Annemle Geçen Yaz filminin yönetmenlik koltuğunda Anna Muylaert oturuyor. Sundance Film Festivali’nden eli boş dönmeyen film, yıllardır birbirlerinden ayrı yaşayan bir anne (Val) ile kızını (Jéssica) konu ediniyor. Jéssica üniversiteye hazırlanmayı düşündüğü için annesinin yanına São Paulo’ya taşınmaya karar verir ve olaylar ilginç bir şekilde ilerler.
Senaryonun kurulu olduğu düzenin neredeyse tamamı sınıfsal çatışmalardan oluşuyor. Bu durumda ailenin işlevi adeta proletaryanın toplumda var olan konumunu anımsatıyor. Bu bağlamda senaryosunun ince bir şekilde işlenip fikirlerini yüksek sesle dile getirmeden ayrıntılarla izleyiciye yedirmeye çalışılması filmin en güçlü iki yanından biriydi şüphesiz. Farklı sınıfları temsil eden karakterlerin davranışlarından tutun da jest ve mimiklerine kadar uygun bir profil çizmesi gerekiyor ve bu noktada filmin yarattığı karakterler sekteye uğramadan oyunculuğuyla da hikayeye sağdık kalıyor.
Val, Bárbara’ya ve diğerlerine göre aileden biri sayılmasına rağmen yıllardır çalıştığı evde bir kez bile havuzlarına girmemiş, mutfaktaki yemek masalarına oturmamıştır. Ona göre bu hadsizliktir. Hatta filmin bir kısmında kızının mutfaktaki masada oturup kahvaltı yaptığını görünce çok kızar. Jéssica da bunu Bárbara’nın teklif ettiğini söyler. Benzer olaylar tekrarlandığını fark eden Val, şöyle bir cümle dile getirir:
”Onlar sana nezaketen soruyorlar. Çünkü reddedeceğini düşünüyorlar. Bunu anlayamıyor musun?”
Val böyle düşüncelere kendi kendine sahip olmamıştır. Bu toplumun ona öğrettiği bir alışkanlık gibidir. İşçi sınıfı daima patronların elinin altındadır ve havuz ile yemek masası, onlar ile aralarındaki sınırın başlangıcıdır. Sınırların bilincinde olabilmek için ise sınırları reddetmeyi hedefleyen bir birey gerekir.
Dengeler üzerinden ilerleyen Annemle Geçen Yaz, Jéssica’nın gelmesiyle alt üst oluyor. Dengeyi sarsacak ilk kod ise Jéssica’nın evde kaldığı ilk gün Val’un uyuya kalıp evin hanımı Bárbara’ya (Karine Teles) kahvaltı hazırlayamaması ile veriliyor. Bárbara’nın oğlu Fabinho’a (Michel Joelsas) gerçek annesinden daha yakın olan Val, Jéssica’nın gelmesi üzerine Jéssica ile tıpkı Fabinho gibi olması gerektiğinin farkına varıyor. Aynı şekilde Bárbara, Val ile Fabinho’nun yakınlığından rahatsız olup oğluyla neden kendisinin de böyle olamadığını sorguluyor. Bu bağlamda ortaya çapraz bir sonuç çıkıyor. Karakterler olması gereken ve var olan durumlar arasında sıkışıp kalıyor.
Güney Amerika’nın en büyük kenti ve sanayinin merkezi olarak nitelendirilen São Paulo’da geçen hikaye kendisine uygun bir mesken ediniyor. Gerçekte de enflasyon ve dış borçlar sebebiyle birçok ekonomik sorunu olan Brezilya’nın var olan buhranı filmde haberlerde de ince bir şekilde izleyiciye hissettiriliyor.
Gerçekçi üslubuyla biçim arayışına giren film senaryosuna işleniş şekli ve dili ile paralel bir şekilde gidiyor. Sade bir teknik tercih eden yönetmen bu sebeple gerçekçiliğini koruyor. Böylelikle ortaya gerçek hayattan bir kesit çıkıyor.
Teknik açıdan olmasa da senaryo bakımından Dardenne Kardeşler‘in Deux jours, une nuit / İki Gün ve Bir Gece filmini andırıyor; ülkenin ekonomik durumu, iş sebebiyle zincirin halkası gibi birbirini tamamlayan sorunlar ve alt sınıf insanların mevcut durumu.
Annemle Geçen Yaz’ı izlerken atmosferin ve karakterlerin tanıdık gelmesini hissetmemeniz neredeyse imkansız. Bir anlığına da olsa São Paulo’nun halkı ile Türk halkını birbirine fazlasıyla benzettim. Bizim dertlerimizi bizim tiplemelerimizle bize anlatıyordu film. Bunun en büyük sebeplerinden birinin de oyunculuk olduğunu düşünüyorum. ”Val” karakteri oldukça bizden biriymiş gibi lanse ediliyor. Oyunculuğunun başarısının katkısı da bunda büyük.
Oyunculuk bakımından Val (Regina Casé) ve Jéssica (Camila Márdila) ayakta alkışlanması gereken bir performans gösteriyor. Val filmin gerilimini tek başına omuzlarına alırken Jéssica ise sakinliği -bir süre- ile annesine karşılık veriliyor. Zıt karakterler böylelikle birbirlerini Yin-Yang misali tamamlıyor ve gerçekçi bir oyunculuk şöleni bizlere sunuluyor.
Yorumlar