0

Yazıma Times gazetesindeki film yorumlarının taklidini yaparak başlayayım, hani şu posterin içinde sağda solda yıldızlarla yazılanlardan:

“Tüyler ürpertici!”

“Fevkalade!”

“Gerilim dolu 2 saate hazır olun”

Yıllarca film eleştirmenlerinin ya da sinemanın önemli isimlerinin bu tarz yazılarına anlam yüklemeye çalışırdım; artık yükledim. Whiplash bu ‘övgü’ dolu kenar yazılarının hepsini fazlasıyla hakediyor. Son dönemde izleyebileceğiniz, izlediğim en iyi filmdir belki. Türü gerilim olmamasına karşın insanı gerim gerim geren, rahatsız eden, sinirlendiren bir başyapıt. Hele hele müziği seviyorsanız, hele ki jazz’ı seviyorsanız, izlememiş olmanız ayıp. Şahsen koleksiyon filmlerim arasına filmi koydum bile; yarışmalar da J.K. Simmons’ı koleksiyonları arasına bir bir koymaya devam ediyor. Her yarışmada boy gösteren Whiplash mutlaka en az bir ödül almadan; ve özellikle en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü almadan o yarışmadan ayrılmıyor. Çünkü J.K. Simmons; sizi kızdıran, sinirlendiren, evire çevire dövmek istediğiniz ama yapacağı her harekete taptığınız ruh hastası bir karakteri canlandırıyor. İzlerken tüyleriniz diken diken olacak, akan her kan sizden akarmışcasına canınız acıyacak ve kalkıp perdeye bir yumruk atmamak için zor duracaksınız. Çünkü film, sadece Andrew’un sınırlarını değil, sizin de sınırlarınızı zorluyor.

Andrew, ülkenin en önemli sanat okuluna girmiştir ve baterist olmak istemektedir. O sanat okulunun da en önemli yanlarından biri ‘Terrance Fletcher’ gibi bir isme sahip olmasıdır. Mükemmelliyetçi bir ruh hastası olan Terrance, Andrew’a takacaktır ve Andrew’un sınırılarını sonuna kadar zorlayacaktır. Sınırını bulmakla kalmayacak, tavanı delmeye çalışacaktır. Film, Andrew’un, Terrance’ın bandosuna girme çabasını, kendini kanıtlayıp as baterist olmasını anlatmaktadır. Ama film ilerledikçe sadece filmin müzik boyutunda kalmıyoruz, Andrew’un mükemmele ulaşma savaşında gösterdiği tepkileri ve kişisel değişimine de tanık oluyoruz. Bir nevi müzikal Rocky izliyoruz. Andrew okula gelen sadece bir öğrenci iken Terrance yüzünden manyaklaşacak, kendini kanıtlamak adına kan bile dökecektir. Ne kadar enteresan değil mi? Müzik filmini anlatıyoruz ama kandan bahsediyoruz. Kan, ter, kaza, kavga, sinir krizi, yüksek ses ve isyan ve daha fazlası filmin temellerini oluşturuyor.

Andrew’un kişisel değişimi diğer filmlere nazaran daha farklı çünkü Terrance, Andrew’un içindeki o egoist tarafı ‘anında’ çıkaracaktır. Ağır ilerleyen bir değişim söz konusu değil, bir anda manyaklaşan ve daha fazlasını isteyen bir ana karakter var filmde. Yani film hiçbir zaman yavaşlamıyor, her an akıyor. Terrance ise tam bir psikopat. 100’lerce alet arasında yanlış notaya basan adamı duyabilecek bir kulağa sahip. Aşırı mükemmelliyetçi ve benmerkezci. O ne derse o olacaktır, o ne isterse o olacaktır, onun ‘çıkarları’ uğruna bir bando kurulacaktır ve başarıyı o sahiplenecektir. Çünkü o: harikadır. Andrew ise onun karşısına uzun süre sonra çıkan ilk engeldir. Hem onun dediğini yapmaya hazırdır hem de ona karşı gelip kendi dediğini yaptırmak isteyecektir. Böylece filmde bir çatışma başlıyor, kim sözünü geçirecek?

Müzikal anlamda film aşırı derecede doyurucu. Yer yer kulağımızı tırlamalayan sahneleri olmasına rağmen genelde bayram niteliğinde ilerliyor film. Filminde hiç bitmeyen aksiyon sahneleri, özellikle buraya dikkat, müzikal bir film olmasına rağmen hiç bitmeyen aksiyon sahneleri ile filmden kopmanız mümkün değil. J.K. Simmons, Altın Küre ödüllerinin kırmızı halısında filmin 19 günde çekildiğini itiraf etti. 19 gün! 29 yaşında bir yönetmen için muhteşem bir başarı. Damien Chazelle kendini bir filme tarihe yazdırmayı başardı. Filmi şuan hem BAFTA’da hem de Akademi Ödülleri’nde yarışacak. Ve bu önemli ve büyük yarışmaların hepsinden en az 1 ya da 2 ödülle dönecektir.

Damien Chazelle genç yaşta olmasına rağmen kariyerinin en önemli filmini şimdiden çekmiş olabilir. Kurgusal olarak ve görüntü bakımından film kusursuz. Gözü yoran, bizi zorlayan bir çekim yok filmde. Gayet akıcı, filme uygun, temiz bir şekilde çekilmiş film. Davul ve müzik senkronizasyonunda yer yer sorunlar olduğu aşikar ama Miles Teller’dan o şekilde bateri çalmasını beklemek de insan üstü bir istek olur sanırım. Notlarımızın arasına içinde öpüşme olmayan filmler listesine bir film daha diye yazabiliriz. Filmde kadın-erkek ilişkisi olmasına karşın bu çok fazla ön planda değil. Ön planda olan tek şey Andrew ve Tarrance’ın kapışmasıdır. Giriş gayet hızlı bir şekilde oluyor, gelişme cidden insanı rahatsız edebilecek boyutlarda, sonuç ise efsanevi finaller listesine girebilecek kalitede. Çok fazla spoiler vermemeye çalışıyorum çünkü eleştiri yazısı yazmaktan çok teşvik yazısı yazmaya çalışıyorum. Bu film kesinlikle herkes tarafından izlenmeli!

Filmi özetlersek… Özetleyecek çok bir şey yok. Gidin ve izleyin. Hırsın, egoizmin, müziğin bu kadar tavan yaptığı bir film daha bulmak çok zor. Nightcrawler’da Jake için manyak demiştim ama bu filmde 2 tane aşırı manyak var ve ikisi de çok gerçekçi karakterler. En iyi olmak için sınırları zorlamak mı gerekir yoksa sınırları aşmak mı? Bir insanın başarılı olabilmesi için ne kadar zorlayabilirsiniz? Müzikal bir filmde ne kadar gerilebiliriz? Hepsinin cevabı için… Whiplash!

10

Valerii Ege Deshevykh
Ukrainian Creative Director | Motion Picture Writer | Horror Freak

Goodbye To Language 3D – Film İncelemesi

Previous article

Amerika’da Son Dans: Limelight

Next article

Yorumlar

Yorumlar kapatıldı.

You may also like