Tam 20 yıl önce çıkan ve televizyon tarihine geçen The Office dizisinin yıllardır hayranlar tarafından bir yeniden çekimi veya devamı isteniyordu. Bu ne kadar aynı kadro ile günümüzde imkansız gibi görünse de, The Office’in yaratıcısı Greg Daniels, hayranların isteğini kırmayarak aynı evrende geçen başka bir iş olan The Paper ile karşımıza çıktı.
The Paper, yerel bir gazetenin az kaynakla nasıl hayatta kalabileceğine odaklanıyor. Oyuncu kadrosunda Domhnall Gleeson, Sabrina Impacciatore, Chelsea Frei, Tim Key gibi oyuncular bulunan dizinin ilk sezonu yayınlandı.
Eski Format, Yeni Hikaye
The Paper, Ned’in eskiden Toledo’nun efsane gazetesi Toledo Truth Teller’a baş editör olarak gelmesi ve burada gazetecilik ile ilgisi olmayan insanlar ile bu efsane gazeteyi ayakta tutma çabasını anlatıyor. Ned’in dışında sadece Mare ve Nicole’ün bu alanda geçmişi var; ama geri kalan herkesin de azmi sayesinde Ned onlara mecburen güvenmek zorunda kalıyor. Esmeralda ve Ken ise, Ned’in onlar için büyük bir tehdit olduğunu bildiklerinden dolayı ondan kurtulmaya çalışıyor. Kısaca The Paper’ın hikayesi bu.
Dizinin başrolü Ned, sitcomlarda görmeye çok alışık olduğumuz bir karakter. Anlayışlı, komik, şapşal ve hayalleri olan biri. Onunla benzer özelliklere sahip olan Mare ile (yine sitcomlarda olmazsa olmaz) iyi bir ekip oluyorlar. Ned ve Mare’in daha ilk karşılaşmalarında anlıyorsunuz ki buradan bir şey çıkacak. Karşılaşmaları bile klişe gerçekleşiyor. Benim en sevdiğim karakter, sahneye her geldiğinde yüzümde ufak bir gülümseme oluşturan Ken oldu. Aslında çok özgün bir karakter değil. Kendisi, şapşal ve ne yaptığını bilmeyen bir müdür (birini hatırlatmıştır size) ama benzediği karakterlerin aksine Ken sadece kendini düşünüyor. Tek amacı patrona kendini sevdirmek olan biri. Esmeralda ise bu hikâyedeki kötü kadın ama bunu birine duyduğu nefretten dolayı değil, sadece kendini ön plana atma isteğinden dolayı yapıyor. The Paper, aslında hem kendine özgü yeni karakterleri hem de sitcomlarda görmeye çok alışık olduğumuz tiplemeleri kendine has bir şekilde sentezleyip önümüze çıkartıyor.
Geçmişi Hatırlatan Modern Bir İş
The Paper’ı -ne kadar istemesem de- The Office ile karşılaştırıyorum. Hem zaten tanıtımlarda kullandıkları ifadeler hem de The Office’ten tanıdığımız Oscar’ın The Paper’da olması, bu karşılaştırmayı otomatik olarak yaptırıyor. Bunu yapmak istememe sebebim ise, bence bunu yaparsak The Paper’a haksızlık etmiş olacağımız. Greg Daniels, The Paper ile daha farklı bir şey yapmaya çalışmış ve bunu başarmış. The Paper, her ne kadar The Office evreninde geçse de, öncülünden sıyrılarak özgün bir iş olmayı başarmış. Kimse Micheal Scott’ın yerini dolduramaz ama zaten burada onun yerini doldurma çabası da yok. Kendi çapında modern bir sitcom yapılmak istenmiş ve yapılmış. Zaten hem yaratıcı ekip hem de eski oyuncular, The Office gibi bir dizinin günümüzde var olamayacağını söylüyorlar. Bence haklılar da, zira günümüzde ofansif mizahı televizyonda veya bir platformda yapmak o kadar kolay olmaz. Özellikle The Office’in tarzında yapmak bence imkansıza yakın. O yüzden The Paper ile daha farklı yola gitmek istemişler ve bunu başardıklarını söyleyebilirim.
The Paper, belki The Office’ten farklı bir iş ama aynı zihnin ürünü olduğunu belli eden sahneler çok fazla. Mesela altıncı bölümün açılışında Onur Ayı zamanı bir kampanya toplantısı yapılıyor. Ken, tuvalet kağıtlarını gökkuşağı renginde yapıp öyle satma fikrini öne sürüyor ve sonrasında kameralara bakıp “Keşke şirketimiz her yıl bu toplumu desteklese.” diyor. Mesela bu tam olarak Michael Scott’ın yapacağı ve söyleyeceği bir şey. Oscar’ın varlığı, zaten bence başlı başına The Office’e bir gönderme. Bazen araya girip eskiyi hatırlatan lafları, Stanley’i arayıp dalga geçmesi gibi hareketleriyle The Office ile The Paper’ı birbirine bağlıyor. Dizi, böyle ufak tefek sahneler ile The Office hayranlarını da unutmayan ama geçmişe bağlı kalmayan bir iş olmayı başarıyor.
Modern Olma Çabası
The Paper’da Greg Daniels’ın en iyi yaptığı şeylerden biri de karakter gelişimi olmuş. On bölümlük sezonun henüz dördüncü bölümünde bana karakterler ile bağ kurdurtabildi. Yavaş yavaş beni her karakterin davranışlarına sinirlendirip yeri geldiğinde onlarla mutlu olmamı çok iyi sağladı. Mesela bunu The Office’in ilk sezonunda yapamamış, sonraki sezonda ise hem artan bölüm sayısı hem de kendi becerisi sayesinde başarmıştı. The Paper‘da Greg Daniels’ın da ne kadar geliştiğini on bölümde anlayabiliyorsunuz.
The Paper’ın modern bir sitcom olma çabası var. Anlattığı karakterlerin hepsi modern dünyada var olan karakterler. Aynı zamanda anlattığı konu ve işlediği hikayeler de modern olma çabasının birer kanıtı. Dizi ilk duyurulduğunda mizahını nasıl işleyeceği konusunda korkmuştum; çünkü modern dünyada ofansif mizah yapmak o kadar kolay değil. Ama Greg Daniels ve ekibi şaşırtıcı bir şekilde hem kaliteli bir mizah tonu tutturmuş hem de az da olsa modern dünyanın dayattığı şeylere dokundurabilmiş. Dizi, yukarıda dediğim gibi Onur Ayı ile ilgili şaka yapabiliyor veya modern dünyadaki kadın-erkek ilişkileri ile dalga geçebiliyor. Bu tarz şakaların yanı sıra, dizi modern dünyadaki patron-çalışan ilişkilerini de iyi yansıtıyor. Mesela Ned ve Mare karakterleri eğer The Office zamanında olsa herhangi bir problem olmadan ilişki yaşayabilirlerdi; ama The Paper’ın zamanında patron-çalışan ilişkileri zannedildiği kadar kolay olmuyor. Bunun yaratabileceği her türlü zorluğu düşünmek zorunda kalıyorsun. Dediğim gibi The Paper bence bu tonu çok iyi yakalamış.
Hayallerin Bir Ekiple Birleşmesi
The Paper, benim gibi büyük bir The Office hayranının ilk başta karşı olduğu bir işti. Dizi bittiğinde ise “Keşke biraz daha uzun olsaydı.” dedirtti. On bölümlük bir sezonda diziye bu kadar bağlanabileceğimi düşünmezdim. Komedi dizilerinin çok azaldığı bu zamanda The Paper ilaç gibi geldi.
Dizi, hayalleri peşinde koşan bir adamın o hayallerine ulaşmasına yardımcı olmaya çalışan bir ekiple birlikte yerel bir gazeteyi ayakta tutma çabasını çok iyi anlatıyor. Son zamanlarda yeni bir sitcom arayan beni son derece tatmin etti. İkinci sezonu merakla bekliyorum.
Yiğit Kirpi‘nin diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar