Yönetmenliğini, senaristliğini ve yapımcılığını Ned Benson‘ın üstlendiği, The Greatest Hits, 12 Nisan’da Disney+ kitaplığındaki yerini aldı.
2013 yılında The Dissappearance of Eleanor Rigby: Her ve Him isimli, aynı senaryoyu bir kadın karakterin gözünden, bir de erkek karakterin gözünden çektiği iki farklı uzun metraj filmiyle tanıdığımız Benson, uzun bir sürenin ardından The Greatest Hits ile izleyiciyle buluştu. İncelikli, dokunaklı ve hüzünlü bu hikayede en son Barbie‘de izlediğimiz yetenekli oyuncu Lucy Boynton‘ı görüyoruz. Ona eşlik eden partnerleri ise daha önce After Yang ve Rebirth filmleriyle tanınan Justin H. Min ve Pearl ve Netflix mini dizisi Hollywood ile tanınan David Corenswet.
Ayrılığın Fantastik Bir Deneyime Evrilişi
“O olmadan nasıl hayata başlayabilirim? Bazen ona kızıyorum ve hayaletiyle kavga ediyorum. Ama sonra… suçlu hissediyorum.”
Film henüz ilk dakikalarında bir yas terapisinin ortasında, bu replikle başlıyor. Harriet, iki yıl önce trafik kazasında kaybettiği erkek arkadaşı Max’in bitmeyen yasıyla karşılıyor bizi. Darmadağınık ve her türlü uyarandan izole hâle getirilmiş tek odalı evinde, Max ile beraber yıllardır biriktirdikleri fotoğraf, mektup, hediye notları, bilet ve tarihlerle dolu bir panonun önünde öylece duruyor. Bir ilişkiden geriye kalan, acı verici onca anıyla baş başa. Üstelik bunlardan kopmaya da pek niyeti yok. Öyle ki, ilişkileri boyunca beraber dinledikleri herhangi bir şarkıyı duymak, onu geçmişteki beraber oldukları hatıralarına götürüyor.
Herkes tanıdık bir şarkıda, o şarkıyla olan en belirgin anısını hatırlayıp o duygulara bürünebilir. Fakat Harriet’in durumu farklı. O, kaybettiği sevgilisiyle birlikte bir anı yarattığı her şarkıda, gerçek anlamda o anın yaşandığı zamana yolculuk ediyor. Max’le beraber geçirdiği trafik kazasında erkek arkadaşı vefat ederken kendisi bir hafta boyunca komada kalıyor ve o komadan ona kalan şey, işte bu fantastik yetenek oluyor: Beraber dinledikleri her şarkıda, o şarkıyı dinledikleri ilk anıya ışınlanabilmek.
Yetenek demek çok talihsiz bir isimlendirme olur. Zira bu özellik her seferinde tahmin edilemez bir şekilde acı verici bir deneyime dönüşüyor. Öyle ki Harriet, her an tanıdık bir şarkı duyma korkusuyla kulak tıkacı ve yüksek sesli, tehlikesiz müzikler açtığı kulaklığıyla etrafa sağır olarak yaşamayı öğreniyor bu iki yılda. Her tanıdık bir şarkı duyup geçmişe ışınlandığı anda ise kısıtlı süresince tek bir amacı oluyor: Max’in ölmesine sebep olan trafik kazasını engelleyebilecek herhangi bir harekette bulunmak. Öyle ki, kendisini Max’in hayatını kurtarabileceği doğru anın şarkısını bulabilmeye adıyor. Her şeyden vazgeçerek, evini anılarla dolu plaklarla dolduruyor ve her gün yılmadan doğru plağı bulmak için deniyor. Harriet, hayatına devam edebilmesini imkansız hâle getiren bu özelliğiyle baş edebilmek için yas grup terapilerine katıldığı günlerden birinde David’le tanışıyor.
En Karanlık Anlarda Beklenmedik Umutlar
“Onu kaybedince kendimi de kaybettim.”
Anne ve babasının ölümü üzerine, onlardan kalan her eşyaya umutsuzca tutunan David, bu grup terapisine katılarak hem kendisinin hem de Harriet’in döngüsünü tepetaklak ediyor. Kaybettiği sevgilisini kurtarabilme ümidiyle girdiği bu kısır döngünün içinde, beklenmedik bir şekilde David’le tanışmak, Harriet’e aklından dahi geçmeyen ihtimalleri hatırlatıyor.
Yeniden başlamak, yeniden hissedebilmek mümkün mü? Sahip olduğu bu özellikle kaybettiği sevgilisini kurtarabilmek gerçekten mümkün mü? Yoksa hayatı sonsuza dek geçmiş anlara ışınlanmak ve geçmişte olmadığı anlarda da geçmişi nasıl değiştirebileceğini düşünmekle mi geçecek? Her şeye son verebilmenin bir yolu var mı? Eğer varsa bile bunun bedelleri neler olacak? Uzun yıllar boyunca inanılmaz bir aşk ve tutkuyla bağlı olduğu sevgilisine dair her anıyı silmek onu kurtarabilir mi? Max’i ölümden kurtarma ihtimali, ona tekrar umudu hatırlatan David’le hiç tanışmamış olmayı gerektirse bile?
Bir Anı Kutusu Hissiyle Plak Kutuları
“Bence insan olmanın en korkunç ve en muhteşem olan yanı bu. Devam etme kabiliyeti.”
Film, bu hüzünlü senaryosuna karşın umut dolu, birbirinden güzel şarkılara ev sahipliği yapıyor. 94 dakikalık keyifli süresi boyunca, birbirinden dokunaklı ve kısmen neşeli şarkı seçimleriyle izleyiciye adeta bir konfor köşesi vadediyor. Her sahne sahip olduğu plak dükkanı estetiği ile birlikte işlediği nostaljik duygularla iç burkan ama umudu da hatırlatan bir deneyime dönüşüyor.
The Beatles‘dan The Rolling Stones‘a, Lana Del Rey‘den Alessia Cara‘ya çeşitli müzik yelpazesinde her şarkıyı bir anıya dönüştürerek bağ kurabileceğimiz birçok alan açıyor. Film, onca anıya sahipken kaybetmek durumunda kalmanın, o anılara veda etmek zorunda olmanın ve yeni ihtimallerin de var olabileceğini hatırlamanın resmini, incelikle ve hüzünle çiziyor. Adeta yaşanan tüm anılara bir çiçek bırakma isteği. Sevginin yüceliği ve göze alabileceği bedeller. Göze alınabildiği takdirde bambaşka yeni anlara kucak açabilme gücü… Keyifli ya da keyifsiz bir akşamüstünüzde, bir yanıyla canınızı acıtacak, bir yanıyla da sizi geleceğe umutla baktıracak bir film izlemek istiyorsanız, The Greatest Hits belki de tam olarak izlemeniz gereken o filmdir.
+”Seni her yerde arayacağım.”
-“Seni her yerde arayacağım.”
Şevval Sara‘nın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Yorumlar