0
Bizi Instagram'da Takip Et

Türkiye’nin en köklü ve prestijli sinema etkinliği olan İstanbul Film Festivali, bu yıl 44. kez sinemaseverlerle buluşuyor. 11-22 Nisan tarihleri arasında düzenlenecek festival, dünya sinemasının en seçkin örneklerini, usta yönetmenlerin son yapıtlarını ve genç yeteneklerin dikkat çeken filmlerini İstanbul’a getiriyor.

Haktan Kaan İçel bu yazıda 44. İstanbul Film Festivali‘nin 7. gününde izlediği filmleri değerlendirdi. Keyifli okumalar.


Kein Tier. So Wild

Festival Günlükleri Gün 7 Arakat Mag Haktan Kaan İçel Kein Tier So Wild Quand Vient L’Automne Paternal Leave Drommer En FanfareBerlin Alexanderplatz’dan hatırladığımız yönetmen Burhan Qurbani bu sefer Shakespeare’in III. Richard’ından oldukça özgün bir uyarlamayla karşımıza çıkıyor. Her sahnesinden teatrallik akan mizansenlerle dolu Kein Tier. So Wild hiç durmayan kurgusundan kaynaklı, sizi bir video klibin içinde nefes almaya zorlayan bir akışa sahip şekilde kaosa sürüklüyor.

İki ailenin acımasız katliamlarını şiirsel bir üslupta önümüze sererken, rahatsız edici olmak için elinden geleni yapsa, filmi takip etmenin bile zor olduğu şamatada kayboluyorsunuz. Qurbani’nin gösterişli yönetmenliği bir noktadan sonra ucuzluk hissi veriyor. Bu sebeple de film interaktif tiyatro deneyimine dönüşüyor. Stilize açıdan ilgi çekici olması filmin albenisini yükseltmiyor. Teknik olarak güzel yapılmış ama tuzu eksik bir yemek hissinden kaçamıyorsunuz.


Quand Vient L’Automne

Festival Günlükleri Gün 7 Arakat Mag Haktan Kaan İçel Kein Tier So Wild Quand Vient L’Automne Paternal Leave Drommer En FanfareFrançois Ozon her yıl yeni bir film yapmayı başarıyor. Bu sefer karşımıza tuhaf bir suç-dram karışımı bir işle çıkıyor. Küçük bir Fransız köyünde yaşayan ana karakterinin kızı, torunu, yakın arkadaşı ve onun oğluyla ilişkileri üzerinden kurulan hikaye, bir anlamda iyi ebeveyn olma konusunu masaya yatırıyor. Ailenin çocuklar üzerindeki etkisinin, büyüdüklerinde nefrete dönüşen refleksi filmin genel motivasyonu oluyor.

Helene Vincent’ın canlandırdığı karakterin çelişkilerle ve sürprizlerle dolu oluşu ve olaylara bakışının klasik bir insandan farklı olması sebebiyle ilgi çekici bir senaryoyla karşılaşıyoruz. Filmin pek çok yönden his olarak “Jeanne Dielman 23, Quai Du Commerce, 1080 Bruxelles” filmiyle akrabalık bağları olduğunu söyleyebiliriz. Filmin belki de en zayıf kısmı gündüz düşlerinin devreye girdiği sahneler oluyor. Yine de Ozon’un son dönem işlerini düşündüğümüzde akılda kalıcı olmayı başarıyor.


Paternal Leave

44 İstanbul Film Festivali Günlükleri Gün 7 Arakat Mag Haktan Kaan İçel Kein Tier So Wild Quand Vient L’Automne Paternal Leave Drommer En Fanfare15 yıl sonra sizi terk eden babanızla karşılaşsanız ona neler söylerdiniz? Tanımadığınız bir yabancıyla vakit geçirirken neler hissederdiniz? Gibi belli sorulara cevap arayan Paternal Leave başrollerdeki oyuncuların tatmin edici performanslarıyla kendini izletiyor.

Yer yer geçmişte yapılan hatalar üzerinden babalık kavramını sorgulatırken, zaman zaman da yaşanamamışlıkların hüznünü içinde barındırması sebebiyle duygusal tonlarda geziniyor. Film bittiğinde tamamlanmamış hissetseniz dahi, seyirci olarak mutlu ayrılıyorsunuz. Bu açıdan çok dozunda bir frekans yakalanmış. Özellikle farklı ana dilleri olan baba – kız seçilmesi de yabancılaşmayı anlatırken çok destekleyici bir seçim olmuş. Bazı filmler için söylenebilecek az söz vardır. Hafif ve duygusal seyir arayanların tercihi olacaktır. Bu film için de şu söylenebilir: Kötü olamayacak kadar iyi ama iyi olamayacak kadar da ortalama…


Drommer

44 İstanbul Film Festivali Günlükleri Gün 7 Arakat Mag Haktan Kaan İçel Kein Tier So Wild Quand Vient L’Automne Paternal Leave Drommer En FanfareDag Johan Haugerud üçlemesinin finali Drommer boşuna Altın Ayı almadığını gösterir nitelikte bir film… Bir roman okuyormuş hissini iliklerinize kadar hissedebileceğiniz yapım, Haugerud sinemasının en büyük sorunu olan uzatma hastalığını sonunda kıran filmi olarak akıllarda kalıyor. Filmin bir roman üzerinden ilerleyen anlatısı, ara sahnelerdeki tartışmalarla farklı bir boyut yaratıyor. Başından sonuna soluksuz izleyebildiğiniz bir filme dönüşüyor.

Gençliğin en saf duygularını kusursuz denebilecek ifadelerle anlatırken, onun bakış açısının hislerini yüreğinizde hissedebiliyorsunuz. Seksi göstermeden ilk filminde seksi anlatan yönetmen, ikinci filminde de aşkı göstermeden aşkı anlatıyordu. Bu filmde ise duyguları ve beklentileri anlatırken mesafeli davranarak duygusal bir ajitasyondan uzak durarak seyirciyi manipüle etmemesinden kaynaklı takdiri hak ediyor.


En Fanfare

44 İstanbul Film Festivali Günlükleri Gün 7 Arakat Mag Haktan Kaan İçel Kein Tier So Wild Quand Vient L’Automne Paternal Leave Drommer En FanfareTürkçe’ye Bando ismiyle çevrilen yapım, Fransız Sineması’nın dram ile komediyi harmanlayan iyi örneklerinden biri olarak kabul edilebilir. Bir yandan işçi hakları, bir yandan müziğin birleştirici etkisi ve bir yandan dünyada yalnız olmadığınızı hissettiren insanlık bağları filmin içinde duygusal olsa da, dozu iyi tutturularak yorumlanıyor. Özellikle nefis konser sahnesiyle yapılan final kesinlikle etkileyici olmayı başarıyor.

Fransız Sineması’nın yükselen oyuncularından Pierre Lottin performanslar arasında en çok öne çıkan isim oluyor. Film bittiğinde kulağınızda yankılanan Bolero bestesini hissediyorsunuz. Filmin ayrıca caz türüne de başlamak için ilham verdiği söylenebilir. Ne kadar dramatik anlarla dolu olsa da, kendini iyi hisset filmi olarak yorumlamak doğru olur.


Haktan Kaan İçel’in, diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.

44. İstanbul Film Festivali Günlükleri: 6. Gün

44. İstanbul Film Festivali Günlükleri: 5. Gün

Haktan Kaan İçel
2008'den beri sinema yazarlığını sürdürüyor.

    Psycho Therapy: Işığın Rengi Değişmeden

    önceki yazı

    The Sparrow in the Chimney: Ateş Böcekleri Gibi Zehirli

    sonraki yazı

    Yorumlar

    Yorumlar kapatıldı.

    Bunlar da ilginizi çekebilir