0

Richard Linklater’ın bu yıl çıkardığı iki filmden biri olan Blue Moon, zamansız bir tükeniş hikâyesi olarak karşımıza çıkıyor fakat ölüm anını değil, onun hemen öncesindeki yavaş çözülmeyi merkeze alarak. Amerikan müzikal tarihinin en zeki ama en unutulmuş isimlerinden Lorenz Hart’ın bir gecesine konuk olduğumuz filmde, Ethan Hawke’ın kusursuz performansının eşliğinde bir sanatçının yaratıcılığının ve itibarının elinden kayışını, tek mekânda geçen uzun bir ağıt gibi izliyoruz. Linklater, tıpkı Hart gibi, “sahne” ile “hayat” arasındaki sınırları silerken, ironik, alaycı ve büyük bir hüznün içinde “sanatı” hem kurtuluş hem de lanet olarak sunuyor.

Blue Moon Film İnceleme Arakat Mag 2025 Filmekimi Richard Linklater Ethan Hawke Margaret Qualley Bobby Cannavale

Hart ve İçsel Tutsaklığı

Richard Linklater, zamanın ve bilincin geçiciliğine saplantılı bir sinemacı olarak, kariyeri boyunca insanların hayatlarında süregelen “ara anlara” tutkuyla eğildi. Before üçlemesinden Boyhood’a kadar Linklater hep yaşamlarımızdaki geçişlerin, duraksamaların ve fark edilemeyen kopuşların yönetmeni oldu. Blue Moon ise bu kez bir sanatçının ölümüyle ilgileniyor. Fakat direkt olarak ölüm anıyla değil, ondan hemen önceki, ruhun yavaşça tükendiği o ara zamana davet ediliyoruz. 1943’te ölen Amerikalı söz yazarı Lorenz Hart’ın (Ethan Hawke) son gecesini merkezine alan film, hem bir dönem portresi hem de yaratıcılığın tükenişine yazılmış bir ağıt niteliğinde.

Film, Hart’ın ölümünden yedi ay önce, Oklahoma!’nın açılış gecesinde başlıyor. Bir zamanlar müzikal tiyatronun en parlak isimlerinden biri olan Hart, eski ortağı Richard Rodgers’ın (Andrew Scott) yeni bir yazarla, Oscar Hammerstein II ile elde ettiği başarıyı uzaktan izlerken, hem kendi öneminin silinişine hem de dönemin değişen estetik anlayışına tanıklık eder. Linklater, bu hikâyeyi tek bir mekânda — Sardi’s adlı efsanevi Broadway barında — geçecek biçimde anlatıyor. Bu sınırlı alan, Hart’ın içsel tutsaklığını simgelemenin ötesinde, sanat dünyasının onu nasıl bir “anı figürü”ne dönüştürdüğünü de gözler önüne seriyor.

Hart’ın alkolle yoğrulmuş melankolisi, filmin tam merkezinde. Bir yandan gençliğin ve yeniliğin elinden kayıp gidişini izliyor, diğer yandan kendi yarattığı şarkılarla – özellikle “Blue Moon” adlı ironik parçasıyla – alay ediyor. Bu şarkı onun en basit, belki de en “dandik” sözlerini içeriyor ama halkın gözünde en büyük başarısı o. Linklater, bu çelişkiyi büyük bir zarafetle işliyor: çünkü sanatçının gerçek değeri, halkın beğenisiyle asla örtüşmez.

Blue Moon Film İnceleme Arakat Mag 2025 Filmekimi Richard Linklater Ethan Hawke Margaret Qualley Bobby Cannavale

Sanat Mezarlığı Olarak Bir Broadway Barı

Blue Moon’un tamamı Sardi’s adlı mekânda geçiyor ve Linklater’ın bu tercihi, filmin teatral yapısını bilinçli bir biçimde kabullenmesinden kaynaklanıyor. Tıpkı yönetmenin geçmiş filmlerinden Tape gibi, bu film de sınırlı bir mekânda geçen uzun diyaloglara dayanmakta. Ancak burada bir tiyatro sahnesi değil, “ölmekte olan bir sanat biçiminin kalıntısı” var. Barın duvarlarını süsleyen karikatür portreler, Hart’ın korkusunu temsil ediyor: bir gün herkesin hatırlanır ama hissedilmez bir figüre, yani bir duvar çizimine dönüşeceği.

Bu mekânsal kapatılmışlık duygusu, Ethan Hawke’ın performansında zirveye çıkıyor. Hawke, Hart’ın keskin zekâsını ve kibirle harmanlanmış kırılganlığını öyle bir dengeyle yansıtıyor ki, karakter hem itici hem acınası bir hâl alıyor. Her cümlesi bir savunma mekanizması; her alayı bir özsavunma gibi. Bobby Cannavale’in oynadığı barmen Eddie ile olan sahneler, hem mizahi hem trajik bir ritim tutturuyor; birinin içkisini koyarken diğerinin ruhunu dökmesi arasında neredeyse bir koreografi var.

Linklater, zamanın geçişini göstermeden, bunu sadece diyaloglar ve yüz ifadeleriyle yaşatıyor. İçeride olup bitenlere şahit oldukça barın dışındaki dünyanın değiştiğini hissediyoruz. Broadway’de yeni bir çağ başlıyor; Hart ise bu çağın dışında, ama hâlâ kendi zekâsına tutunarak hayatta kalmaya çalışıyor. Blue Moon’un estetiği, sinematik olmaktan çok sahneye ait; Ama tam da bu yüzden Linklater’ın “geçmişle hesaplaşma” teması daha çıplak biçimde hissediliyor.

