0

Türler Arasında Dolaşan Sıra Dışı Bir Film

Henry James‘in 1903 tarihli kısa öyküsü “The Beast in the Jungle”ın garip ve serbest bir uyarlaması diyebileceğimiz The Beast, Venedik Film Festivali’nde eleştirmenlerden olumlu tepkiler almasına rağmen, festivalden ödülsüz dönmüştü. Bu biraz şaşırtıcıydı ama yine de jürinin seçimlerimden dolayı olduğunu düşünülmüştü. Filmi izlediğimiz anda ise neden ödülsüz ayrıldığını hemen anlayabiliyoruz. Çünkü Bertrand Bonello’nun filmi türler arasında bolca geçişin olduğu, kurgu oyunlarıyla ve sıra dışı denemeleriyle daha çok sinefillerin yakaladıklarında hazine olarak kabul edebilecekleri bir filmdi. Bu yüzden de genel seyirci için işkenceye dönüşen bir olması sebebiyle her bünyeye uygun bir sinema deneyimi olarak tanımlanamaz.

Melodramdan bilim kurguya, bilim kurgudan gerilime dönüşen yapısı, paralel evrenlerde mekik dokuyor hissi uyandıran zaman makinesinde yolculuk yapıyorsunuz hissi yaratan zaman anlayışı dolayısıyla The Beast, tuhaf filmleri sevenler için listelere alınması gereken bir film haline geliyor. Filmin Cloud Atlas benzeri parçalı-paralel kurgulu akışı sayesinde benzer temaları farklı zamanlarda canlandırdığını görebiliyoruz. Duyguların zamanlar değişse de aynı kalabilme ihtimali üzerine film beyin cimnastiği yapmamızı sağlıyor. Göz devirmemizi sağlayan yapaylıktaki mizansenleri ve şaşırtıcı detayları futuristik retro bakış açısını canlandırmak için bilinçli olarak tercih edilmiş. Bu tercihler sinefillerin gözünde suçlu zevke dönüşerek seyircinin alışageldik bir yapım izlemediğinin altını çiziyor. Yapıbozumcu yapısı sayesinde karşımıza düşünmemizi sağlayan sıradışı bir anti-aşk filmi çıkıyor.

The Beast

Aşkın Formu Değişir mi?

Peki neden anti aşk filmi? Yönetmen filminde farklı dönemlerde aynı oyuncularla kendince oyunbaz bölümler tasarlamış. Léa Seydoux ve George MacKay ikilisi dışında her bölümde farklı karakterler ekleniyor. Her bölümde iki karakterin de rolleri değişiyor. (Ek bir bilgi olarak George MacKay’in rolünü vefat etmeseydi Gaspard Ulliel oynayacaktı.) Léa Seydoux’un karakteri hayatındaki tüm detaylar ne zaman değişirse değişsin en sonunda içindeki boşluğu doldurmak adına aşk arayışına girerken; MacKay erkeklere özgü duyarsızlıkla her dönemde değişken tepkilerle karşımıza çıkarken ortaya garip etkileşimlerle dolu tam olarak aşk olamayan bir aşk arayışı hikayesi çıkıyor. Bu sebeple de film zihnimizde değişkenlerin yer değiştirmesiyle farklı sonuçların peşinden gidebileceğimizi öne sürüyor.

Filmin adı Yaratık olarak geçiyor. Zamanın içinde dolaşan ve insanların arasında dolaşıp aynı sonucu arayan bir tür… Çok fazla düşünmemize gerek yok. Yaratık dediğimiz bu şey aslında insandan başka şey değil. Zamanlar değişse, meslekler değişse de insanın arayışları, beklentileri hep aynı kalıyor. Fikirlerin temeli farklı olmuyor. Bu sebeple de filmin ilk sahnesinde greenbox sahnesi de buna vurgu niteliği taşıyor. Genelde oyuncular performans verirken, aslında varolmayan bir şeye karşı oynamak zorunda kalırlar. İnsan dediğimiz yaratık da bundan farklı değildir. Arayışlarımız, beklentilerimiz, vardığımız sonuçlar hep varmış gibi davrandığımız hislerin gerçeğe dönüşmesi isteğidir. Belki de bu yüzden hayal kurarız. Bu bir kaçış yolu ya da hayatın içinde tutunmamız için uydurduğumuz bir neden olabilir. The Beast’de bu metaforik çıkarımın peşinden giderek, görecelik olgusunu işaret eder.

The Beast

Yönetmen Bonello zamanlar değişse de, kendince 80’lerin o yaratıcı uçuk kaçık filmlerine öykünmek istemiş. O dönemlerde yapılmış bilim kurgu filmlerinin ya da farklı türdeki yapımların daha az müdehalelerle hayal gücünü tetikleyici ve özgür hissettiren filmler olduğu gerçeğini esas alarak filmini kotarmış gibi gözüküyor. Bilhassa 2044’de geçen hikayedeki diskoların 80’ler filmlerinde tasarlanan gelecek modellemelerine benzerlikleri bu teorimi doğruluyor nitelikte diyebiliriz. Bir başka örnek ise günümüzde geçen hikayede ise 80’lerin slasher hikayelerine özlemi görmek mümkün.

Farklı Zamanların İçinde, Aynı Duyguların Peşinde

The Beast’yi tek bir filme benzetmek ona haksızlık olur. Çünkü fazla parçanın birleşiminden oluşan bir film olduğunu söylemek daha doğru olacaktır. Bu filmin dünyası belki de bir yandan Huxley‘in Cesur Yeni Dünyası’na benzerken; bir yandan da Ballard‘ın boğulmuş gelecek tasvirlerini andırdığını söyleyebiliriz. Öte yandan Douglas Coupland’ın sözünden yola çıkarsak: “Gelecektelerin insan duygularından çıkaracağı tek şey, duygusuz bir şaşkınlık ifadesi olacaktır” sözü de filmi anlatmaya yeten parçalardan biri diyebiliriz.

Bonello Lynch’in Mulholland Drive’ı ve Haneke’nin Funny Games’i açık göndermelerde bulunduğunu söylersek yanılmayız. Geçmiş, şimdi ve gelecekten oluşan üçlü zaman yapısının da Jia Zhangke’nin fütüristik Mountains May Depart filminden esinlendiğini iddia edebiliriz ama kanıtlayamayız. Bu ve bunun gibi pek çok referansa kapı aralaması ve seyircinin yeni keşiflerde bulunabildiği bir filme dönüşmesi bile The Beast’nin ileride kült olabileceği ihtimalini gösteren emareler olarak akılda kalıyor. Bu tip filmlere de az rastlamamızdan dolayı belki de sarıp sarmalamak en iyi seçenek gibi gözüküyor.

Sonuç olarak Bonello çağımızın artık her şeyinin birbirine benzediği bir dönemde; sevdiği kalıpları alıp birleştirmeye çalışması bile sinemaya ne kadar değer verdiğini gösteriyor. Günümüzün sosyal medya fenomenliğinden tutun da, 80’lerden bu yana gelen yapay zekanın dünyayı ele geçireceği teorilerini aynı platformdan birleştirmeye çalışmak bile cesur sinemacıların yapabileceği bir deneme olarak düşünülebilir. The Beast’nin jeneriği bile diğer filmlere benzemiyor. Filmin sonunda bir QR barkodu görüyorsunuz. İsteyen bu barkodu okutturup jeneriği görebiliyor. Bonello’nun her şeyden biraz olup, aslında hiçbir şeye tam benzememe çalışmasını takdir ediyorum. Kimi seyirciler ise buna karşı çıkacaktır. Bu onların sorunu diyebiliriz. Bu film sinemada farklı deneyimler yaşamak isteyenler için yapılmış tuhaf ve eğlenceli bir çalışma olarak sinema arşivlerinde yerini alacaktır. 

Haktan Kaan İçel’in, diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Bizi TwitterInstagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip etmek için tıklayınız.

Romantizmin Gölgesinde Şiddetin Evreleri: Just the Two of Us

Otobiyografik Bir Komedi-Dram: The Book of Solutions

Romantizmin Gölgesinde Şiddetin Evreleri: Just the Two of Us

Previous article

Asla Bitmeyen Bir Dadaist Mizah: Daaaaali!

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply