0

Genellikle çalıştığı filmlerde kurgudan sorumlu olan Felipe Gàlves Haberle, ilk uzun metrajına The Settlers (Los Colonos) ile imza attı. Senaryosunu Antonia Girardi ve Mariano Llinás ile yazan Gálves, eleştirmenler tarafından oldukça olumlu geri dönüşler almayı başardı. The Settlers, aynı zamanda Şili’nin Oscar adaylığı için başvuru yaptığı film konumunda.

Kan Donduruyor

Film, 1893’te geçip gerçek olaylara dayanmaktadır. Hikaye ise Şili’li yerli bir melez olan Segundo, İngiliz ordusu kaptanı MacLennan ve Amerika’lı bir paralı asker olan Bill’in, devletin José Menéndez adlı bir caniye verdiği toprakların sınırlarına sahip çıkmak ve yerlilerden arındırmak için at sırtında sefere çıkmasını merkeze alıyor. Yani en başta idari bir keşif gezisi gibi görünen durum, canice bir ava dönüşüyor.

The Settlers açılışından sonuna kadar soğuk bir atmosfer etrafında, insanın kanını donduran olaylar bütününden oluşuyor. Gálves bu canliliği, insanın suratına tokat gibi vurduğu sahneleri başarıyla ekrana yansıtmakta sıkıntı yaşamıyor, bu konuda bir sorunum yok. Gâlves‘in bana göre asıl problemi bir türlü ritim yakalayamadığı senaryosunda yatıyor. Yaşanılanları derinleştirmesi gerektiği yerlerde yüzeysel bırakması sebebiyle sınıfta kalıyor.

The Settlers Arakat Mag Filmekimi Ele Alınan Konu Daha İyi Bir Film Hak Ediyor

“Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” demiş Mehmet Akif Ersoy. Tarih boyunca başka bir ırka duyulan nefret ve öfke, sadece ama sadece “temizleme görevi” olarak görülmüştür. İnsanoğlu, yaşadığı toprakları sahiplenmeyi tarih boyunca yanlış anlamıştır. Bu yanılgı günümüzde dahi değişmemiştir. Dünya yüzeyi, “üstün ırk” kavramının arkasına sığınan zavallıların, zulmetme fetişinden gelen canavarlıklarla dolu değil midir? Bugünkü büyük ülkeler, medeniyeti böyle sağlamakla meşgul değil miydi? Topraklar bunca zaman kan ve bedenle yıkanarak bizlere eşlik etti.

The Settlers Şili’de yaşanan soykırıma ışık tutarken, keşife çıkan iki asker ile esir konumunda olup, söylenenleri yapmak zorunda kalan yerli bir gencin psikolojisini ön planda tutmayı tercih ediyor. Gálves‘in bu tercihi karakterler arası çatışma ve dünya görüşü ayrıldığında farklı bakış açıları sunsa da, bir noktada hikayedeki yerleri gereğinden erken kopuyormuş gibi hissettiriyor. Askerlerin gözlerindeki nefretin harika verildiği bir gerçek, yerli gencin de içinde biriktirdiği kini ve her an patlamaya hazır surat ifadesi duygusal açıdan etkileyici, bunlar tamam. Olmayan şey ise yavaş akan bir filme göre karakterlerden çabuk uzaklaşmamız. Onların iç dünyasının daha uzun ve derinlikli bir işleyişini, yaşanan soykırımın ise incelikli bir yansımasını The Settlers‘dan alamadım. Genele bakarsak, bu konu kesinlikle daha iyi bir filmi hak ediyor.

The Settlers Arakat Mag Filmekimi Modern Western Olarak Atmosfer Yaratımı Güçlü

Filmde en sevdiğim şey atmosfer oldu. Simone D’Arcangelo‘nun sinematografisi, izleyiciyi filmde tutmada en büyük etken. Hele ki Geoffrey Pope‘un klasik western filmlerini anımsatan, insanı ele geçiren bestelerinin tadı bambaşkaydı.

The Settlers yetersiz senaryosunun kurbanı olmasa, yaratılan atmosferden ve kusursuz bestelerden daha verimli beslenebilirdi. Çünkü film bittikten sonra ilk yaptığım şey görüntü yönetmenine ve bestecisine bakmak oldu. Son olarak Gálves‘i her türlü takdir edeceğim. Çünkü ilk uzun metraj denemesinde, topraklarında yaşanan böylesine karanlık bir olaya ışık tutma çabası her anlamda değerli. Yönetmenlik yapacağı diğer filmleri merakla bekleyeceğim.Ferit Doğan‘ın tüm yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Bizi TwitterInstagramDiscord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.

Pandora Kadar Tekinsiz: Black Box

Güç, Dayanışma ve Direniş: The Old Oak

 

5

Ferit Doğan
Yüksek Lisans öğrencisi (Radyo, Televizyon ve Sinema). Film eleştirmeni. Senaryo yazarı. Yönetmen.

Pandora Kadar Tekinsiz: Black Box

Previous article

Hayatta Hepimiz Yalnızız: All of Us Strangers

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply