Star Wars: Visions’ın son on yılda yayınlanmış en iyi Star Wars eserlerinden biri olduğu, tüm hayranlara malum olmuştur. İlk sezonuyla hem Star Wars’un Japon kültüründen aldıklarına hem de yine o kültürde uyandırdığı karşılıklara yer veren Visions herkesin takdirini toplamayı başarmıştı. İkinci sezonunda dünyaya açılan animasyon antolojisi, bu coğrafi çeşitlilik sonucu tematik bütünlüğünü zayıflattıysa da görsel zenginliğiyle bu açığını kapatıyordu. Üçüncü sezonuyla başa, Japonya eksenine, dönen ve bölümlerinin üçte birini ilk sezonda sevilen hikayelerin devamını işlemeye ayıran Visions, Star Wars hayranlarının hayli karmaşık gündeminde yer edinmeyi hak ediyor.

Japonya’ya Dönüyoruz
Dünya çapında hem hayranlardan hem de eleştirmenlerden tam puan alan Visions, ülkemizde maalesef aynı ilgiyi göremedi. İlk sezonunda “Bakalım nasıl bir şeymiş bu?” diyen hayranları yakalamayı başaran dizi, belki kısa filmlerin bir araya getirildiği bir antoloji oluşundan belki de ana Star Wars devamlılığı içerisinde yer almadığından ülkemizde pek konuşulmadı. Üstünden iki yıl geçmişken, hakkında yazılan incelemelerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor ve YouTube’da yalnızca, benim de içinde bulunduğum 2 saatin üzerinde bir sohbet videosu bulunuyor. Bu durumun yalnızca ikinci sezonun farklı kültürlerden farklı görsel tarzlara ait anlatılara yer vermesiyle düşünmüyorum. Ama bir şeylerin bekledikleri gibi gitmediğini Disney de fark etmiş olacak ki, üçüncü sezonla birlikte “bozulmayanı değiştirme” düsturunu benimsemişler. Visions’ın yine Japon stüdyoların elinden çıkma üçüncü sezonu dokuz bölümden oluşuyor ve ilk sezonun devamı gibi hissettiriyor.
Açılışını serinin poster çocuğu haline gelmiş Ronin’in devam hikayesiyle yapıyor Visions. Jedi ve Sith arasındaki çatışmayı feodal dönem Japonya’sında yeniden hayal eden The Duel, Sith avcısı karizmatik ana karakteri ve Kurosawa filmlerini hatırlatan görselliğiyle hayranların en sevdiği bölümlerden olmuştu. O kadar ki tek sayılık bir çizgi roman ve karakterin farklı bir macerasını da içeren bir romanla Ronin’in popülerliğini sürdürmeye çalışmıştı Disney. Üçüncü sezonun ilk bölümü, The Duel: Payback de, hayranların sevdiği her şeyi alıyor ve daha fazlasını yapıyor. İki düelloya ev sahipliği yapan kısa film, hem sevilen görsel dili sürdürüyor hem de yine pek çok samuray filminden hatırlayacağımız görsellere yer veriyor.

Tadı Damağınızda Kalanlar
3. sezondaki kısa filmlerin tümünde, animasyon kalitesi fazlasıyla yüksek. İzlerken “Şunun bir dizisi, filmi olsa da doya doya izlesek!” demekten alamıyorsunuz kendinizi. Disney ve Lucasfilm de bu isteğin farkında olacak ki, ilk sezonun en sevilen bölümlerinden olan ve bu sezonda da devamını izlediğimiz The Ninth Jedi’ın devamını bir anime dizisi olarak izleyeceğimizi duyurdular. 3. sezondaki The Ninth Jedi: Child of Hope bu seriyle bağlantılı değil, kendi başına bir eser ve ilk sezondaki bölümü sevenler için fazlasıyla tatmin edici. Bölümün iki boyutlu çizimlerle üç boyutlu animasyonu tek potada eritişi, anime serisinin gerektirdiği hızlı üretim modelinde de bu tekniğin kullanacağına işaret ediyor.
Sezondaki son devam filmi de, ilk sezondaki favori bölümüm olan The Village Bride’ın devamı, The Lost Ones. Doğrudan F’e odaklı, daha alışkın olduğumuz bir yüzleşme anlatısı sunan hikayesinin yanında etkileyici görselliği ve müzikleriyle yine sezonun en iyi işlerinden biri olmayı başarıyor. Sezon içindeki daha çocuksu sayılabilecek alternatiflere kıyasla dramatik ağırlığı yüksek bir bölüm. Ayrıca F’in çevresindekilerle etkileşimleriyle gördüğümüz en doğru Jedi portrelerinden birini çizmeyi de başarıyor The Lost Ones.

Hem Star Wars Hem Japon Hem Orijinal
Tıpkı ilk iki sezonu gibi, üçüncü sezonuyla da orijinalliği için risk alıyor Visions. Dolayısıyla her bölümünden keyif alacağınızın garantisini vermek mümkün değil. Yine de modern Star Wars işlerinde göremediğimiz, her an izleyiciye eşsiz bir deneyim sunma dürtüsü her saniyesinde hissediliyor. Tabii bu eşsizliği yakalarken, Star Wars olmaktan bir an olsun vazgeçmiyor. Özellikle Child of Hope gibi bölümlerdeki müzik kullanımı, John Williams’ın Star Wars için yarattığı melodik hafızaya selam çakıyor ve varolan leitmotiflerden sıklıkla faydalanıyor.
Öte yandan sezonun kapanışını yapan Black, sürreal anlatısını adeta bir müzik klibine çeviriyor ve Star Wars içinde hiç alışmadığımız bir ton yakalıyor. Sezondaki istisnasız her iş, Star Wars’tan olduğu kadar Japon kültürünün ikonik eserlerinden de besleniyor. Sezon boyunca Gundam esintileri de alıyorsunuz, Studio Ghibli filmi izler gibi de hissediyorsunuz. Dragon Ball’a yakınsayan yerleri de var, Japon mitlerinden figürleri modern animasyon teknikleriyle sunan anları da. Star Wars’un farklılaşması sizi korkutmuyorsa sezonun sonunda ağzınızda kalan tadın mutlu edeceğini garanti edebilirim.

Her Zevke Uygun En Az Bir Bölüm
Bölümlerle ilgili detaylara pek fazla girmek istemiyorum, çünkü deneyiminiz zevklerinizle doğrudan ilişkili olacaktır. Benim en sevdiğim bölüm olan Black, birçokları için sıkıcı bir animasyon testinden fazlası olmayabilir. Yine pek çok hayranın favorisi olacak Payback, bazıları için The Duel’ın azıcık değişiği olmaktan öteye gidemeyebilir. Yine de mutlaka kendinize göre bir şeyler bulabileceğiniz bir iş Star Wars: Visions.
Üçüncü sezonun ilk ikisine kıyasla nerede olduğu şahsi beğenilerinize göre şekillenecektir ama ödül sezonunda adını duyacağımızdan şüphem yok. Ayrıca bölümlerin tek kareden okunabilecek görsel tarzları, sezona şöyle bir göz atıp size hitap ettiğine inandığınız işlere şans verebilmenizi de kolaylaştıracaktır. Visions’ın 4. sezonu karşımıza ne çıkarır bilinmez, ama Lucasfilm’in Disney’le para tuzaklarına karşı yaratıcı projeleri savunarak vermekte olduğu savaş düşünüldüğünde değeri daha da net anlaşılan bir iş Star Wars: Visions. Adının hakkını veriyor ve Star Wars‘a dair farklı vizyonları tüm özgünlükleriyle sunmaya devam ediyor.
Tuncer Haydarlar‘ın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Youtube, X ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.





















Yorumlar