True Detective, ilk sezonu yayınlandığında televizyon tarihinin en devrimsel dizilerinden biri oldu. Nic Pizzolatto önderliğindeki dizide Matthew McConaughey ve Woody Harrelson unutulmaz karakterlere hayat vermişti. Bu ilk sezon, defalarca geri dönülüp her defasında bir kez dahi sıkılmadan izlenebilecek bir başyapıttı. Dizi daha sonra antolojik bir seriye döndü fakat ardından gelen hiçbir sezon izleyiciyi tatmin etmedi.
Diğer yandan da bu konu aslında tartışmaya açık. Çünkü genel kitle için “tatmin edici” bulunmasa bile, ilk sezonun ardından gelen diğer iki sezonun da sevenleri az sayılmaz. Son olarak dördüncü sezona gelindiğinde ise Nic Pizzolatto artık dizideki “yaratıcı” kısımdan ayrıldı ve onun yerine Tigers Are Not Afraid filmi ile kendinden söz ettiren Issa López geldi.
Issa López önderliğindeki yeni sezonun başrollerinde Jodie Foster ve Kali Reis yer aldı. Night Country adı verilen yeni sezonda, Liz Danvers (Jodie Foster) ve eski ortağı Evangeline Navarro’nun (Kali Reis) Alaska’daki Ennis adlı kurgusal kasabada iz bırakmadan kaybolan sekiz erkeğin vakasını araştırması konu edinildi. Diğer taraftan Danvers ve Navarro’nun karanlık geçmişi de yeni sezonun bir parçası oldu.
Night Country eleştirmenler tarafından tam not aldı. Hatta López‘in gelişi “taze kan” niteliği taşıdı. Ayrıca eleştirmenler bazında dördüncü sezon, “ilk sezonun ardından gelen en iyi sezon” olarak görüldü. Bu da haliyle heyecanı ve beklentiyi en tepeye taşıdı. Fakat mesele dizinin kemik izleyicisine geldiğinde, dördüncü sezon duvara tosladı desek yeridir. True Detective hayranlarının çoğu yeni sezonu “dizinin sevilen atmosferinden uzak” diye yorumladı. Çünkü yeni sezonda ilk kez doğaüstü ögelere yer verildi. Bu da elbette tartışmalara yol açtı.
Ölüm Bir Başlangıç Mıdır, Yoksa Her Şeyin Sonu Mudur?
İlk olarak şunu anlamakta fayda var, bir dizinin temadan sapması veya farklı temalar eklenilerek zenginleştirilmesi o diziyi kötü de yapmaz, iyi de yapmaz. Çünkü hikaye anlatıcılığında bu temalar yeterli düzeyde harmanlanmıyorsa, her şey sadece görüntüden ibaret kalır. Issa López, Night Country adını verdiği yeni True Detective sezonunda alınabilecek her riski alıyor, o riskleri öyküye dökerken sürükleyicilik katıyor ve altından kalkmasını da biliyor.
Ölüm bazılarımız için son değildir, başka bir kapıya açılan yeni başlangıç niteliği taşır. Bazılarımız için hiçlikten ibarettir. Hepimiz bu dünyada farklı inançlara sahibiz. Farklı kökenlerden gelen, tarihi birer kalıntıyız. Spinoza ve Nietzsche için ölüm, insan yaşamının sona ermesi anlamını taşımaktadır. Yani ölümden sonra insanı ödül veya ceza olarak yeni bir yaşam beklememektedir. Dolayısıyla da insanın ölümden korkması gereksizdir. López, Night Country‘de Danvers ve Navarro’nun dinamikleri üzerinden ölümü tam olarak bu şekilde masaya yatırıyor. En önemlisi de bunu yaparken dizinin ele aldığı gizemleri ve ölümleri daha da düşündürücü kılıyor.
Night Country‘deki nihilizm, spiritüalizm ve varoluşçuluk üçgeni içerisine yayılıyor. Bir inanç olarak spiritüalizmde, ölülerin ruhlarının canlılarla temasa geçebileceğine inanılmaktadır. Night Country doğaüstü ögeleri kullanırken, bu ruhani yolcuğu gizemin parçası haline getiriyor ve True Detective‘e yeni bir soluk getiriyor. Peki varoluşa inanmak, varoluşçu anlayışta olmak özgürlüğü ön planda tutmak ve gelişmeye inanmak ise hayata ve dünyaya bakış açımız ruhları kabul etmemize bir engel midir? Night Country için bu soru en can alıcı nokta.
Dizide felsefi yaklaşımlar dışında psikolojik açıdan da yoğunluk bulunuyor. Yalnızlık, depresyon, anksiyete, stres, intihar gibi mental açıdan son derece önemli olan konular hikaye içerisinde duygusallığı sağlıyor. Ayrıca Alaska’daki yerli insanların merkezde olduğu dizide, cinsiyet ayrımcılığı, ırkçılık, çevre kirliliği gibi önemli meselelere de en doğru anda, başarıyla parmak basılıyor.
Body Horror ve Doğaüstü Ögeler Diziye Farklı ve Taze Bir Hava Katıyor
True Detective “gerçek suç” dizisi olarak sükse yapan ve sonraki iki sezonda da bunun üzerinden ilerleyen bir dizi olduğundan, izleyici kitlesi ve hayranların Night Country için direkt olarak ön yargılı oluşu anlaşılabiliyor. Ancak değişim bazen gereklidir, hatta şarttır. Night Country, True Detective tarihi için olumlu değişimi meydana getiriyor. Çünkü tekrara düşmüyor, onun yerine farklı tatlar vaat ediyor. Aynı zamanda True Detective‘in sahip olduğu o kaotik atmosferi ve Seven‘a yakın işleniş biçimini de kaybetmiyor.
Sezon boyunca devam eden psikolojik gerilim havasına ek olarak, doğaüstü ögelerin akıllıca kullanımı ilk göze çarpan şeylerden biri. Bu tüm sezona yayılırken, bazı yaşananların gerçekten paranormal bir olaydan mı kaynaklandığı veya dizideki bu anların sadece bir kişinin hayal ürünü mü olduğunu çözmek zorlaşıyor.
Bazı yaşananlar hayal ürünü mü yoksa gerçek mi diye sorgulamak zorlaşırken, diğer taraftan herkesin şahit oldukları ise doğaüstü ögeleri çok daha gizemli kılıyor. Cinayetlerin perde arkası ve kan dondurucu gizemlerin açığa çıkmasıyla dizide kullanılan doğaüstü ögeler çok daha keyif verici hale geliyor. Bunun yanında The Thing, The Shining gibi klasiklerin etkisini, body horror temasının da olduğu sahnelerde görebilmek mümkün oluyor.
“Dyatlov Geçidi Vakası” Bir İlham Kaynağı Olarak Hikayenin Başlangıcına Yön Veriyor
1 Şubat 1959 yılında Rus bir grup öğrenci, kışın ortasında Ural Dağları’nda bir gezintiye çıkmıştı. Bu gezinin sonucu ise tüyler ürperten bir facia olmuştu. Çünkü hepsi çok kötü biçimde can vermişti. 2 Şubat 1959’da, gezgin kayakçıların kamp kurdukları yerdeki çadırlar, içeriden yırtılarak parçalanmış olarak bulunmuştu. Kurbanların bazılarının karda yalınayak, hatta üstlerinde neredeyse hiçbir şey olmadan koşarak bir şeyden kaçtıkları, ikisinin kafatasının, diğer ikisinin de kaburgalarının kırıldığı, birinin de dilinin yerinde olmadığı saptanmış, ancak bütün bunlara rağmen hiçbir cesette fiziksel mücadele izine rastlanmamıştı.
Ayrıca ölenlerin giysilerinde anormal düzeyde radyasyon izleri bulunmuştu. Ölenlerin bazı yakınlarının iddialarına göre de cesetlerin ciltlerinde turuncumsu, saçlarında ise grimsi bir renk hakimdi. Resmi Sovyet kayıtları olayı “bilinmeyen bir gücün” etkisine bağlamıştı. Yapılan spekülasyonların en yaygını ise olayın olduğu gecede ve bunu takiben ilerleyen günlerde bölgede çok sayıda kişi tarafından gözlemlenen, turuncu ışık saçan gök cisimlerinin etkisi olabileceği yönündeydi. Bir başka iddiaysa bölgede Sovyet ordusunun gizli askeri deneyler yaptığı yönündeydi. Günümüzde ise bu facia yetkililer tarafından “sadece çığ yüzünden” diye tanımlanıyor. Fakat elbette ölümlerin oluş biçiminden dolayı kimse inanmıyor.
Issa López, True Detective içerisinde bu durumu özellikle hikayenin giriş noktaları için yayarken, heyecan verici bir vaka yaratıyor ve korkuyu ustaca kullanıyor. Elbette Dyatlov geçidinde yaşananların benzeri aktarılmıyor fakat ilhamın anbean orada olduğunu hissedebiliyorsunuz. Olayların ilerleyen kısımları ise bambaşka kapılar açarken, girişin bu kadar sağlam tutulması her şeyi daha sürükleyici kılıyor.
Bu bağlamdan olacak ki, Issa López birinci sezondan referanslar kullanmayı ihmal etmemiş. Öyle ki “çember” meselesini kullanmakla kalmıyor, izleyiciye ilk sezondan kalan bazı isimler ve bazı klasik diyalogları da yeniden veriyor. Önemli detaylar ve bağlantılar sunuyor. Bu durum dizinin orijinal yaratıcısı Nic Pizzolatto‘ya sorulduğunda, kendisi “aptalca” olarak yorumlasa da, dizinin her yeni temada geldiği çıkış noktalarını unutmaması ve onların gizemini daha da derinleştirmesi son derece önemli. Night Country bu konuda da doğru bir ilerleyiş sunuyor.
Beşinci Sezon Onayı ve Issa López’in Devam Edecek Oluşu
Dizinin dördüncü sezonu izleyici bazında her ne kadar birçok tartışmaya yol açsa da, reytinglerin oldukça yüksek oluşu HBO için tek başına yeterli bir sebep. Böylelikle Issa López‘in vizyonu beşinci sezonda da devam edecek ve kendisi hem yazıp hem yönetmek için geri dönecek.
Kısacası, López‘in “Night Country” adını verdiği dördüncü sezon ile True Detective dizisinde yeni ve taze bir heyecan yarattığı çok açık. Kullandığı farklı korku temaları, atmosfer yaratımı ve hikaye anlatımı fazlasıyla keyif verici. Jodie Foster ve Kali Reis ikilisinin dinamizmi ve uyumu önderliğinde, gizemler ve cinayetlerin tatmin edici aktarımı sayesinde harika bir sezon geride kaldı. Eğer López yakaladığı bu başarıyı gelecek sezonlara da yayarsa, bizler de izlemek için orada olmaya devam edeceğiz.
Ferit Doğan‘ın diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.
Daha fazlası için bizi Twitter, Instagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar