Blue Valentine, The Place Beyond the Pines gibi yakın dönem sinemamızda kültleşmiş filmleriyle tanınan Derek Cianfrance, dünya prömiyerini Toronto Film Festivali, Türkiye prömiyerini ise Filmekimi‘nde yapan yeni filmi Roofman ile birlikte geri dönüyor.
Başrollerini Channing Tatum ve Kirsten Dunst‘ın birlikte paylaştığı Roofman, ödül sezonunda kendisine bir yer bulamayacak olsa da bizlere güzel bir mola verdirebilecek, tatlı bir sonbahar filmi gibi hissettiriyor. Aynı zamanda film Filmekimi‘ndeki gösterimlerinin ardından ülkemizde 31 Ekim’de vizyona girerek sinemalardaki yerini alacak.
Seyir Keyfi Yüksek Bir Biyografi
Filme de ismini veren Roofman lakaplı Jeffrey Manchester‘in hikayesini izliyoruz. Derek Cianfrance‘ın Jeffrey‘nin hikayesinden etkilenerek yazıp yönettiği Roofman, başından sonuna kadar belli bir dinamik yakalayabilen ve seyirciyi içeride tutabilmeyi başaran bir film.
Jeffrey Manchester, 1990’ların sonlarında ABD’nin güney eyaletlerinde bir dizi soygunla gündeme gelen bir suçluydu. Onu diğer hırsızlardan ayıran nokta ise soygunlarını her zaman çatılardan içeri girerek gerçekleştirmesiydi. McDonald’s başta olmak üzere birçok fast–food zincirinin çatısına gece saatlerinde delikler açıp, sabah vardiyasına gelen çalışanlar restoranı açtığında içeriden saldırıya geçiyordu. Manchester’ın soygunları genellikle silahsızdı; personellere zarar vermemeye özen gösteriyor, yalnızca kasadaki parayı alıp iz bırakmadan kayboluyordu. Bu “kibar hırsız” imajı, halkın ilgisini çekmiş ve hikâyesi de kısa sürede popüler kültürde bir tür şehir efsanesine dönüşmüştü.
2000 yılında bir McDonald’s soygunu sırasında yakalanan Jeffrey Manchester, uzun süreli bir hapis cezasına çarptırıldı. Ancak bu hikâyenin en ilginç kısmı, 2004 yılında North Carolina’daki yattığı cezaevinden kaçmasıyla başlıyordu. Kaçışından sonra yaklaşık altı ay boyunca Charlotte kentinde bir Toys “R” Us mağazasının arkasında, bisiklet bölümünde gizlenmiş bir alanda yaşamaya başlayan Jeffrey, geceleri mağazadan yiyecek çalıyor, gündüzleri ise saklanıyordu. Ta ki mağazada çalışan 2 çocuklu Leigh Wainscott‘a aşık olana kadar.
Yeni Kişilik, Aynı Eski Hatalar
Channing Tatum‘u Jeffrey Manchester‘a hayat verirken izlemek ayrı bir keyif yazarak başlayabiliriz bu kısma. Tatum, canlandırdığı karakterinin iç dünyasını, kurnazlığını, yufka yürekliliğini ve kibarlığını o kadar iyi yansıtıyor ki içimizi ısıtıp bizleri sımsıcak yapamaması gerçekten imkansız. Zira Kirsten Dunst ile uyumları ve Dunst‘ın rolü etrafında dönen anne şefkati ve sorumluluklarıyla birlikte karşılıklı ikisinin de gerçek bir sevgiye olan ihtiyacı derinden hissediliyor. Lakin Jeffrey‘nin içerisinde bulunduğu durum da yürek burkuyor. Çünkü her ne kadar kendisine firariyken yeni bir kimlik yaratsa da, gerçek kişiliğini aynı şekilde korumaya devam ediyor. Bu sırada John olabilir ama o içerisinde hala Jeffrey.
Yönetmen Cianfrance, Tatum ve Dunst ile aralarında inanılmaz bir köprü kurmayı başarıyor. Temelleri sağlam olup, gerçek bir hikayeye ve insanlara dayanan sıcak bir şey izletiyorlar bizlere Roofman ile. Fakat bu ne kadar hoş görünse de biliyoruz ki kimliği sahte olan bu suçlu ve firari olan adam, bekar ve 2 çocuklu bir anneye olan ilgisi sebebiyle verebileceği zararları düşünmeden hareket ediyor. Onları düşünüyor gibi, bunu hissedebiliyoruz ama sonunda hiç de iyi bitmeyeceği en başından kesin. Bu durumun gerçekliği ile karşı karşıya kaldığımızı fark ettiğimizde de bir vicdan hesaplaşmasına giriyor, lakin karakterin sempatik olması sebebiyle film gerçek bir hikayeden uyarlanmasına rağmen bir mutlu sona ihtiyaç duyuyoruz.
Sempatik suçluları sinemada ilk kez görmüyoruz tabii ki. Daha önceden çokça örnekleri ile de karşılaştık. Lakin filmin suç ve dramdan biraz da romantik komediye kayması Roofman‘i bir üst noktaya çıkarabilen özelliklerinden. 2000ler’de geçen ve yine bu dönemin sinema estetiğiyle çekilen Roofman, tüm bu özelliklerini birleştirdiğimizde damağımızda güzel bir tat bırakıyor. Yan karakterlerimiz de bunu fazlasıyla destekliyor. Bu sebeple yapay hissettiren bir şeylerin Roofman‘de kesinlikle olmadığının garantisini de vermemiz yararınıza olacaktır.
Sözün Özü
Roofman, Derek Cianfrance’ın sinemasında neredeyse en başından beri var olan o insani kırılganlığı yeniden karşımıza çıkarıyor. Cianfrance, nasıl biri olursak olalım içimizdeki şefkat arayışını, yanlış kararlarımızın ardında ve kaçınılmaz durumların içinde olsak bile sevilmeye olan ihtiyacımızı bizlere gösteriyor. Jeffrey Manchester’ın hikâyesine aslında kaçıştan çok bir tür içe dönüş diyebiliriz bunun için. Çatılardan girip kasalardan para çalan bu adam, bir noktada kendi kalbine de gizlice girmeye çalışıyor. Cianfrance, onu bir suçlu olarak değil, sistemin kenarında kalmış, dünyadan incinmiş bir birey olarak anlatıyor.
Roofman, Cianfrance’ın önceki işlerinde olduğu gibi, büyük ve dramatik anlardan çok, duygusal ve neredeyse sıradan diye nitelendirebileceğimiz tatlı küçük anlarla can buluyor. Channing Tatum’un performansı, karakterin içsel çelişkilerini öyle sade bir biçimde taşıyor ki, seyirci olarak onu yargılamaktan çok anlamaya çalışıyor, hem sempati duyuyor hem de empati yapıyoruz. Dunst’ın anne figürüyle kurduğu o kırılgan denge de hikâyeye dokunaklı bir gerçeklik katarken filmin romantik komediye kayan yönünü de canlandırıyor.
Roofman, sinemada özlediğimiz türden bir içtenliğe sahip kesinlikle. Basit bir biyografi veya herhangi bir uyarlamadan ziyade, insan olmanın tüm karmaşıklığını hatırlatan, sıcak ama buruk bir hikaye. Günün sonunda, bir suçluyu değil; sevilmek, fark edilmek ve sonunda affedilmek isteyen bir adamı izliyoruz. Tıpkı bizim gibi, hissettiklerimiz gibi. Ve belki de Cianfrance tam da bunu söylüyor bizlere: kaçtığın yer, bazen en çok ait olduğun yerdir.
Umut Tiryaki‘nin diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar