0

Festival salonunda ışıklar sönüp görüntüler gelmeye başladığı andan beri yaşayacağım hisleri tahmin edebiliyordum. Put Your Soul on Your Hand and Walk, Sepideh Farsi‘nin piksel parçalarıyla yazdığı bir ağıt gibi. Gazze’de yaşanan soykırımın ortasında, Farsi ve Fatem adında iki insanın dijital bir hat üzerinden birbirine tutunma çabasını izliyoruz. Var olma mücadelesinin kaydı sinemanın en çıplak halini deşifre ediyor. Put Your Soul on Your Hand and WalkFacetime ekranlarının, fotoğraf kolajlarının, titrek ses kayıtlarının, bozuk internet bağlantılarının arasında akan bir hikaye. Bir sinemacının delirmemek için tuttuğu hayat hattı kadar, kırılgan ama bir o kadar da insani bir anlatı.

Her şeyin ortasında Fatem‘in gülüşü var. Bombaların ve uçakların sesini bastıracak kadar güçlü, ölüm kapısının dibindeyken bile umudu taşımaktan vazgeçmeyen bir gülüş. Bir başka deyişle Gazze’nin ve tanıklığın sembolü. Yok edilmeye çalışılan bir halkın hayata devam etme çabasının yüzü. Sepideh Farsi‘nin kamerası, sıradan bir objektif olarak çalışmıyor. Canlı bir organizma gibi kaydediyor, sarsılıyor, kırılıyor, seviyor… Put Your Soul on Your Hand and Walk, sinemayı sanat formundan alıp bir hayatta kalma biçimine dönüştüren nadide bir eser.

Put Your Soul on Your Hand and Walk Film İnceleme Arakat Mag 2025 Filmekimi Sepideh Farsi Fatima Hassouna

Tanıklığın Estetiği

Sepideh Farsi‘nin Put Your Soul on Your Hand and Walk‘u, belgesel sinemanın sınırlarını zorlayan bir tanıklık biçimi. Film, görüntüyü yıkımın ve sevginin aynı anda var olduğu bir direniş alanına dönüştürüyor. Facetime videoları, ses kayıtları, mesajlaşmalar, kötü internet bağlantıları… Her biri, savaşın ortasında parça parça aktarılan iletişim kalıntıları gibiler. Bu parçalar bir araya geldiğinde ise sıradan bir belgesel sinemasından ziyade bir varoluş izinin kendisine dönüşüyor. 

Fatem‘in Gazze’deki görüntüleri ve Farsi‘nin dış dünyadan gönderdikleri arasında kurulan bir yankı ilişkisi var. Bu ilişkinin içinde sinemacının yaşadığı hayattan duyduğu suçluluk da tanığın çaresizliği de hissediliyor. Sepideh Farsi‘nin “Bu, akıl sağlığımı korumak için kendimce bir yoldu.” deyişi, filmi politikliğinin yanı sıra psikolojik bir savunma hattına da dönüştürüyor. Seyirci olarak bizlerse bu dayanışma hattının üçüncü unsuru oluyoruz: Ne tamamen dışarıda ne de doğrudan içeride. Kayıtsız ve her şeye rağmen devam eden dış yaşam ve yaşanan insanlık dışı soykırım arasındaki o rahatsız edici aralığa yerleştirilmiş gibiyiz.

Put Your Soul on Your Hand and Walk Film İnceleme Arakat Mag 2025 Filmekimi Sepideh Farsi Fatima Hassouna

Biçim ve Sinematografi

Biçimsel olarak Put Your Soul on Your Hand and Walk, geleneksel belgesel anlatısını reddediyor. Kurgusu bir travmanın içinden geçen zaman gibi dağınık, kopuk ve tekrarlayıcı. Sinema burada bir sanat formundan ziyade yaşamın acı verici bir izi gibi. Facetime ekranlarının bulanıklığı, internet bağlantısının sürekli gitmesi ve bozuk seslerin hepsi, Sepideh Farsi tarafından bilinçli olarak kurulmuş tercihler. Bu kopukluk, savaşın içinden geçen bir iletişimin doğası. Seyircinin gözü önünde savaşın doğasını ve Fatem‘in yaşadığı fiziksel yıkımı daha çarpıcı şekilde gözler önüne seriyor. Sinematografi burada estetik ve berrak görüntülerden değil, kırılgan görüntülerden oluşuyor.

Gazze’nin sokakları, evlerin duvarları, sürekli gelen uçak ve bomba sesleri gibi elementler, Fatem‘in fotoğraflarından oluşturulmuş kolajlar eşliğinde görselleştiriliyor. Fatem‘in her şeye rağmen gülebilmesi, patlamaların gürültüsüne karışırken Farsi‘nin dışarıdan gelen sesiyle iki farklı dünyanın frekanslarının çarpışı hissediliyor. Ses bazen çok gürültülü, bazen tamamen kesiliyor ve her kesinti, gelecek sonu bilmemize rağmen gerçekten çok korkutuyor. Sinematografinin en güçlü yanlarından biri de bu: Görmediğimiz ve kesilen anlarda bile bir şeyleri, savaşı, yıkımı ve çaresizliği hissedebiliyoruz.

Bu sinematografi tercihi, kurgudan çok gerçek yaşama odaklı bir tercih. Görüntüler düzenlenmiyor, sesler temizlenmiyor, efekt ya da filtre eklenmiyor. Olduğu gibi bırakılan bir yapım Put Your Soul on Your Hand and Walk. Çünkü savaşın ortasında bir hayatı temsil etmenin en dürüst yolu; hayatın kusurlarıyla, kesintileriyle, eksiklikleriyle ve yıkıcılığıyla göstermek.

Put Your Soul on Your Hand and Walk Film İnceleme Arakat Mag 2025 Filmekimi Sepideh Farsi Fatima Hassouna

Son Söz

Put Your Soul on Your Hand and Walk, sonunda ne olacağını bilerek izlediğim bir film olmasına rağmen bütün çaresizliği bana hissettirdi. Kaçamayacağım bir kaderle yüzleştiğimi hissettim. Film bitmeye yaklaştıkça ekranda “Son Görüşme” ibaresi belirmişti. Keşke zaman dursaydı, film devam etmeseydi istedim; fakat bitiş jeneriğinde Fatem‘in ve tüm ailesinin İsrail saldırısı sonucu uykularında öldürüldüklerine dair siyah arka planlı basit bir fontla yazılmış yazıyla bakışıyordum. Bu hayatın gerçeğiydi ve elimizden oturduğumuz sinema koltuklarının arasında çaresiz hissetmekten başka hiçbir şey gelmiyordu.

Gazze, bugün tüm dünyanın gördüğü ve sessiz kaldığı korkunç bir soykırıma uğrayan bir toprak. Milyonlarca insan yuvalarından edildi, hastaneler bile fosfor bombalarıyla bombalandı, sivil altyapı bilinçli biçimde yok edildi. Tüm bu canavarca savaş suçları filmde haber bültenleri şeklinde özetleniyor. O kadar fazla savaş haberi duyuyoruz ki, bazen duyarsızlaşıyoruz. “Milyonlarca insan” kavramı bizim için bir şey ifade etmiyor belki de. O yüzden Sepideh Farsi, o milyonlarca insanın arasından Fatem‘in hikayesini bize anlatıyor.

Fatem her şeye rağmen gülümsemeyi ve umut etmeyi bırakmadı. Bombaların gökyüzünü parçaladığı, elektrik ve suyun günlerce kesik olduğu, çocukların isimlerinin artık yalnızca enkaz listelerinde geçtiği, en kıymetlisi gördüğü babaannesinin gömülüp gömülmediğini bile bilmediği bir coğrafyada hala gülümsüyor ve hayata devam etmeye çalışıyordu. İnsanlığın en saf haliyle var olma direncini taşıyordu. Gitar çalmayı, fotoğraf çekmeyi ve şiir yazmayı çok seven biriydi. Dokuz ay boyunca tek istediği şey bir kap çikolata yiyebilmek olan Fatem, güç hırsları uğruna bu işgalde kurban giden milyonlarca masumdan biriydi.

Sepideh Farsi‘nin tanıklığı bir vicdani yük olmasının yanı sıra bir sinemacının sınavı. Farsi‘nin kamerası, bize Gazze’de kaydedilen her görüntünün hem bir mezar hem de bir direniş işareti olduğunu hatırlatıyor. Put Your Soul on Your Hand and Walk, her şeye rağmen hayata devam etmenin inatçı ısrarına bir övgü. İzleyiciden de beklentisi bu: Acıya bakarken kaçma; sessizliği yırt ve tanıklığın yükünü taşı. Put Your Soul on Your Hand and Walk, karanlıkla dolu bir dünyanın içinde hala bir insanın diğerine ulaşabildiği küçük bir ışık gibi parlıyor. Bizlerse Gazze’de insanlar yüreklerini ellerine alıp yürümeyi bırakmadıkça hiçbir zaman özgür olamayacağız.


Ece Ekşi‘nin diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Daha fazlası için bizi Youtube, X ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.

Miroirs No. 3: Sıradanlığın Ezgisi Eşliğinde

Two Prosecutors: Tek Kişilik Bürokrasi

Ece Ekşi
Psikoloji öğrencisi. Sinema, edebiyat ve video oyunları meraklısı. Tutkulu bir blog ve inceleme yazarı.

    Miroirs No. 3: Sıradanlığın Ezgisi Eşliğinde

    önceki yazı

    Yorumlar

    Leave a reply

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Bunlar da ilginizi çekebilir