0

Toronto Uluslararası Film Festivali’nde prömiyer yapan The Man in My BasementNadia Latif’in ilk uzun metraj yönetmenlik denemesi. Psikolojik gerilim türünde konumlanan film, kâğıt üzerinde güçlü bir vaade sahip: miras kalan evini kaybetme eşiğindeki genç bir adam, bodrumunu gizemli bir yabancıya kiralar ve bu anlaşma iki karakteri hem bireysel travmalarla hem de tarihsel yüklerle yüzleşmeye sürükler.

Corey Hawkins ve Willem Dafoe’nun karşılıklı performansları, filmi sürükleyen en önemli unsur. Ancak yapım, gerilimi inşa etmekte ağır aksak ilerliyor; sembollere, uzun diyaloglara ve teorik göndermelere yaslandıkça sinemasal gücünü kaybediyor. Afro-Amerikan tarihine, suçluluk duygusuna ve güç dinamiklerine değinmek istese de, bu temaları sinema diliyle derinleştirmekte zorlanan film, yer yer parlak anlar sunsa bile genelinde beklentilerin gerisinde kalıyor.

The Man in My Basement Film İnceleme Arakat Mag 2025 Nadia Latif Corey Hawkins Willem Dafoe Anna Diop

Parlak Fikir, Dağınık Anlatım

Walter Mosley’nin 2004 tarihli romanından uyarlanan film, kâğıt üzerinde güçlü bir psikolojik gerilim vaadinde bulunuyor. Ancak perdeye yansıyan hali, kimi parlak anlarına rağmen fazla didaktik, fazla ağırkanlı ve zaman zaman da dağınık bir izlenim bırakıyor.

Corey Hawkins’in canlandırdığı Charles Blakey ile Willem Dafoe’nun ete kemiğe büründürdüğü Anniston Bennett arasındaki tuhaf ev arkadaşlığı –daha doğrusu mahkûmiyet– ilişkisi, sınıf, ırk, tarih ve kişisel travma gibi katmanlı temaları gündeme taşıyor. Fakat tüm bu temaların birbirine eklemlenişi seyircide çoğu zaman havada kalmış bir tat bırakıyor. Latif, gerilimi sabırla inşa etmek istiyor ama gerilimin tırmandığı anlarda bile film çoğunlukla metaforlarla yüklenmiş ağır bir ders kitabı gibi hissettiriyor.

Bu haliyle The Man in My Basement, oyuncuların kuvvetli performanslarına rağmen “İyi bir fikirden tatmin edici bir filme nasıl gidilemez?” sorusunun güncel örneklerinden biri oluyor. Yine de film; özellikle Afro-Amerikan tarihini, suçluluk duygusunu ve güç dinamiklerini hikâye aracılığıyla irdelemeye niyet eden yapısı sayesinde tamamen göz ardı edilecek bir iş değil.

The Man in My Basement Film İnceleme Arakat Mag 2025 Nadia Latif Corey Hawkins Willem Dafoe Anna Diop

Kaybolmuş Bir Adamın Portresi

Filmin merkezinde Charles Blakey var: işini kaybetmiş, alkolle arası bozulmuş, borç batağına saplanmış ve yaşadığı topluluk tarafından dışlanmış bir adam. Hawkins; karakterini öfke, çaresizlik ve pişmanlık arasında gidip gelen bir performansla yorumluyor. Onun dünyasındaki durağanlık, küçük kasaba ilişkilerinde açığa çıkan soğuklukla birleşince, Blakey bir tür “toplum dışına itilmiş” figür olarak resmediliyor.

Blakey’in hikâyesi, aslında pek çok Afro-Amerikan anlatısında rastlanan “atalardan kalan mirası kaybetmeme mücadelesi” temasını barındırıyor. Yaşadığı ev ise filmde yalnızca bir barınak değil, aynı zamanda kuşaklar boyunca aktarılan bir kimlik sembolü gibi. Bu yüzden Blakey’in evi kaybetme ihtimali, bireysellikten çıkarak tarihsel bir kayıp misali işleniyor. Ancak filmin en büyük sorunu, bu dramatik zemini inandırıcı bir gerilim hattına çevirmekte zorlanması.

Blakey’in arkadaş çevresine bakıldığında da yalnızlık ve yargılanma duygusu göze çarpıyor. Onun için yakınları bile “Yardım edilemez, zaten bu hale kendisi düştü.” kanaatinde. Bu yalnızlık, Bennett kapısını çaldığında onu hem daha savunmasız hem de daha manipüle edilebilir kılıyor. Yine de film, Blakey’in iç dünyasını derinleştirmek yerine çoğunlukla yüzeyde kalıyor ve karakterin psikolojik çözülüşünü daha çok oyunculukla seyirciye taşıyor.

Toplu şekilde bakıldığı zaman Blakey, ilginç bir trajik kahraman olma potansiyeli taşıyor. Ancak film, onun “en düşük noktadan dönüşünü” güçlü bir dramatik aksa oturtamadığı için karakterin yolculuğu dağınık kalıyor. Hawkins’in enerjisi olmasa, Blakey izleyiciye çok daha silik bir figür olarak yansıyabilirdi.

The Man in My Basement Film İnceleme Arakat Mag 2025 Nadia Latif Corey Hawkins Willem Dafoe Anna Diop

Anniston Bennett ve Güç Dinamikleri

Willem Dafoe’nun canlandırdığı Anniston Bennett, filmin en çarpıcı ama aynı zamanda en problemli ögesi. Zengin, beyaz, dışarıdan gelen bu adam, Blakey’in bodrumunda kendi isteğiyle bir kafes kurup içine yerleşiyor. “Kendini hapse atma” eylemi, sembolik açıdan çok şey vadediyor: suçluluk, kefaret, iktidar ilişkilerinin ters yüz edilmesi… Ancak bu vaatler, film boyunca tam anlamıyla ete kemiğe bürünemiyor.

Bennett’in motivasyonları çoğu kez uzun monologlarla anlatılıyor. Dafoe’nun performansı güçlü, her zamanki gibi sahnenin enerjisini yükseltiyor; ama Latif’in senaryosu bu diyaloglara fazla yaslandığı için sahneler teatral bir didaktizme kayıyor. Seyirci, karakterin “neden”ini öğrenmek yerine sürekli teorik açıklamalar dinliyor. Böyle olunca da gerilimin doğallığı kayboluyor.

Bennett ile Blakey arasındaki ilişki, potansiyel olarak çok katmanlı: beyaz adamın kendini siyah bir adamın otoritesine teslim etmesi, Amerika’nın tarihsel yaraları üzerine güçlü bir alegori olabilirdi. Ne var ki film, bu ilişkiyi çoğunlukla yüzeyde bırakıyor. Bennett’in “kendi günahlarıyla hesaplaşma” isteği anlatının merkezinde kalsa da, gerçekçi bir duygusal etki yaratamıyor.

Bütün bunlara rağmen Dafoe’nun performansı, filmin izlenebilirliğini yükseltiyor. Onun tuhaf sakinliği, zaman zaman seyirciyi diken üstünde tutuyor. Ancak bir süre sonra bu gizem, tatmin edici bir çözülme yaşamadan havada kalıyor. Bizler ise, Bennett’in hikâyesinden ziyade Dafoe’nun oyunculuğunun gücünü hatırlıyoruz.

The Man in My Basement Film İnceleme Arakat Mag 2025 Nadia Latif Corey Hawkins Willem Dafoe Anna Diop

Sag Harbor’ın Gölgeleri

Film, 1994 yılında Sag Harbor’da geçiyor. Burası tarihsel olarak Afro-Amerikan topluluğunun yerleştiği bir bölge. Bu coğrafi ve tarihsel bağlam, hikâyenin ana temalarıyla –ırk, miras, toplumsal hafıza– güçlü bir uyum gösterebilirdi. Fakat Latif, bu atmosferi tam olarak filme taşıyamıyor. Yer yer tabelalar, televizyon haberleri ya da otomobil modelleriyle dönemin altı çizilse de, bu detaylar çoğu zaman dekoratif bir unsur olarak kalıyor.

Zamanın ve mekânın bu kadar açık biçimde belirtilmesine rağmen, filmdeki olaylar neredeyse günümüze aitmiş gibi bir his yaratıyor. 90’ların kültürel iklimi, karakterlerin davranışlarında ya da görsel dünyada yeterince hissedilmiyor. Bu da filmi bağlamından kopuk, zamansız bir öyküye dönüştürüyor. Oysa Mosley’nin romanında bu dönemsel atmosfer çok daha belirleyici bir yer tutuyordu.

Bununla birlikte, Sag Harbor’ın sembolik önemi yine de parlıyor. Afro-Amerikan nüfusun tarihsel olarak inşa ettiği bu topluluk, Blakey’in hikâyesinde “kendi köklerinden kopma” tehlikesini temsil etmekte. Evin bodrumunda bulunan Afrika maskeleri de bu kültürel hafızanın birer taşıyıcısı olarak hikâyeye dahil ediliyor. Ancak bu semboller, güçlü görsel sekanslarla desteklenmediği için filmin “söylem” düzeyinde kalıyor.

Latif’in kamera hareketleri, başlangıçta umut verici bir dinamizm taşıyor. Özellikle Blakey’in öfke patlamalarını takip eden sahnelerde kamera, onun içsel çalkantısını başarılı bir biçimde yansıtıyor. Ancak ilerleyen dakikalarda bu görsel yaklaşım da tekrara düşüyor. Atmosfer yaratma çabası, bir noktadan sonra maalesef süsleme çabasından ibaret.

The Man in My Basement Film İnceleme Arakat Mag 2025 Nadia Latif Corey Hawkins Willem Dafoe Anna Diop

İyi Niyet, Eksik Gerilim

The Man in My Basement, kuşkusuz büyük temalara dokunmak isteyen bir film: kişisel travmalar, toplumsal suçluluk, ırk ilişkilerindeki güç dengeleri, tarihsel miras… Ancak bu temalar arasında bağ kurma çabası, hikâyeyi sürüklemektense ağırlaştırıyor. Latif’in sineması, sembolik gücü sinematografik anlatıya yedirmek konusunda yeterince olgunlaşmamış görünüyor.

Bununla birlikte film, oyunculuk performanslarıyla ayakta kalıyor. Corey Hawkins, karakterine ruhsal kırılganlığı ve öfkeyi aynı anda yükleyebiliyor. Dafoe ise yıllardır alıştığımız şekilde “rahatsız edici” bir karizmayı sahneye taşıyor. Alice Diop’un canlandırdığı Narciss karakteri, hikâyeye yeni bir yön katıyor; ancak filmdeki varlığı çoğu zaman fazla sembolik kalıyor.

Filmin en büyük eksikliği, gerilimi sürdürecek güçlü bir dramatik örgünün olmayışı. Gerçekten “Ne olacak?” sorusunu sorduran anlar çok sınırlı. Bunun yerine uzun monologlar, sembolik göndermeler ve ağır diyaloglarla ilerleyen bir anlatı var. Bu da filmi psikolojik gerilimden ziyade, yer yer kuru bir tez sunumuna yaklaştırıyor.

Son kertede The Man in My Basement, niyetleri yüksek ama icrası eksik bir film olarak öne çıkıyor. Nadia Latif’in sinema serüveninin vasat altı başlangıcı olarak hatırlanacak film, ele aldığı kitabın inceliklerini yakalasa başka bir şeye dönüşebilirdi. Yönetmenin sonraki işlerinde bu deneyimden nasıl dersler çıkaracağı ise merak konusu. Şimdilik elimizde kalan, oyuncuların gücüyle ilgi çekici anlar sunsa da, bütün olarak beklentileri karşılamayan bir yapım.

Ayrıca öneri olarak aynı adlı 2021 yapımı Fransız filmine de göz atabilirsiniz. Direkt olarak bir uyarlama değil, fakat tematik açıdan pek çok benzerlik taşıyan bir film. L’Homme de la cave (İngilizce adıyla “The Man in the Cellar/Basement”) Paris’te geçiyor. Simon ve Hélène Sandberg adlı bir çift, apartmanlarındaki bodrum katını kiralamaya karar veriyor. Jacques Fonzic adlı bir adam bu alanı kiralıyor ve kısa süre sonra o bodrumda yaşamaya başlıyor.

The Man in My Basement’ta ırk, miras, suçluluk gibi Amerikan tarihine dair katmanlar varken L’Homme de la cave’da ise antisemitizm, soykırım inkarcılığı, komplo teorisi gibi güçlü tarihsel/ideolojik arka planlar işleniyor. Paris, apartman kültürü, Fransız toplumsal hafızası ve Avrupa ideolojileri üzerinden de güçlü bir içerik sunan bu filmi dikkate alabilirsiniz.


Ferit Doğan‘ın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Daha fazlası için bizi Youtube, X ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.

All of You: Kesinliğin Gölgesindeki Belirsiz Aşk

Highest 2 Lowest: Klasik Hikaye, Modern Uyarlama

Ferit Doğan
Yüksek Lisans öğrencisi (Radyo, Televizyon ve Sinema). Film eleştirmeni. Senaryo yazarı. Yönetmen.

Adana Altın Koza Film Festivali’nin Kazananları Belli Oldu

önceki yazı

Dying Light: The Beast: Kyle Crane’in Dönüşü

sonraki yazı

Yorumlar

Leave a reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bunlar da ilginizi çekebilir