Blue Moon Film İnceleme Arakat Mag 2025 Filmekimi Richard Linklater Ethan Hawke Margaret Qualley Bobby Cannavale

Ego, Melankoli ve Sanatın Kayıp Değeri

Hart, Blue Moon boyunca sanatı, halkı ve popülerliğin yozlaşmasını acı bir bilgelikle eleştiriyor. Onun için müzik bir zeka oyunuydu; kelime oyunlarıyla örülmüş bir zarafet gösterisi. Fakat 1940’ların Amerika’sı artık başka bir şey istiyor: sadelik, umut ve duygusal açıklık. Rodgers ve Hammerstein ikilisinin Oklahoma!’sı tam olarak bu talebi karşılıyor. Hart bunu “infantilizasyon” olarak görse de, Linklater burada siyah-beyaz gibi bir taraf seçmiyor. Hangi tarafta olacağını seyirciye bırakıyor. Çünkü Rodgers’ın yaptığı “Basit olan da duygusal olabilir” savunması, belki de Hart’tan daha büyük bir hakikate temas ediyor.

Andrew Scott ise Rodgers rolünde mükemmel bir karşı denge unsuru. Soğukkanlı, pratik, duygularını sanatına yediren bir adam. Hawke’ın kaotik enerjisine karşı onun dinginliği, filmin dramatik merkezini oluşturuyor. Bu iki figür, sanat dünyasında yaratıcılığın farklı biçimlerini temsil ediyor: biri “acının içinden” üretirken, diğeri “düzenin içinden” üretmekte. Blue Moon, bu zıtlığı basit bir çatışma olarak değil, sanatın kaçınılmaz diyalektiği olarak resmediyor.

Hart’ın Elizabeth Weiland (Margaret Qualley) ile ilişkisi ise bu temayı kişisel bir düzleme taşıyor. Genç kadına duyduğu platonik – ve bastırılmış – aşk, hem onun bastırılmış cinselliğinin bir yansıması hem de geçmişle bağ kurma çabası. Elizabeth’in varlığı, Hart’ın kendisiyle yüzleşmesini hızlandırıyor: artık hiçbir sahne, hiçbir kelime oyunu onu kurtaramaz.

Film İnceleme Arakat Mag 2025 Filmekimi Richard Linklater Ethan Hawke Margaret Qualley Bobby Cannavale

“Blue Moon”un Işığında Son Perde

Linklater’ın sinemasında “kapanış” diye bir şey yoktur; Blue Moon da bir istisna değil. Film, Hart’ın ölümüne değil, kabullenmesine odaklanıyor. Sardi’s’in içkili atmosferi bir nevi ölüm odası gibi ve bu ölüm, yaratıcılığın, gençliğin ve anlamın ölümüdür. Bu noktada Ethan Hawke, son sahnelerde artık sesi tükenmiş, kelimeleri ağırlaşmış bir Hart olarak adeta bir gölgeye dönüşüyor. Bu gölge eşliğinde bir sanatçının hayatındaki hüznünü, değerlerini ve bükülmez inadını acı-tatlı biçimde ziyaret ediyoruz.

Linklater burada Boyhood’da yaptığı gibi “zamanı hissettiren” bir sinema dili kuruyor ama bu kez zamanı değil, geçmişin ağırlığını kullanıyor. Kamera hep sabırlı, sahneler uzun, diyaloglar bilinçli olarak kesilmeden bırakılmış. Bu sabır, Hart’ın iç dünyasındaki çözümsüzlüğü daha gerçek kılıyor. Bizler de bu çözümsüzlüğün içinde onu sevelim ya da sevmeyelim, Hart‘ın sadece iyiliğini istiyoruz. Filmin duygusal açıdan “gerçek” kıldığı şeylerden biri de bu.

Filmin adı olan Blue Moon, hem ironik hem trajik. Şarkı, onun kariyerindeki en parlak ama en boş başarının sembolü. Hart ise bir zamanlar “ayda bir” gelen şansın artık sonsuza dek kaybolduğunu biliyor. Linklater’ın kamerası bu farkındalığı büyütüyor; sonunda Hart, sadece bir sanatçı olarak değil, bir insan olarak da yok oluyor. Ama geriye kalan o şarkı — “Blue Moon” — ironik biçimde hâlâ çalmaya devam ediyor.

Blue Moon, Linklater’ın en yoğun diyaloglu, en tiyatral ama bir o kadar da duygusal işlerinden biri. Ethan Hawke’ın performansı bir karakter çalışması olmaktan çıkıp “sanatın ölümü” anlatısına dönüşüyor. Film, hem yaratıcılığın trajedisine hem de insanın kendi mirasıyla savaşına dair hüzünlü, ironik ve zaman zaman acı bir ağıt. Richard Linklater, yine bir kez daha zamanı değil, zamanın geçip gidişini fark eden insanı anlatıyor.


Ferit Doğan‘ın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Daha fazlası için bizi Youtube, X ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.

Love Letters: Bürokrasinin Ötesinde Aşk

Rebuilding: Hayata Yeniden Başla

Ferit Doğan
Yüksek Lisans öğrencisi (Radyo, Televizyon ve Sinema). Film eleştirmeni. Senaryo yazarı. Yönetmen.

Love Letters: Bürokrasinin Ötesinde Aşk

önceki yazı

Yorumlar

Leave a reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bunlar da ilginizi çekebilir