0

Hulu yapımı biyografik dram filmi Swiped, 19 Eylül’de Disney Plus Türkiye’de yayınlandı. Genç bir girişimci olan Whitney Wolfe’ın 2012’de başlayan hikâyesine odaklanan Swiped‘ın yönetmen koltuğunda Rachel Lee Goldenberg oturuyor. Swiped, pek çok insanın kullandığı Tinder ve Bumble’ın kurucuları arasında yer alan Whitney Wolfe’un yaşadıklarını, gizlilik anlaşması nedeniyle filme katkıda bulunamadığı halde, izleyicinin merakını diri tutarak aktarıyor. Film, teknoloji ve start-up dünyasının erilliğini ve acımasızlığını gözler önüne sererken saklı kapılar ardında olmuş olabileceklere ilişkin önemli bir içgörü de sunuyor.

Swiped’daki anlatıya göre Whitney Wolfe (Lily James), Southern Methodist Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler okur. Mezun olduktan sonra Tayland’a gider. Burada çalıştığı yetimhane, aklına bir app fikri getirir. Gönüllüler ile yetimhanelerdeki insanların birbirine kolayca ulaşmasını sağlayacaktır. Bu idealist fikrine yatırımcı bulmak için Los Angeles’a gelir. Ne var ki, idealizmin karın doyurmadığını anlaması uzun sürmez. Gelen fırsatı reddetmez ve kapitalizmin onu yönelttiği daha kazançlı bir işte çalışmaya başlar. Sean Rad (Ben Scnetzer) ile tanıştıktan kısa süre sonra Hatch Labs bünyesindeki Cardify’ın Pazarlama Yöneticisi olur. Bu karar, ani olduğu kadar Whitney’nin kendini kanıtlamasının da bir sonucudur.

Whitney, Tinder’ın kurulmasına ve geliştirilmesine katkıda bulunmaya böyle başlar. Ancak zaman geçtikçe hak ettiği değeri göremez. Sean, yakın arkadaşı Justin Mateen’ı (Jackson White) co-founder pozisyonuna getirir. Ardından Whitney ile Justin ilişki yaşamaya başlar ve bu durum, uzun vadeli sonuçlar doğurur. Zira Whitney’nin 2014 yılında açtığı dava, tam da ilişkisi bittikten sonra yaşadığı tacizi ve toksik erkekliğin hakkını nasıl gasp ettiğini ortaya çıkarmaya yöneliktir.

Swiped Film İnceleme Disney+ Arakat Mag 2025 hulu Rachel Lee Goldenberg Lily James Ben Schnetzer Dan Stevens

Bizi Biz Yapan Seçimlerimiz

İnternet, insanların hayatına büyük bir özgürleşme ve demokrasi getireceği vaadiyle ortaya çıktı. Bunun gerçek dışılığı ile ilk yüzleşenler Y kuşağı oldu. Onlar için internet; keşfedilecek yeni bir vaha, bir oyun alanıydı. Herkese kolayca ulaşabilmenin yarattığı eşitlik illüzyonu, kapitalizmin prensiplerine ters düşüyordu. Bunu bilen sermayedarlar; Whitney’nin ilk girişim fikrine gözünü kapadı, kulağını tıkadı. Genç, sosyal, girişken Whitney için ilk yol ayrımı burada meydana geldi.

Zaten aileden zengin olmayan çoğu insanın başarı hikâyesi, Whitney’inki gibi mutlaka bir kırılım anından geçer. Çoğu zaman kendine doğrudan dokunmayan idealist fikirlerin yerini, kendi dertlerine temas eden somut projeler alır. Belki de Whitney’in önceden toksik ilişkiler yaşadığı bilgisi, bu yüzden filmde kendine yer bulur. Yaşadığı deneyimin yerine yenisini koymanın ve toplum baskısını atlatmanın bir yoludur çünkü Tinder. Dolayısıyla bir restoranda sipariş verdikçe puan toplamanı sağlayan Cardify’ın yerini daha fazla inandığı Tinder alır.

Whitney; Tinder’ın ismini bulur, üniversite kampüslerinde app‘in indirilmesini sağlayacak pazarlama kampanyalarını yürütür. Çoğu zaman bu yaptıklarının bir title ya da daha fazla para getirip getirmeyeceğini düşünmeden hareket eder. En azından Swiped, anlatıyı böyle kurar. Yani Whitney, milyoner olmayı kafaya koymuş değildir. Oysa onun tırmandığı başarı basamakları, erkeklerin basamaklarının aksine daha dardır. Üstelik orada daha az kadına yer vardır.

Whitney, bunu içgüdüsel olarak bildiği için durmayı başaramaz. Başladığı yerden epey uzaklaşan karakter, Tinder’ın başarıları için Sean ile Justin’in alkışlandığını görür. Yaptığı iş için takdir edilmek bir yana, Justin ile ilişki yaşadığı için çevresinde büyüyen “Hak etmediğin bir yerdesin.” sesleriyle de savaşır. Daha kötüsü, ilişkisi bittiğinde de bu durum değişmez. Sistematik tacize uğradığını bilmeyen insanlar, bu defa onu işi ile ilişkisini birbirinden ayıramayan bir kadın olarak etiketler. Oysa olaylara tek boyutlu bakmak, tam da internetin bir yan etkisidir.

Swiped Film İnceleme Disney+ Arakat Mag 2025 hulu Rachel Lee Goldenberg Lily James Ben Schnetzer Dan Stevens

Karakterler Dönüşür, Sistemler Aynı Kalır

Whitney, ne yazık ki çevresinde güçlü erkekler arıyor. Dava açtığında karşısında oturan avukatların tamamının erkek olması, bunun yalnızca bir örneği. Whitney için süreci kolaylaştırmakla görevli avukatların imzalattığı gizlilik sözleşmesi büyük bir hata. Zira, erkeklerin rahatlıkla kuralları esnettiği veya deldiği bir sisteme karşı dilsizleştirilen kişi Whitney. Hatta Tinder tarafı konuyla ilgili açıklama yaptığında, Whitney de sözleşmenin geçersizleştiğini düşünüp “Oh, sonunda ben de konuşabileceğim.” diyor. Sessiz olması beklenirken Twitter’da okuduğu sayısız hakarete cevap verebilme, kendini savunabilme hakkından mahrum. Oysa sözleşmenin geçersizleşmesi, yeniden konuşarak özgürlüğünü geri kazanması anlamına geliyor.

Elbette, gizlilik sözleşmesini delse ya da sözleşmeyi hiç imzalamasaydı da kamuoyunun gözündeki yeri aynı olabilirdi. Zira hangi dönemde olursa olsun, kefelere biri erkek diğeri kadın olmak üzere iki kişinin sözü konunca çoğunlukla erkeğinki ağır basıyor. Savaşılması ve eşitlik için farklı yolların denenmesinin sebebi tam da bu zaten. Tinder’da çalıştığı süre boyunca, Whitney hemcinslerinin yaşadığı sorunlarını bilmezden geliyor. Örneğin, bir iş arkadaşının gün boyunca uygulamaya yüklenen penis fotoğraflarını silmek zorunda kalması onun dikkat alanının dışında. Ayrıca uygulamayı kullanan kadınlardan gelen taciz şikâyetlerini üst yönetime taşımaktan da imtina ediyor. Biliyor ki, uygulamanın politikasında yapılacak birkaç değişiklik yeterli sayılacak.

Bu noktada, Swiped‘ın Bumble’da önce kadınların mesaj atması fikrini, Whitney’in ya da tanıdığı kadınların deneyimleriyle açıklamaması, bana bir fırsatın tepilmesi gibi geliyor. Zira, Bumble’ı çoğu kadın için cazip kılan şey güvenli alan ihtiyacı; “Kadınlar da ilk adımı atabilir.” mottosuyla yapılan, bir pazarlama stratejisi değil. Oysa, keyifli bir flört için uygulamada güvende hisseden taraflar olmalı. Tıpkı kullanıcıların güvenilir girişimcilere ihtiyaç duyduğu gibi. En azından Whitney, Bumble’ın yeni özelliğinin lansman gecesinde verdiği kararla o güvenilir girişimciye dönüşüyor. Ne var ki, sistemler öyle kolay değişmiyor. Bizi hayal kırıklığına uğratsalar da çoğumuz yaşananlardan bihaber olmayı seçiyor, o insanlara para kazandırmaya devam ediyoruz.

Swiped Film İnceleme Disney+ Arakat Mag 2025 hulu Rachel Lee Goldenberg Lily James Ben Schnetzer Dan Stevens

Sıradan Olmaktan Kurtulamıyor

Swiped, anlatısını oluştururken kesin bir biçimde Whitney’den yana duruyor. Onu anlıyor ve kol kanat geriyor. Hikâyesini doğru anlatmak ve inandırıcılığını korumak için çabalıyor. Bununla beraber, zaman zaman erkek karakterleri karikatürize etme, diyalogları basitleştirme hatasına düşüyor. Örneğin, resmedilen iş ortamının giderek anaokulu havasına bürünmesinin gerçekçi olduğundan emin değilim. İş yerinde eğlenen, cinsiyetçi şakalar yapan erkeklerin çoğunlukta olması, ortamın resmedilme biçiminden daha inandırıcı geliyor.

Öte yandan, Sean ve Justin karakterleri için seçilen castların gerçekçiliğini sorguluyorum. Sean Rad, esasen İranlı Yahudi bir ailenin Amerika’da doğup büyüme oğlu. Justin Mateen’in etnik kökenine tam olarak ulaşamasam da, yüz hatları sıradan bir Amerikalıdan ayrışıyor. Ancak Swiped’da Sean’e hayat veren Ben Scnetzer ve Justin’i canlandıran Jackson White, oldukça Amerikalı duruyor. Dizi ve filmlerde farklı etnik kökenlerden oyunculara yer verilen günümüzde, bu oyuncu seçimleri bana kalırsa bir gerçeği gizlemeye yöneliyor. Belki de Hulu, bu hikâyeyi anlatmayı seçse de bazı çekinceler taşıyor. Teknoloji dünyasının tanınan milyonerleriyle papaz olmak istemiyor olabilirler.

Diğer yandan Lily James, Whitney Wolfe’un yaşadıklarını izleyiciye geçirmeyi başarıyor. Neşesi, hırsı, arada kalmışlığı, depresifliği ve dönüşerek yeni bir insan haline gelişini hakkını vererek canlandırıyor. Bununla beraber, filmin anlatım dili ana akım izleyiciyi yakalamayı amaçlayan türden. Senaryonun bir matematiği olduğu kesin. Kronolojik olarak anlatılan hikâye, zaman atlamaları ve izlenebilirliği yüksek sahnelerle birleşiyor. Whitney’nin çöküşüne odaklanan bölümdeki anlatım şekli ise klostrofobik denecek kadar boğucu. O bölümde gördüklerimiz, tek başına bile bir filmin ya da belgeselin konusu olma potansiyeli taşıyor. Sadece kurgusal bir hikâye olsaydı bile ilgimizi ayakta tutabilecekken, saklı kapılar ardında olanların gizemini koruyarak merak uyandırıyor.


Burcu Demirer‘in diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Daha fazlası için bizi Youtube, X ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.

Highest 2 Lowest: Klasik Hikaye, Modern Uyarlama

The Thursday Murder Club: Muzip, Şaibeli ve Talihsiz

Burcu Demirer
27 yaşında, İstanbul'da yaşıyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde Halkla İlişkiler ve Karşılaştırmalı Edebiyat okudu. Metin yazarı olarak çalışıyor. Edebiyat, sinema ve tiyatro aracılığıyla yarınki yüzünü keşfediyor.

    MUBI Restorasyon Projeleri A Ay ile Devam Ediyor!

    önceki yazı

    KOEI TECMO Yapımı NIOH 3, 6 Şubat 2026’da Çıkıyor

    sonraki yazı

    Yorumlar

    Yorumlar kapatıldı.

    Bunlar da ilginizi çekebilir