile beraber dünyalar tatlısı bir insan olduğunu öğreniyoruz. Fakat Billy, tatlı görünüşünün arkasında bir şeytan taşıyor. Twitter, Facebook, Instagram ya da Google… Hangisi olduğunun bir önemi yok. Hepsinin arkasındaki insanlar, istedikleri zaman özel hayatımıza karışabilirler. Billy’nin God Mod dediği şey, bir gerçeklik. Her an bizim yerimizi tespit edebilirler, telefonumuzu dinleyebilirler, kameramızdan bizi gözetleyebilirler. Ve en ilginci ne biliyor musunuz? Bunu yapmaları için izni biz veriyoruz. Okumadan “kabul ettiğimiz” anlaşmalar ile özel hayatımızı onlara açıyoruz.

Sosyal medyaya kendimizi kaptırdığımız gerçeği, bu şirketlerin bizi bizden daha iyi tanıdığı gerçeği ve her an bize ulaşabilecekleri gerçeği bir yana bölümde ilgimi çeken bir diğer şey de danışmanlar. Büyük şirketlerin kurucuları, parti liderleri, kuruluş başkanları ve daha fazlası. Hepsinin danışmanları var. Ve iş hayatında öğrendiğim bir şey varsa, başımıza gelen her şeyin sorumlusu bu danışmanlar. İşlerin esas sahipleri ne kadar iyi niyetli insanlar olsa da hepsi kendilerini danışmanlarının rüzgarına kaptırıyor. Billy de kendini danışmanlarının rüzgarına kaptırmış herhangi bir patron. Vakti zamanında icat ettiği ya da üretime soktuğu bir platformun şans eseri tutması ile ünlenmiş ve işler büyüdükçe ona yön verecek birilerine ihtiyaç duymuş. Şans eseri lafını özellikle kullandım çünkü bugün kullandığımız tüm platformlar şans eseri ünlenmiş platformlar. Fakat işler büyüyünce, işten anlayan insanların yön vermesine ihtiyaç duyuluyor. Ve bu danışman kişiler de kraldan çok kralcı, akbabadan daha tehlikeli yırtıcılara dönüşüyorlar.

Smithereens; bölüm içerisinde “yeni” hiçbir şey sunmuyor. İçeriğin tamamı, günümüz gerçekliği. Fakat çoğunuz bunun farkında değilsiniz. Kaçınız bu sürece şahit oldunuz ya da nasıl dinlendiğinize dair bilgiye sahip? Belki de hiçbiriniz. Sadece yaptıklarını biliyoruz. Nasıl yaptıklarını bilmiyoruz. Bizi, bizim onayımızla bizden iyi tanıyorlar. İstedikleri zaman bize ulaşabiliyorlar. Bizi takip edebiliyor, dinleyebiliyorlar. Analiz ediyorlar ve bunu kendi çıkarlarına kullanıyorlar. Brexit’i ya da 2016 Amerikan seçimlerini yakından takip eden herkes, sosyal medyanın bize karşı nasıl silah olarak kullanıldığını iyi bilir.

Peki finalde ne oldu? Chris öldü mü? Neden bize göstermediler? Çünkü gerek yoktu. Chris’in ölüp ölmemesi kimsenin umrunda değil. Chris, sadece bir bildirimden ibaretti. Bizim bir saat boyunca izlediğimiz Chris, sokaktaki insanların göz gezdirip kapatacağı bir bildirimden öte değil. Yarın unutulacak. Herkes hayatına kaldığı yerden devam edecek. Bu kadar.

Valerii Deshevykh’nin bütün yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Fiziksel Bedenin Sorgulanması: Serial Experiments Lain

Asteroid City: Deneysel İki Farklı Dünya

Valerii Ege Deshevykh
Ukrainian Creative Director | Motion Picture Writer | Horror Freak

Her Şey Ailem ve Dünya Barışı İçin: Fast X

Previous article

ASOIAF: Aegon Sonrası Sorunlar

Next article

You may also like

Comments

Comments are closed.

More in Netflix