2020’de büyük bir beklenti ile çıkan ama pek de beğenilmeyen The Old Guard, devam filmi The Old Guard 2 ile geçtiğimiz günlerde Netflix kataloğundaki yerini aldı. Charlize Theron başta olmak üzere, ilk filmdeki ana kadronun hemen hepsi ikinci filmde yer alırken Uma Thurman ve Henry Golding gibi yeni isimler de kadroya katılıyor.
Ölümsüz paralı asker grubumuz, Andy (Charlize Theron) liderliğinde maceralarına devam etmektedir. Artık bir ölümsüz olmayan Andy, eski bir arkadaşı olan Quỳnh’ın (Ngô Thanh Vân) dönüşü ile baş etmeye çalışırken, bir yandan da sürgünde olan Booker (Matthias Schoenaerts) ve gizemli düşmanları Discord (Uma Thurman) ile mücadele etmek zorunda kalacaktır.
İlkinden De Kötü
The Old Guard‘ın iyi bir film olduğunu söylemek mümkün değildi, fakat çıktığı sene hem Netflix’in en fazla izlenilen filmlerinden biri olmuş hem de bir aksiyon yıldızına dönüşen Charlize Theron’un etkisi ile olduğundan daha fazla ilgi görmüştü. Tüm bunlara rağmen, ilk filmi beğenenlerin bile bir devam filmi istediğini pek zannetmiyorum. Netflix, aradan 5 yıl gibi uzun bir süre geçmesine rağmen devam filmine yeşil ışık yakmış, ayrıca The Old Guard 2’nin bittiği yer ile 3. bir film çekileceğinin de sinyallerini vermeyi ihmal etmemiş. The Old Guard 2, maalesef ilk filmden bile daha kötü. Çok kötü bir senaryo ve asla ilgi çekmeyen hikâyenin üzerine kötü aksiyon sahneleri de eklenince uzun zamandır izlediğimiz en kötü filmlerden birine dönüşmüş.
Hollywood’un son 30 yıldaki en büyük starlarından olan -ve benim de naçizane en sevdiğim aktrislerden- Charlize Theron’un kariyeri, 2019 yılından beri tepetaklak gitmekte. Bu kötü gidişi başlatan filmlerden biri de ilk The Old Guard filmiydi. Fast and Furious serisi gibi oldukça gişe başarısı getiren filmlerde oynasa da, hem az filmde oynayıp hem de üstüne üstlük kötü işlerde yer alması garip bir şanssızlık. Theron, kariyerinin çoğunda iyi filmlere sahip olsa da, son 6 yılını maalesef çok kötü geçirdi ve buna devam edecek gibi duruyor.
The Old Guard 2, akıllara Milla Jovovich’in oynadığı Resident Evil serisini getiriyor. Serinin ilk filmi hariç geri kalan yapımları takdir etmek mümkün olmasa da, hepsinin seyir zevki fazlasıyla yüksekti. Özellikle Alice karakterini izlemesi ayrı bir keyifliydi. The Old Guard ise Resident Evil’in yanına yaklaşamayacak kadar zayıf bir seri. Belki de Netflix aurası, kötü filmlerin kendine has seyir zevkini bile yok ediyordur. Zira, ucuzluğun getirdiği zevkli aksiyon, cinsellik ve vahşet gibi öğeler, kötü filmlerin bel kemiği haline gelmiştir. The Old Guard 2 ise -tüm bu başarılması kolay etmenlere rağmen- maalesef ki iyi bir yanı dahi olmayan çok kötü bir film. Theron’un canlandırdığı Andy ise hiçbir ilgi çekici yanı olmayan çok sıradan bir karakter.
Kill Andy
Kill Bill’de yakaladığı şöhrete bir daha asla ulaşamayan Uma Thurman, filmin kötüsü olarak karşımıza çıkıyor. Fakat ekran süresi o kadar az ve etkisiz ki, filmi izlerken kadroda yer aldığını dahi unutuyorsunuz. Filmin posterlerinde Uma Thurman‘ı Kill Bill‘de oynadığı The Bride karakteri ile aynı pozda ve katana tutarken görsek de, bu durum Tarantino‘nun klasiğini tekrar izleme isteği uyandırmaktan başka bir işe yaramıyor. Bir de geçtiğimiz günlerde -bir diğer Kill Bill müdavimi olan- Michael Madsen’ın hayatını kaybettiğini düşününce, The Old Guard 2‘yi yarıda bırakıp başka bir filme geçmemek için kendinizi zor tutabilirsiniz.
The Old Guard 2, devam filmine kapı aralamaktan ziyade daha çok yarısında ara verilmiş gibi hissettiriyor. Film öyle bir yerde bitiyor ki, çok yakın bir tarihte üçüncü filmin geleceği kesinmiş gibi gözüküyor. Ama bir daha asla bu seriden bir film izleyeceğimi zannetmiyorum. The Old Guard 2, asla vakit ayırmamanız gereken filmlerden. Uyarlandığı çizgi romanın hayranı değilseniz kesinlikle uzak durunuz.
Batuhan Oğuz’un diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Youtube, X ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar