0

Christian Petzold’un ilk gösterimini Cannes Film Festivali’nin Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde yapan yeni filmi Miroirs No 3, Filmekimi’nde izleyiciyle buluştu. Petzold’un son üç filminde olduğu gibi Paula Beer’ın ana karakteri canlandırdığı film, küçük bir karşılaşma anından yola çıkıyor. Adını bir Ravel bestesinden alan Miroirs No 3, Alman yazar Kleist’tan alınan ilhamı piyanodan yükselen sıradan bir ritimle birleştiriyor.

Laura (Paula Beer), Berlin’de piyano okuyan bir üniversite öğrencisidir. Kırsalda geçirdikleri bir kazanın ardından erkek arkadaşı ölürken Laura hayatta kalır. Kazadan bir süre önce bir kır evinin kapısında gördüğü kadın, kazayı duyup alana gelir. Ambulansı arayan da daha sonra Laura’ya evinde bakan da odur. Aralarındaki adı konulmamış yakınlık hem tedirgin eder hem de merak uyandırır. Laura’nın kır evinde geçirdiği günler uzarken Betty’nin (Barbara Auer) eşi ve oğlu da onlara katılır. Dört kişinin arasındaki sessiz anlaşma, en az kır evindeki yaşam kadar tekdüzedir. Petzold’un ilham aldığı Kleist cümlesinde dediği gibi, desteği olmayan kemerin çökmeme nedeni tüm taşların aynı anda çökmek üzere olmasıdır. Görünenin aksine çürüme bizi bir arada tutabilir.

Bu yazı Miroirs No. 3 filmi hakkında spoiler içerebilir.

Miroirs No. 3 Film İnceleme Arakat Mag 2025 Filmekimi Christian Petzold Paula Beer Philip Froissant Barbara Auer

Kim Olduğunu Bilmediğinde Kimsin?

Kamera, Laura’yı ilk defa uzak açıdan görür. Sessiz bir şekilde uzaklara dalmış, ne yapacağını bilmiyordur. Eve geldiğinde erkek arkadaşına çantasını bir yerde unuttuğundan bahseder. Erkek arkadaşı, bu durumu dikkate almadığı gibi, dalgınlığını da görmezden gelir. Laura ilk andan itibaren şaşkın ve kaybolmuş bakışlarla süzer çevresini. Ruh hali hafızasını kaybeden birinin tanımadığı insanlar arasında var olma çabasına benzer. Belki de bu yüzden erkek arkadaşının ölümüne üzülmez. Laura’nın deneyiminde yas ya da acıya yer yoktur. Daha sonra Betty’nin evinde yaşamaya başladığında ona arada bir Yelena diye seslenilmesine de tepki vermez. Laura başından beri, isimlere önem vermeden, Yelena kim diye sormadan yaşar. Derin bir uyku sırasında görülen uzun bir rüyada gibidir. Bu rüya, bahçedeki tarhı düzenlemeyi, piyano çalmayı, bisikletle çevrede gezinmeyi içerir. Laura’nın sahip olabileceği kimlik bunalımları arka planda kalır.

Betty’nin onunla birlikte yaşamayan eşi ve oğlu, akşam yemeği davetini kabul ederek kır evine gelir. Yemek sırasında orkestra şefliğine soyunan Betty, Laura’yı hayatlarındaki önemli bir eksikliği tamamlayacak şekilde konumlandırır. Eşi ve oğluna Laura’yı kabul etmek kalır. Herkes birbirine kısa sürede uyum sağlar. Betty, eşi ve oğlu bir araya geldiklerinde aile denilen bütünü oluşturur. Miroirs No. 3 de onların oluşturduğu bütün gibi sıradan bir bestedir. Ancak onlara bir beste olduklarını hatırlatacak, piyano çalmayı bilen birine ihtiyaçları vardır. Laura’ya piyanonun başına geçmek düşer. Böylece kazadan sonra evlerine aldıkları misafir, kemeri, yani aileyi bir süre daha ayakta tutar.

Miroirs No. 3 Film İnceleme Arakat Mag 2025 Filmekimi Christian Petzold Paula Beer Philip Froissant Barbara Auer

Saplantılı Ebeveynliğin Biçimleri

Petzold’un bir önceki filmi Afire’ın çekimleri sırasında yapmaya karar verdiği Miroirs No. 3’te bu defa aşk yok. Öyle ki Laura’nın ölen erkek arkadaşından filmin ilk dakikalarında kurtulunması gerekir. Daha sonra Betty’nin oğlu olarak tanıdığımız Maksimum (Enno Trebs) ile Laura arasında da yakınlık olmaz. Zaten babasıyla beraber tamirhanede çalışan Maksimum’un kendine ait bir hayatının olduğunu da söyleyemeyiz. Maksimum’un kır evi ile tamirhane arasında geçen günleri, ona verilen emirler ve yerine getirilmesi beklenen isteklerden oluşur. İki karakterin hayatlarındaki sıkıntı böyle anlarda daha da görünür hâle gelir.

Petzold’un aşktan bahsetmeme seçimi, odağını ailede ve ebeveynlerin saplantılı doğasında tutma isteğinden kaynaklanıyor bence. Richard, (Matthias Brandt) oğlu Maksimum’u yanında çalıştırıyor ve bunu yaparak hayatına hükmediyor. Tıpkı Betty’nin kısa sürede Laura’nın hayatını kuşatması gibi. Laura, Maksimum’dan gerçekleri öğrendiğinde gördüğünün bir rüya değil, kâbus olduğunu anlıyor. Yaşadığı deneyimin bir tür başkasının yerini alma, ikame etme olduğunu öğrenince uyanıyor. Büyü bozuluyor ama hayat hızlıca normale dönmüyor.

Zira ailenin taşlarını bir arada tutmak için Laura’ya ihtiyacı var. Belki de Laura’nın da onların saplantısına. Filmin ilk sekanslarında yaşanan göz teması, Betty ile Laura’yı birbirine tanımlaması güç şekilde bağlıyor. Laura ile Yelena isimleri arasındaki kafiye akla La Double Vie de Véronique’deki birbirine paralel iki hayatı getiriyor. Miroirs No 3’ü Kieślowski’nin baş yapıtıyla aynı kefeye koymak imkânsız olsa da hiç görmediğimiz Yelena’nın varlığını Laura’da hissediyoruz.

Miroirs No. 3 Film İnceleme Arakat Mag 2025 Filmekimi Christian Petzold Paula Beer Philip Froissant Barbara Auer

Yenilenme Şart

Miroirs No. 3, Petzold filmografisinin şu ana kadarki en silik filmi. Sıradan gözüken temaları derin şekilde anlatabilmesiyle ünlü olsa da Miroirs No. 3‘de her şeyden fazla sade. Karakterlerin derinliği seyreltilmiş, olay örgüsü basitleştirilmiş, diyaloglar azaltılmış ve mekânlar sıradanlaştırılmış. Böylece ortaya çıkan film, Petzold yaptığı için izlenecek ve En iyi filmi değil ama boş vaktin olduğunda bir bakarsın” diyerek önerilecek bir film halini almış. Teması çıplak, kamera açıları steril ama derinliği zayıf. Hatta seyir zevkini azaltan bir özensizlikten bahsetmek bile mümkün.

Filmde yer alan tüm oyunculukları beğenmekle birlikte, Petzold’un güvenli alanı haline gelen oyuncularla bir süreliğine vedalaşması gerektiğine inanıyorum. Çünkü başka şartlarda tema değişimini yenilikçi sayabilecekken Paula Beer’a baktığımda Undine’yi ve Nadja’yı da gördüğüm için oyunculuğunu aynı algılıyorum. Demem o ki bazen çok sevdiğimiz yönetmenlerin heyecanla beklediğimiz filmlerini beğenmiyor, yıldız oyuncularından sıkılıyoruz.


Burcu Demirer‘in diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Daha fazlası için bizi Youtube, X ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.

Two Prosecutors: Tek Kişilik Bürokrasi

Blue Moon: Bir Sanatçının Sessiz Çöküşü

Burcu Demirer
27 yaşında, İstanbul'da yaşıyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde Halkla İlişkiler ve Karşılaştırmalı Edebiyat okudu. Metin yazarı olarak çalışıyor. Edebiyat, sinema ve tiyatro aracılığıyla yarınki yüzünü keşfediyor.

    Two Prosecutors: Tek Kişilik Bürokrasi

    önceki yazı

    Put Your Soul on Your Hand and Walk: Kırık Görüntülerle Yaşamak

    sonraki yazı

    Yorumlar

    Leave a reply

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Bunlar da ilginizi çekebilir