Colin Farrell‘ın dedektif rolüne büründüğü yeni Apple TV+ dizisi Sugar, geçtiğimiz günlerde sezon finalini yaptı. Dizi çoğu gizem hikayesinin oluşturduğu klişelerin aksine, kendine özgü tarzıyla adından bolca söz ettiriyor.
Hikaye
Sugar, Hollywood’un tepelerinde bulunan ahlaki açıdan yozlaşmış Siegel ailesinin üyelerinden Olivia’nın kaybolmasının ardındaki gizemin aydınlatılma sürecine odaklanıyor. Siegel ailesinin portresinde son yıllarda özellikle sosyal medya kullanımının artmasıyla birlikte karşımıza çıkan, bütün imkanlara sahip sorunlu zengin aile imajının farklı bir versiyonunu görüyoruz. Neredeyse istediği her şeyi başarmış bir figürün altında var olma çabasını sürdürmeye çalışan ailenin kalan üyeleri, hayatlarının büyük bir kısmında bu baskının altında eziliyorlar.
Ana karakterimiz John Sugar, deyim yerindeyse “Acil durum halinde çekici kullanınız.” uyarısı gibi hikayeye dahil oluyor. Birbirlerini psikolojik olarak tamamen yıpratmış ve bağları gitgide kopmuş bir ailenin ortasında buluyor kendisini. Üstün empati yeteneğinin yanı sıra insanların duygu durumlarını hızlıca kavramasıyla birlikte manipülatif ve akıcı konuşma biçimi tıpkı Sherlock Holmes‘u anımsatıyor ve Olivia’nın kaybolmasının gizemini araştırmaya başlıyor.
Sezonun Gidişatı
Dizi başlarda, Siegel ailesi hikayesinin içerisine daha kapsamlı bir şekilde girileceği izlenimi oluşturuyor. Fakat gitgide azalan sürelerinin yanında hikayedeki farklı yönlerin ortaya çıkışı ve bölümlerin kısa olması gibi faktörler birleşince, sezonun sonunda aileden oldukça kopmuş oluyoruz. Bu kopma, sezonun ilk ve ikinci yarısı arasında gözle görülür farklılıklar oluşturuyor. Düz ve tek bir hikaye anlatmak yerine, yan hikayeler ve sezon sonuna doğru yapılan birkaç twist ile hikaye genişletiliyor. Lakin bu durum, 30 dakikalık bölümlerden oluşan bir dizi için detay kısımlarının atlanmasına neden oluyor.
Sugar gittikçe işleri kişiselleştirmeye başlıyor. Geçmişte kendisinin de yaşadığı bir kayıp ile birlikte Olivia vakasını bağdaştırıyor. İşlerin basit bir kayıp vakasından çıkmaya başladığı noktalarda bile yapılan tüm uyarılara rağmen olayların peşini asla bırakmıyor. Bugüne kadar yaratılmış dedektif profillerinin dışında bir kimliğe sahip. Bazı noktalarda “Bu kadar iyi bir insan olabilir mi?” sorusunu sordurmayı bile başardı. Şiddeti her zaman son çare olarak kullanıyor. Kafasına silah dayandığında bile “Lütfen beni şiddete zorlama.” gibi absürt derecede anlayışlı ve çözüm odaklı. Dizinin hikayesi, kalitesi ve işleyişinin dışında belli açılardan sosyal olarak insanlara ders verebilen, örnek alınası bir karakter gerçekten.
Peki ya bu dizinin hikayelerdeki kopmalar dışında başka bir problemi yok mu? Kesinlikle var. Dedektiflik unsurları. Dizi tamamen John Sugar karakteri ve Colin Farrell‘ın oyunculuğu etrafında dizayn ediliyor. Sugar gösterişte çok iyi bir dedektif olarak yansıtılsa da dizinin içerisinde üstünkörü geçilen sahnelerle birlikte polisiye ögeleri ve dedektiflik unsurları arayan seyircilerin şevkini düşürme olanağını yükseltiyor.
Gelir mi İkinci Sezon?
Sezonun sonuna kadar yapılan plot twist, aslında yeni bir kapı açtı. Kişisel olarak diziyi izlemekten büyük keyif alsam da hikaye açısından düşündüğümde bu bana biraz zorlama geldi. Evet, sezon boyunca belli noktalarda bu izleyiciye verilmiş ama yazının önceki kısımlarında belirttiğim gibi biraz kopuk hissettiriyor. Daha yüksek bir bütçe ve artan bölüm süreleriyle olay örgüsü açısından basit bir gizemin peşine düşme hikayesini tercih ederdim açıkçası.
Hoşuma gitmeyen şeyler olsa da ikinci sezon için oldukça heyecanlıyım. Kendisini diğerlerinden ayıran değerleri kaybetmeye başlayan Sugar, bıraktığımız noktada yaşadığı topluma adaptasyon sağlayan, oluşan nefret döngüsünün içerisinde sıkışmış bir biçimde. Karakterin sıkıştığı bu döngüden çıkma mücadelesini düşünmek bile yeni bir sezonu iple çekmeme yetiyor.
Detaylar Ve Son Sözler
Yazmaya elbette Colin Farrell ile devam etmek gerekiyor. Sezonun tamamında gösterdiği güçlü oyunculuğunun yanı sıra karakteriyle tamamen bütünleşmesiyle sekiz bölümü tek kişilik bir şova dönüştürüyor. Colin Farrell‘ın yanı sıra Melanie karakterini canlandıran Amy Ryan, Farrell‘dan rol çalmadan bulunduğu sahneleri taşımayı başarıyor. Bu ikilinin dışında, James Cromwell, Anna Gunn, Dennis Boutsikaris ve Kirby Howell-Baptiste gibi isimler de rollerinin hakkını veriyorlar. Sezonun anlatıda belki de en kritik karakteri Sydney Chandler‘ın canlandırdığı Olivia Siegel’ı ise daha fazla görmek isterdim. Chandler yakın dönemde çıkacak Ailen dizisinin de başrollerinden biri olacak.
Sugar, kurgusuyla birlikte uzun süredir izlediğim en estetik ve kendine özgü işlerden biri. Sık sık kullanılan klasik sinema ve noir ögeleri, diziye ayrı bir hava katıyor. John Sugar’ın ruh halini anlatmak için kullanılan bu yöntem, karakterin dizinin başından sonuna kadar geçirdiği gelişimi bizlere kolayca aktarıyor. Ve olay örgüsünün içinde tutmayı başarıyor.
2024’e girmemizin ardından, henüz House of the Dragon, The Boys, The Bear gibi dizilerin yeni sezonları çıkmamış olsa da geride bıraktığımız bu 5 aylık süreçte gelen diziler, izleyicileri mutlu etmeyi başarıyor. Sugar, zamanlama olarak büyük diziler öncesinde kendini hatırlatan bir ara sıcak olarak şimdiden hafızalara girmeyi başardı. Başrolünü ve yapımcılığını Colin Farrell‘ın üstlendiği sempatik dedektifimiz, klişe hikayelerden ve benzer olay örgülerine sahip dizilerden kaçmak isteyenler için kesinlikle izlenmesi gereken bir iş olarak bir köşede sizi bekliyor.
Ali Can Bartu Sakarya‘nın tüm yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Twitter, Instagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar