0

2025’in sonuna hızla yaklaşırken epey film izlemiş olmam bir yana epey ilk film de izledim sanırım. Özellikle oyunculuklarıyla tanıdığımız isimlerin zaman içerisinde küçük hikayeleri filmleştirmek üzere yönetmen koltuğuna oturduğu bir yıl oldu bu yıl. Yazısını yazdığım son film Left-Handed Girl’den sonra şimdi de Good Fortune bu filmlerden biri.

Good Fortune, komedyen ve oyuncu Aziz Ansari’nin hem yönetmenliğini hem de senaristliğini üstlendiği ilk uzun metraj film olarak dikkat çekiyor. Ansari, filmde aynı zamanda oyuncu kadrosunda da yer alarak kişisel üslubunu yapımın merkezine yerleştiriyor. Filmin başrollerinde Keanu Reeves, Seth Rogen, Keke Palmer ve Ansari bulunuyor; özellikle Reeves’in alışılageldik aksiyon kimliğinin dışına çıkarak “melek” rolüyle komedi-fantastik bir tona uyum sağlaması Good Fortune‘ın en çok konuşulan yanlarından biri.

Hikâye, modern hayatın ekonomik baskıları altında ezilen, (taşeron işçi olarak tanımlayabileceğimiz) düşük gelirli bir gig-çalışanının dünyasıyla başlıyor. Karakter, umudunu yitirmişken karşısına çıkan gizemli bir melek tarafından hayatını “yeniden deneme” fırsatı buluyor. Melek, kahramanın yaşamını zengin ve ayrıcalıklı bir iş insanıyla yer değiştirerek kökten altüst ediyor. Film, bu değişim üzerinden sınıf farklarını, mutluluk arayışını ve şans kavramını komediyle harmanlayarak sorguluyor. Hem hafif hem de güncel temalarıyla Good Fortune, eğlenceli yüksek konsept komedisi ve toplumsal bir hikâye arasında bir denge kurmaya çalışıyor.Good Fortune Film İncelemesi Arakat Mag 2025 Aziz Ansari Seth Rogen Keanu Reeves Keke Palmer

Sınıf Farklılıklarını Komedi Sosuyla Anlatmak

Good Fortune, yüzeyde hafif bir komedi gibi başlasa da, hikâyesi ilerledikçe günümüz dünyasının sınıf farklılıklarına değinen bir film. Aziz Ansari’nin Arj karakteriyle başrolünü üstlendiği filmde Keanu Reeves’in canlandırdığı Gabriel adlı acemi meleği izliyoruz. Gabriel’in görevi aslında oldukça sıradan. İnsanların mesajlaşırken ve trafikte araba kullanırken ölmemesini sağlamak. Bunu da onların omuzlarına dokunarak yapıyor. Öylesine sıradan bir iş yapıyor ki görev tanımı da “trafik ve mesajlaşma meleği” olarak tanımlanıyor. Diğer meleklere baktığında daha büyük işler yapmak istediğini anlıyoruz. Ki bunun için de başına iş açacağı aşikar oluyor. Tam bu sırada Gabriel, Arj’ın yoksullukla boğuşan hayatına tanık oluyor. Haliyle ilk kez “bir insanın kaderine gerçekten karışmak” isteği doğuyor. Film, tam da bu noktada fantastik bir dokunuşla sınıf meselesini bir araya getiriyor.

Arj’ın dünyası, gig-ekonomisi içinde savrulan milyonların dünyasının küçük bir örneği. Geçici işlerle yaşamak, kira ödeyememek, bazen arabada uyumak, bazen üç iş birden yapıp yine de hayatta kalabilecek kadar para kazanamamak… Bu sert gerçeklik, filmde ironik bir yumuşaklıkla gösteriliyor. Seyirci hem Arj’a acıyor hem de bu acının mizahla nasıl dengelendiğine şaşırıyor. Arj’ın kısa süreliğine Jeff’in lüks hayatına dahil olması ise filmi asıl temasına taşıyor.

Gabriel’in Arj ile Jeff’in hayatlarını değiştirmesi müdahalesi ilk bakışta klasik bir “beden değiş tokuşu” hikâyesi gibi dursa da, film bu değişimin sosyolojik boyutuna odaklanıyor. Arj, zenginliğe alışmakta hiç zorlanmazken Jeff, bir anda kendisini alıştığı her şeyin dışında buluyor; ilk kez asgari ücretle yaşamanın, günübirlik çalışmanın ve güvencesizliğin nasıl bir yük olduğunu hissediyor. Bu noktada film, açıkça söylemeden sınıfın bir duygu olduğunu gösteriyor: zenginlik ya da yoksulluk bir koşuldan çok bir “alışkanlık biçimi” gibi ele alınıyor. Arj’ın yeni hayatına sıkıca tutunması, Jeff’in hızla kırılganlaşması, karakterlerin ekonomik konumlarının kişiliklerini nasıl belirlediğini, mizahla gösteren iyi kurulmuş anlar.

