Bir dönemin en gözde film festivallerinden !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nde gece yarısı gösteriminde ilk kez izlediğimiz Jang Joon-hwan imzalı Güney Kore filmi Save the Green Planet!, keşif yapmayı seven sinefiller tarafından büyük bir beğeni ile kucaklanmıştı. Geçen 20 yıldan fazla zaman sonrasında sinemanın yaramaz çocuklarından Yorgos Lanthimos, Bugonia adıyla projenin remake’ini duyurunca film, tekrar ünlenerek bir merak unsuru haline geldi. Her ne kadar orijinal filme belli oranda sadık kalsa da, Bugonia kaynak materyalden farklı bir iş olarak karşımıza çıktı. Bu iki film arasındaki temel farkları konuşmakta yarar var.
Biz Büyüdük ve Dünya Kirlendi
Orijinal film ve yeniden çevrimi arasındaki temel ayrımın, geçen yirmi yılın ardından değişen dünya düzeni ve bakış açısı farklılıkları olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü 2003 yılında hala tüm dünyada 90’lı yılların etkileri sürüyordu. İnsanların hala umudu vardı. Bu yüzden de daha hayalci insanlardan oluşan bir topluluk vardı. İnsanların filmlere ulaşımının daha zor olmasından sebebiyetle, bilim kurgu temelli ya da aykırı diyebileceğimiz denemeler yapan filmler hazine niteliği taşıyordu.
Özgün filmlerin kendine has dünyalarının varlığı, seyircinin beğenilerinin yükselmesine sebebiyet veriyordu. Dijital platformların günlük hayatımıza karışmaması ise bu tip projelerin ancak festivallerde karşımıza çıkmasına neden oluyordu. Yani anlayacağınız şaşırmak bile daha kolaydı. Çünkü her şeyin denenmediği bir dönemdeydik. Velhasıl geçen zaman içinde dünyadaki yaşam koşulları bozuldu, açlık ve işsizlik arttı. Doğa fazlaca tahrip edildi ve zengin ile fakir arasındaki fark adeta bir uçuruma ulaştı. Bu değişen dünya dengelerinin üstüne bir de pandemi baş gösterince insanlar daha karamsar ve paranoyak hale geldi.
Lanthimos ve senarist Will Tracy, bu değişimden yola çıkarak kimya şirketinin yaptığı ilaç deneyleri ve neden olduğu komplo teorileri üzerinden orijinal öyküyü farklı bir noktaya çevirmiş. Bunun nedenlerinin başında, öncül filmin 2000’lerin ilk yıllarında yaptığı kehanetlerin birebir gerçekleşmesi geliyor olabilir. Doğal olarak, bu kehanetler gerçekleşince de ona göre bir hikaye kurgusu içine girilmiş.
Değişiklikler ve Karanlıklaşan Atmosfer
Filmin bir diğer büyük değişikliği ise kurgusal tercihleri olmuş. Save the Green Planet!, ana hikayeye ek olarak polisiye altyapısı bulunan ve polislerin de yer aldığı yan hikayeyle paralel olarak ilerleyen bir kurguya sahipti. Bugonia ise bu yan hikayeyi medya bildirimleriyle değiştirerek kendi çapında küçük yan hikayeler kurmuş. Böylece filmin polisiye bakış açısının yok olmasına neden olmuş.
Öncül film bu vesileyle türden türe atlamayı başarıp birbirinden ilginç mizansenler yakalarken, kara mizah unsurlarının bir miktar geride kalmasına neden oluyordu. Lanthimos’un filmi ise kara mizahı öne çıkararak suç-gerilim bazlı hikayeyi komedi unsurlarıyla biraz daha köreltmiş. Tabii yeni kurulan şablonu inandırıcı kılmak için eklemelerin yapılmamış olduğunu söyleyemeyiz.
Öte yandan, orijinal filmde ana karakter daha çok meziyetleri olan ve daha becerikli bir karakterken, Jesse Plemons’un canlandırdığı yeni versiyondaki Teddy karakteri kafasını teorilerle ve paranoyak yanılgılarla bozmuş bir kaçığı andırıyor. Oyuncu bu rol için epey kilo vermiş gibi. Özellikle bu karakterin kuzeni ile ilişkisi ilk filmde sevgi odaklıyken, bu filmde o sevgi nedense net hissedilmiyor. Onun yerine, kuzeni karşısında daha ziyade yol gösterici bir mentör olarak kendini konumlayan Teddy’i görüyoruz.
Cinsiyet Rolleri ve Davranış Farklılıkları
Filmin en göze çarpan değişikliği ise CEO karakterinin orijinal filmdeki erkek karakterden kadın bir karaktere dönüştürülmesi. Emma Stone’un canlandırdığı Michelle, tam anlamıyla günümüzün güçlü ve acımasız iş kadınlarını resmediyor. Hatta zaman zaman film, ABD’deki değişen eşitlik ve çoklu kültürel yapı söylemleriyle de dalga geçiyor. Bu karakterin kadına dönüştürülmesiyle beraber seyircinin bakış açısı da epey farklılaşıyor. Özellikle şiddet dozu yüksek sahnelerde, kurban olarak gözüken Emma Stone karakterine verdiğiniz tepkiler değişmeye başlıyor.
Örneğin orijinal filmde kardeş kadınken, Bugonia’daki kuzen ise erkek olarak seçilmiş. Bu seçim sonucunda Lanthimos’un filmine cinsellikle ilgili sahneler de ekleniyor. Böylece senaryoda bazı değişiklikler yapılıyor. Bu durum özellikle şiddet sahnelerinde farklılaşıyor. Güney Kore yapımı olan orijinal film, şiddet dozajını zorlayıcı ve cesur bir şekilde kullanırken Bugonia ise daha dozunda kullanmayı tercih ediyor. Tahammül seviyesini bir miktar kabul edilebilir düzeylere çekiyor.
Diğer değişikliklerden bahsedecek olursak, iki hikayenin de çözüm noktaları farklı elementlerle gerçekleşiyor. Görüntü yönetimi, sanat yönetimi ve efektleri bile dönemin özelliklerine göre şekillendirilmiş. Örneğin öncül filmde daha çok milenyumun parlak kıyafetleri ve cringe kostümleri baskınken, Bugonia günümüze yakın tasarımları tercih etmiş. Lanthimos, bolca yaptığı buluşlarını bu filme de ekleyerek filmi olabildiğince “Lanthimoslaştırmaya” çalışmış. Bu hamleler de filmin komedi düzeyindeki artışın başlıca nedenlerinden biri haline gelmiş.
Her Çiçek Farklı Topraklarda Yetişmez
Sonuç olarak Save the Green Planet! dönemi için yaratıcı, cesur ve hayalci bir filmken, benzer bir şablon uygulamaya çalışan Bugonia ise günümüzün farklılıklarından dolayı aynı etkiyi oluşturamıyor. Lanthimos hayranları filmi tabii ki beğenecektir. Ancak Bugonia, -senaryosu ve yapısı gereği- daha gerçekçi ve karanlık filmler yapılan bu dönemde biraz cringe kalıyor. Filmin Lanthimos gibi bir yönetmenin filmografisine de pek bir şey kattığını düşünmüyorum.
Dünya gün geçtikçe insanların daha karamsar olduğu ve her şeye kolaylıkla erişebildiği bugünlerde Bugonia pek bir farklılık yaratamıyor. İnsanlar daha karamsar birçok bilim kurgu filmi izledi ve her tür fikri defalarca gördüler. Dolayısıyla izleyiciyi şaşırtabilmek için sanki daha fazlası gerekiyor. Bu bağlamda Bugonia, orijinalinden yönetmenlik anlamında daha iyi kotarılmış bir film olmasına rağmen, linç kültürünün fazlaca yayıldığı bir dönemde çıkmasından kaynaklı olarak seyirciye yaranması zor bir film.
Haktan Kaan İçel’in diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Youtube, X ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar