0

Biraz olsun başarı yakalamış her eserin serileştirildiği, farklı medyumlara yayıldığı ve dolayısıyla devridaim bir para makinesine dönüştürüldüğü bu günlerde prequellerin popülerliği de arttı. Özellikle çeşitli nedenlerden ileri gidemeyecek serilere alternatif bir yön sunan prequeller, hakkını vererek yapıldıklarında orijinal eserlerin değerini bile arttırabilecek anlatı araçları. Andor ya da House of the Dragon gibi başarılı örnekler, kaynak materyali affettirirken The Rings of Power ve Lightyear gibi iyi bilinen serilerin adını lekeleyecek işler de var. Peacock’ın yapımcılığını üstlendiği The Continental ise, John Wick serisi için bu iki gruptan farklı bir etki yaratıyor.

Keanu Reeves’in karizmatik tetikçisinin, içinden binbir çileyle çıktığı yeraltı dünyasına geri çekilmesini işleyen 4 filmlik John Wick serisi alabildiğine zengin bir dünyayı beyaz perdede izleyiciyle buluşturmuştu. Odağını yüksek tempolu aksiyonu ve amansız ana karakterinden saptırmayan seri yine de her fırsatta dünyasını ilmek ilmek işleyerek izleyicileri daha fazlasını öğrenmeye davet ediyordu. Filmlerin ticari başarıları da katlanarak artınca, yapımcıların bu suikastçiler evrenini Keanu Reeves’in ötesine taşımak istemeleri kaçınılmazdı. Ana De Armas’ın başrolünde oynayacağı Ballerina 2024 vizyon tarihinde ısrar ededursun, üç film uzunluğundaki The Continental sessiz sedasız yayın platformlarındaki yerini aldı.

The Continental

Limitlerinin Farkında

John Wick filmlerinin geçmişinde geçen bir hikaye düşündüğünüzde, aklınıza gelen fikirlerin çoğu genç bir John Wick etrafında şekillenecektir. Fakat The Continental, hikayesini diziye adını veren suikastçilerin güvenli limanı otel ve işletmecileri üzerine kuruyor. Dizinin merkezine John Wick dışında karakterler yerleştirmesi, 4. Filmin sonunu da düşündüğümüzde suikastçiler evreninin geleceğiyle ilgili şüphelerimizi kuvvetlendiriyor. Dizinin tam adında yer alan “John Wick Dünyasından” ibaresi, yan karakterlerin evreni tanıtmaya yetecek popülerliğe henüz erişemediğinin de göstergesi aynı zamanda. Dört buçuk saatlik süresinin sonunda The Continental, bu suikastçiler evreninin John Wick olmadan devam edip edemeyeceğine dair net bir cevap veremiyor.

The Continental, hiçbir şey değilse de ölçeğinin farkında olan bir iş. Hem bütçesini hem de süresini olabildiğince verimli kullanarak, basit bir hikayeyi aralara serpiştirdiği tatmin edici aksiyon sekanslarıyla anlatmayı deniyor. Bir Macguffin avıyla başlayan olay örgüsü, klasik bir intikam hikayesine dönüşüyor ve yan hikayelerle desteklenerek kısa sürede sonlanıyor. Olay örgüsünü basit tutma tercihleri, bu suikastçiler evrenine dair sevdiğimiz pek çok ögeyi gösterebilecek zamanı sağlıyorsa da yaşananların etkisini azaltıyor. Diziye de ismini veren Continental’in el değiştirmesi ve bu işletmeci değişikliğinin evrene olan etkisi, biraz aceleye getirilmiş hissettiriyor.

The Continental

Gelecek Projeler İçin Açık Kapı Bırakıyor

İlk bölümünü, dizinin odağındaki ikili arasındaki ilişkiyi tanımlayacak bir flashback sahnesiyle açıyor dizi. Film serisinde Ian McShane’in hayat verdiği Winston Scott, tanıdığımız bir karakter fakat abisi Frankie’yle ilk kez burada karşılaşıyoruz. Klasik bir abi küçük kardeş hikayesinden fazlasını vadetmeyen bu ilişki, Winston’ı Continental’in o dönemki işletmecisi Cormac’e karşı doldurma görevini üstleniyor. Winston’ın dizi boyunca hedef odaklı, görece soğuk bir karakter olarak yansıtıldığını söylemek mümkün. Abisine olan sevgisi ve Cormac’e olan nefreti karaktere ufak bir duygusal derinlik veriyorsa da genellikle kıvrak zekası ve sivri diliyle ön plana çıkıyor.

Öte yandan Ben Robson’ın canlandırdığı Frankie karakteri, dizinin John Wick benzeri karizmatik aksiyon adamı boşluğunu dolduruyor. Robson, kısıtlı ekran süresine rağmen karakterin farklı ruh hallerini başarıyla yansıtıyor ve ilerleyen bölümlerde diğer karakterlerin motivasyonlarına temel oluşturacak duygusal yatırımı yapmamızı sağlıyor.

The Continental

Üç bölümlük sezonunu giriş, gelişme, sonuç yapısına göre kuruyor The Continental. Aksiyon dolu ilk bölümü, olay örgüsünü şekillendirecek çatışmayı tanıtıyor. Filmlerdeki aksiyona yakın bir açılışı, seyir zevki yüksek bir araba takibi sekansıyla taçlandıran bölüm yan karakterleri de hikayeye dahil etmekten geri kalmıyor. Çarpıcı bir finalle sonlanan ilk bölüm, izleyicinin ilgisini yakalama konusunda üstüne düşeni yapıyor.

Görece daha olaysız geçen ikinci bölüm, ağırlıklı olarak dünya yaratımına odaklanıyor. Finalde gerçekleşecek olaylara hazırlıkların yapıldığı ve karakterler arası ilişkilerin daha derinlemesine incelendiği bölüm, fırtına öncesi sessizliğe işaret ediyor. Bu bölümün sezonun en sakin bölümü olduğunu söylemek mümkün. Yine de ana filmlerde gördüğümüz karakterler ve organizasyonlara dair gösterdikleri, dizinin John Wick evreninde geçtiğini bir kez daha izleyiciye hatırlatıyor.

Bol aksiyonlu sezon finali de bu klasik hikayeye tahmin edilebilir bir son veriyor. Bölümün en başından her karakterin gerçekleşecek olaylardaki rolünü tahmin etmek mümkün, dizi de sizi şaşırtmaya çalışmıyor zaten. Arkanıza yaslanıp kendinizi aksiyonun akışına bırakacağınız, pek de düşünmenizi gerektirmeyen final bölümü olay örgüsünü sonlandırsa da olası devam sezonları için ufak bir açık kapı da bırakıyor.

The Continental

Anlatabileceğinden Fazlasının Peşinde

Hikayesinin basitliğini, yarattığı 70’ler atmosferiyle gizlemeye çalışıyor The Continental. Filmlerden alışık olduğumuz gösterişli, her daim etkileyici görünen mekanlar, burada kendini çöplerle dolup taşan sokaklara ve biçimsiz gettolara bırakıyor. Bu kez daha fazlasını görmek için can attığımız değil, gözümüzü çevirmek istediğimiz manzaralar var karşımızda. Tabii dizinin bu mekansal bağlamı kurmaya çalışırken kendini fazla zorladığı anlar da oluyor. Gösterilecek mahalleler listesindeki maddeleri, çalınacak şarkılar listesindekilerle eş zamanlı olarak işaretlemeye çalıştıklarında izleyici olarak biraz bunalmış hissetmeniz olası.

