Durdurulamaz Tetikçiler
Jason Bourne, John Wick, Lorraine Broughton, Hutch Mansell ve daha fazlası. Sinema tarihi özellikle Leon’dan sonra birçok yetenekli ve durdurulamaz tetikçi ile dolu. Hepsinin ortak özelliği hiçbir şekilde öldürülemiyor ve finalde istediklerini ama kanlı ama kansız alıyor olmaları. Fakat öbür taraftan da hepsi, birbirinden farklı karakterlere sahip. Denzel Washington’ın canlandırdığı Robert McCall karakteri aralarındaki en enteresan karakterlerden biri olabilir. Çünkü sadece aksiyon anında değil, günlük hayatında da takıntıları olan, dışarıdan hemen farkedilecek biri. Titiz ve dikkatli. Ki filmde bu tarafını kullanıyorlar. Seyirci olarak biz, böyle orijinal karakterleri izlemeyi seviyoruz. Aynı zamanda seyirci olarak en korktuğumuz şey de uzayan serilerin saçmalaması ve karakterlerine zarar vermesi. Gelin görün ki The Equalizer 3, birçok filmin yapmadığı şeyi yaparak şaşırtmayı başarıyor.
Kısaca konusuna değinelim… Sicilya’da yeni bir işi bitirip geri dönerken talihsiz bir kazaya uğrayan Robert McCall (Denzel Washington), kendini İtalya’nın küçük bir kasabasında bulur. Kasabanın doktoru tarafından iyileştirilen Robert, iyileşme sürecinde kasabayı ve insanlarını tanımaya başlar. Tam kasabaya alışmış ve yaşayacağı yeri bulduğunu düşünürken kasabanın mafya tarafından tehdit edildiğini öğrenir. Böylece kendine yeni bir çatışmanın içinde bulan Robert, mafyanın peşine düşer.
Sahil Kasabası Sessizliği
Çoğu uzayan seri, uzadıkça mantığını kaybetmeye başlar. John Wick serisi en güzel örneklerden biri. Seriler uzadıkça aynı zamanda düşmanlar da güçlenir. Bir önceki filmin kötüsünden daha güçlü, daha üst kademe, daha tehlikeli biri çıka gelir ve ana karaktere meydan okur. Çatışmalar her filmde katlanarak çoğalır. The Equalizer 2 de aynısını yapıp ilk filme gölge düşürmüştü. Kötü bir film olduğunu iddia edemem ama orijinali ile karşılaştırıldığında sonuç pek de iç açıcı değildi. Fakat üçüncü film daha önce görmediğim bir şey yaparak konuyu daha da büyütmek yerine küçültmeyi seçmiş.
Üçüncü film tam bir küçük sahil kasabası sessizliğinde geçiyor. Yavaş ilerleyen, aksiyonu diğer filmlere göre çok daha az ama manevi değeri daha büyük bir film. Robert ya da filmde kendini tanıttığı ismiyle Roberto, kasabayı tanıdıkça biz de onunla beraber kasabanın bir yerlisine dönüşüyoruz. Roberto’nun onları sevdiği gibi biz de onları seviyoruz. Böylece kasabaya dadanan mafyanın yaşayacağı acı dolu anları kendi içimizde kabulleniyoruz hatta yaşanmasını istiyoruz. Film, altyapısını oluşturmada oldukça başarılı.
Sözün Özü
Yönetmen Antoine Fuqua, filmin başından sonuna kadar sakinliğini koruyor. Filmde, ilk iki filme nazaran daha az aksiyon var ve aksiyonlar da hareketli değil. Her şey kasabanın akşamları gibi sessizce yaşanıyor ve bitiyor. Fakat sessizliğe rağmen yaşananların görsel ürkütücülüğü ilk filmlerin de üstünde. Roberto’nun acımasızlığı filmin en başarılı noktalarından. Aynı zamanda filmin sosyal medyanın gücünü kullanma şeklini de beğendiğimi söylemem gerek. Senaryonun yeni dünyaya ayak uydrması tebrik edilesi.
The Equalizer 3, ilk iki filme göre daha sakin, maneviyatı ise yüksek, başarılı bir film. Çoğu seri, sayı arttıkça saçmalayıp aksiyonun dozunu arttırırken The Equalizer 3, alışık olduğumuz Robert maceralarından uzaklaşıp aksiyonu küçük bir kasabaya kadar düşürüyor. Yavaş ama doğru ilerleyen film, sizi kasabanın bir parçası haline getirip tüm yaşananlara hazırlıyor. Dakota Fanning ve Denzel Washington’ı 19 sene tekrar bir araya getiren film beklediğimin çok üstünde, nerede duracağını iyi bilen, seyircisini aptal yerine koymak istemeyen oldukça başarılı bir film. Seyirciye saygı gösteren nadir filmlerden biri olduğu için de ayrı bir tebriği hakediyor.
Valerii Ege Deshevykh‘nin bütün yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
İlk Kalp Kırıklığı Büyümekmiş: You Are So Not Invited to My Bat Mitzvah
Yorumlar