Adını daha önce yönetmen koltuğunda oturduğu Wrong (2012), Deerskin (2019) ve Daaaaaali! (2023) gibi filmlerle hatırladığımız Quentin Dupieux’ün yeni filmi Yannick, yakın bir zamanda MUBI’de gösterime girdi.
Dupieux’yü daha çok filmlerinin absürtlüğü (hatta absürt mizahlığı) ile biliriz. Buna ek olarak bu filmler genellikle tipik bir Hollywood filmi süresi olan 90 dakikanın da altındadır. Kendine has bir sinema dili olan bu yönetmenin yeni filmi de yine kendi sinema kodlarını tastamam taşıyor.
Tıkır Tıkır İşleyen Absürtlük
Yannick (Raphaël Quenard), filme de adını veren gece bekçisi bir adam. Her gece çalıştığı için patronundan özel izin alıp yerine de bir başkasını bulup bir tiyatro oyununa gider. Sahnede oynanan oyun, bir akşam yemeği masasında toplanmış üç kişinin olduğu bir oyundur. Yannick oyunda çok sıkılır ve dayanamayıp bir noktada ayağa kalkar ve bu durumu oyunculara söyler. Eğlenceli bir akşam geçirmek için tiyatroya geldiğini, bunun için para verdiğini ve hatta 45 dakikalık bir yoldan geldiğini anlatır. Bunun sonunda parasını geri vermelerini ister ama alamaz. Bir noktadan sonra bir anda silahını çıkarır ve sahneye çıkar. Kendisinin yazacağı oyunu sahnedeki oyuncuların oynamasını ister ve bir oyun yazmaya başlar.
Gerçek hayatta bir adamın tiyatroda ayağa kalkıp herkesin içinde izlediği oyundan rahatsız olduğunu söylemesi pek mümkün değildir. Ancak bir süre sonra silah çekip tüm tiyatroyu rehin alan bir adama kimsenin tepki bile vermediği bir filmde bu, absürtlük açısından hiçbir şey değil. Yönetmen Dupieux, seyirciyi filmin henüz ilk çeyreğine gelmeden hemen bu absürtlüğe alıştırıyor. Hele ki filmin 67 dakika olduğunu düşünürsek seyirci ilk 15 dakika içinde bu tuhaf dünyaya giriyor. Filmdeki her kırılma noktası küçük bir hayret ve tahammülsüzlükle başlayıp kısa bir süre sonra normalleşiyor. İlk isyan, silahın çıkarılması, sahnede yazılacak yeni oyunun silah zoruyla oynatılacağı vs. hep kısa bir hayret ve geri tepki ile karşılaşsa da hemen normalleşiyor ve film akmaya devam ediyor. Bu açıdan Dupieux abartısız senaryosu ve oyuncu yönetimiyle seyirciyi buna ikna etmeyi başarıyor.
Sinemanın En Temel Sorunlarından Birisi
Sinema, ilk yıllarında sadece fabrika işçilerinin “kuruşluk eğlence” aracıydı. Bir süre sonra dünyada bazı kuramcılar ortaya çıktı ve sinemanın “alt kültür eğlenceliği” olmanın ötesinde başka işlevlerinin de olabileceğini fark ettiler. Bu duruma da “saygınlık sorunu” ismini verdiler. Çünkü onlara göre sinema, salt eğlence olamazdı. Sinema hayatı anlamlandırmaya, toplumsal sorunlara çare aramaya ve hatta propaganda aracı olarak kullanmaya çok uygun bir “şey”di. Bir süre bu yönde filmler çekildi ve zaman içerisinde “sinemanın endüstrileşme” süreci başladı. Çok seri bir şekilde seyirciyi mutlu edecek, daha çok Hollywood ile özdeşleşmiş, “fabrikasyon filmler” çekilmeye başlandı. Aslında işte tam da Yannick’in istediği filmler bu dönemde çekiliyordu. Sinema tarihinde Yannick’in isyanına ters olan bir isyan da Yannick’in ülkesinden çıktı: Fransız Yeni Dalgası.
Yeni Dalga Akımı’nın temel meselesini bile anlatmak bu yazı için çok uzun bir konu, onun için burayı daha fazla uzatmayacağım. Ancak Yeni Dalga’nın özeti niteliğinde olan Jean-Luc Godard’ın şu sözünü hatırlatmam gerek: “Fotoğraf gerçektir, sinema saniyede yirmi dört kez gerçektir.” İşte 1950’lerde başlayan sinemayı gerçekliğe yaklaştırma çabasına, yine bir Fransız olan Yannick isyan ediyor.
Dupieux, bu filmde tiyatro üzerinden sinemanın (ve hatta tüm kurmaca türlerinin) en temel sorununu elinde bir silahla doğrudan sorguluyor: “Sanat bana kendimi iyi hissettirmek için yoksa neden var?”. Katarsisin net olduğu, ucu kapalı biten, tek bir hikâyenin yine tek parçada anlatıldığı “klasik anlatı” örneği filmleri anlatmak için kullanılan bir ifade vardır: “Bir sahnede silah varsa o silah muhakkak patlar.” Yönetmen, filmde aktif görünen ama hiç kullanılmayan ve hatta tiyatrodaki seyircilerin de neredeyse hiç korkmadığı o silahı şüphesiz bilerek kullanıyor. Sahnede eli silahlı bir adam tiyatroyu rehin alıyor, kimse korkmuyor ve o silah patlamıyor. Kısacası Dupieux tüm kodları yıkıp kendi sinema kodlarını nakış nakış işliyor.
Tek Mekân, Tek Hikâye, İyi Teknik
Filmin öne çıkan özelliklerinden birisi de neredeyse tamamının tek mekânda geçmesi. Bu, film seti kurulumu için güzel bir durum olsa da yönetmeni -ve hatta görüntü yönetmenini ve kurgucuyu- oldukça kısıtlayan bir durum. Neyse ki filmin görüntü yönetmeni ve kurgucusu da Quentin Dupieux’ün ta kendisi. Bunu kendisi istemiş ve doğacak olan her türlü olumlu olumsuz sonuçtan kendisi sorumlu.
Filmde tek mekân kullanılıyor gibi görünse de aslında bu mekânı birkaç parçaya bölüyor yönetmen. Örneğin sahne ve seyirci koltukları iki farklı mekân aslında. Bazen bu mekânları kendi içinde kullanıyor, bazen bir mekândan diğerine bir diyalogla geçiveriyor. Örneğin Yannick sahnedeyken bir anda bir seyirciyle konuşmaya başlıyor ve aşağı inip mekân değiştiriyor. Ya da tam tersini yapabiliyor. Bir sahnede, yazdığı oyuna hazırlanması için kâğıtları oyunculara verdikten sonra aşağıda seyircilerle konuşuyor. Bu sırada oyuncular kendi içinde başka şeyler konuşuyor ve bunu fark eden Yannick sahneye laf atıyor. Hatta özellikle filmin finalinde mekân üçe bölünüyor: seyirci koltukları, sahne ve arkada kendi yazdığı oyunu izleyen Yannick’in saklandığı perde arkası. Yönetmen bu gibi görünmez çizgilerle sahneyi başarılı şekilde bölüp senaryoyu ona uygun şekilde örüyor.
Dupieux kamerayı kullanırken bazı temel teknikleri kullanmaktan geri kalmıyor. Örneğin Yannick tiyatro sahnesinde olduğu bazı zamanlarda onu aşağıdan görüyoruz. Bu eli silahlı bir adamı görmek için iyi bir kamera açısı. Aşağıya yerleştirilen kamera, eli silahlı karakteri yüce, ulu ve otoriter gösteriyor. Bunun yanında bazı zamanlarda da kamera tiyatro sahnesine yerleştiriliyor ama Yannick aşağıda seyircilerle konuşuyor oluyor. Bu da onu “diğer sıradan seyircilerle” eşitleyen bir kamera açısı. Zaten dikkatli izlenirse bu sahnelerde Yannick yer yer diğer insanlarla hemfikir oluyor. Yani Dupieux kamerayla çok fazla aksiyona girmiyor ve temel açılarla işini hallediyor.
Vasat Bile Olsa Bir Yönetmen Filmi
Genel anlamda Dupieux filmlerine aşina bir seyirci bu filmden de keyif alacaktır. Yine de yönetmenin diğer filmlerinin biraz altında kaldığını düşündüğümü de belirtmeden geçemeyeceğim. Hele bu sinema diline aşina olmayanların pek çok anlamlandıramayacağı da bir film.
Yannick bu beğenilip beğenilmeyeceği ikileminin ortasında izleyenler için nerede bilemem. Benim bayıldığım bir film olmasa da yönetmenin filmografisindeki diğer filmleriyle kurduğu paralelliklerden dolayı kötü bir film olduğunu da söyleyemem. Yannick şüphesiz bir yönetmen filmi!
Can Ahmet Çelik‘ın diğer yazılarına bakmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Twitter, Instagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip etmek için tıklayınız.
Yorumlar