Performanslar, dudak uçuklatacak seviyede değilse de gayet yeterli. Ian McShane ve Lance Reddick gibi şahsına münhasır aktörlerin hayat verdiği karakterlerde aynı kaliteyi yakalamak bir hayli güç. Yine de Colin Woodell ve Ayomide Adegun ikilisi, karakterlere dair nüansları yakalayarak izleyiciye o aynılık hissini geçirmeyi başarıyor. Hem Winston’da hem de Charon’da, yıllar sonra John Wick’in karşısında göreceğimiz hallerinin izlerine rastlamak mümkün.

Yan rollerdeki diğer isimler de üstlerine düşeni yapıyor fakat karakterleri hikayeye hizmet etmekten çok belli temalara selam çakmaya yönelik yazıldıklarından parlama şansını elde edemiyorlar. Özellikle Blaxploitation ve dönemin anti ırkçılık hareketlerine dikkat çekmek için hikayeye eklenmiş gibi hissettiren kardeşlerin sahneleri, uzun ekran sürelerine rağmen pek az şey anlatıyor.

Belki de tek anlamlı karakter örgüsüne sahip karakter olan Yen, dizinin seyir zevkini en çok yükselten etmenlerden. Nhung Kate’in yoğun oyunculuğu, karakterin içinden geçtiği duygusal değişimleri izleyiciye tüm çarpıcılığıyla aktarıyor. Karakterin geçmişine dair öğrendiklerimiz ve diğerleriyle olan ilişkisi, kolaylıkla sterotipik kalabilecek varlığına derinlik katıyor. Dövüş koreografisi olarak da keyifli sahneleri olan Yen’in, evrende geçecek farklı projelerde yeniden karşımıza çıkması pek de sürpriz olmayacaktır.

Prime Video Series

Özenle Yaratılmış Bir Eser

Dizi, John Wick filmlerinden alışık olduğumuz büyüleyici görselliği acımasız bir gerçekçilikle değiştiriyor. Tabii bu size aynı özenin gösterilmediğini düşündürmesin. The Continental’in görsel dili alıştığımız John Wick estetiğinden farklı olsa da, günümüz dizileriyle kıyaslandığında hala fazlasıyla etkileyici. Diziye harcanan her kuruşun ekrandaki karşılığını görmek, set tasarımından ışıklandırmasına gösterilen özeni hissetmek, ortaya çıkan işi daha da takdir etmenize neden oluyor.

The Continental, temiz bir iş. Mucizeler yaratmıyor belki ama hayal kırıklığına da uğratmıyor. Basit bir hikayeyi, etkileyici bir atmosfer eşliğinde, bildiğimiz ve sevdiğimiz John Wick aksiyonu sosuna bulayarak anlatıyor. Kimsenin pek de merak etmediği bir hikayeyi, evrene de pek de bir şey katmayarak aktarışı size gerekliliğini sorgulatabilir. Evet, The Continental, John Wick evreninin hayranların gözündeki yerini değiştirmede pek de bir rol oynamıyor. Fakat ortalama üstü yazımı, etkileyici dövüş sahneleri ve sinema kalitesindeki görselliğiyle piyasadaki pek çok dizide göremediğimiz bir özeni vadediyor sizlere. Uzaktan bakıldığında iştahınızı kabartmıyorsa da, sonrasında ağzınızda kalan tat pişmanlıktan çok hoşnutluk içeriyor.

Tuncer Haydarlar‘ın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Daha fazlası için bizi TwitterInstagramDiscord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.

John Wick 4: Ölmek İsteyenler Yaşar

Küçük Kasabanın Tetikçisi: The Equalizer 3

Tuncer Haydarlar
Bilimkurgu, fantazya ve korku edebiyatı tutkunu. Sinema sever. Çizgi roman çevirmeni, editörü ve okuru. Çakma YouTuber.

Cadılar Bayramı Havasını Buram Buram Hissedeceğiniz 10 Oyun!

Previous article

Cadılar Bayramı Havasını Buram Buram Hissedeceğiniz 8 Animasyon Film!

Next article

Yorumlar

Yorumlar kapatıldı.

You may also like

More in Prime Video