Gabriel ise tüm bu süreçte bir tür “yeniliş ve düşüş” hikâyesi yaşıyor. Melekliğini kaybetmesi, kanatlarının zayıflaması, göksel düzenle arasının bozulması aslında filmin ince mizahının en güçlü yanlarından biri. Dünyaya dokunan her ilahi müdahalenin bedeli var. Bu bedel de en çok Gabriel’de görünür hale geliyor. Onun insanlaşma süreci, filmin duygusal omurgasını kurarken aynı zamanda “iyilik yapmanın karmaşıklığı” üzerine düşündürüyor. İyi niyet, her zaman iyi bir sonuç üretmeyebilir; film bu düşünceyi eğlenceli ama hafif buruk bir şekilde örüyor.Good Fortune Film İncelemesi Arakat Mag 2025 Aziz Ansari Seth Rogen Keanu Reeves Keke Palmer

Bazen Komedi Bazen Toplumsal Dram

Hikâye ilerledikçe karakterlerin dönüşümü karmakarışık bir hâle geliyor ve bu karmaşıklık filmin tonuna da yansıyor: Komedi ile toplumsal dram arasında gidip gelen bir anlatım var. Bazı sahnelerde film sert bir ekonomik gerçeklikle yüzleşiyor, birkaç dakika sonra ise fantastik bir mizah anına dönüyor. Bu ton dalgalanması filmi dağınık hissettirebilse de, anlatmak istediği şeye genel olarak sadık. Zenginlik de yoksulluk da insanın kimliğini dönüştüren geçici hâller. Birinin konforu diğerinin açlığı üzerine kuruluyken gerçek empati, ancak hayat değiştiğinde mümkün olabiliyor.

Finale doğru film, büyük sorulara büyük cevaplar vermek yerine daha yumuşak, daha duygusal bir çözüm tercih ediyor. Sınıf meselesinin sertliği biraz törpüleniyor. Karakterlerin dönüşümü ise tamamen siyah-beyaz bir sonuçla değil, “herkes kendine bir ders çıkarır” hissiyle bitiyor. Bu, bazı izleyiciler için zayıf bir tercih olabilir, çünkü film başta daha radikal bir derinlik vaat ediyor. Yine de Good Fortune, mizahla sosyal gerçeklik arasında köprü kurmaya çalışan iyi niyetli bir çaba olarak akılda kalıyor.

Sonuçta film, izleyicisine şu soruyu sorduruyor: “Başkasının hayatına sahip olma şansı verilseydi gerçekten ne yapardın?” Ayrıca da şunu gösteriyor: İnsanların hayatları değiştirilebilir ama eşitsizlikler değişmeden kalır.

Gabriel’in tüm çabasına rağmen dünya çok az değişiyor ama belki birkaç insanın kendine bakışı değişiyordur. Film de tam olarak fantastik olanla gerçeğin ince çizgisinde, sevimli ama dokunaklı bir yerden güç alıyor.Good Fortune Film İncelemesi Arakat Mag 2025 Aziz Ansari Seth Rogen Keanu Reeves Keke Palmer

Estetik Açıdan İyi

Good Fortune sinemasal estetik tercihler ve teknik kullanım üzerinden günümüz dünyasındaki sınıf farklarını, emeğin görünmezliğini ve lüks ile yoksulluk arasındaki uçurumu tartışan bir film olarak kuruluyor. Aziz Ansari’nin hem yönettiği hem yazdığı yapım, ilk bakışta hafif bir komedi tonu taşısa da, görüntü yönetmeni Adam Newport-Berra’nın kurduğu iki farklı Los Angeles estetiği sayesinde çok daha karmaşık bir anlam alanı yaratıyor. Arj’ın dünyası, karanlık sokaklar, yoğun gölgeler, düşük ışık kaynakları ve sürekli bir hareket hissi üzerinden, emekçilerin sıkışmışlığını taşıyan bir gerçeklik estetiğiyle veriliyor. Buna karşılık Jeff’in zenginlik içindeki yaşamı parlak, pürüzsüz, steril ve adeta yapay bir ışık düzeniyle kurularak sınıf farkının görsel olarak altı çiziliyor. Böylece film, tematik söylemini yalnızca diyaloglarla değil, sinemanın temel ifade araçlarıyla görünür kılıyor.

Kurgu ve tempo açısından Good Fortune, mizah ile dram arasında gidip gelirken zaman zaman ritmik kaymalar yaşıyor. Ansari’nin denediği ton karışımı – fantastik unsur, sosyal eleştiri ve hafif romantik-komedi ritmi – her sahnede tam bir bütünlüğe ulaşmasa da, Carter Burwell’ın müzikleri bu ton geçişlerini yumuşatmaya çalışan bir yapıştırıcı rolü üstleniyor.

Sonuç olarak Good Fortune, teknik açıdan özenli bir film. Özellikle ışık–renk kullanımı ve mekan tasarımıyla sınıf farklılıklarını anlatma konusunda titiz çalışıldığını söylemem gerek. Fakat anlatmak istediği düşünsel yükü her zaman taşıyamayan, komedi ile toplumsal eleştiri arasında ton olarak kararsızlaşan bir yapı da barındırıyor. Buna rağmen, görsel düşünme biçimi ve klasik türleri çağdaş bir meseleyle buluşturma çabasıyla, sinema dili açısından değerli bir deneme olarak öne çıkıyor.

Oyuncu kadrosunda bulunan özellikle Keanu Reeves’a bakarak yüksek beklentilerle izlenmemesi halinde keyifle izlenebilecek bir film olduğunu söyleyebilirim.


Can Ahmet Çelik‘ın diğer yazılarına bakmak için buraya tıklayınız.

Daha fazlası için bizi Youtube, X ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.

Left-Handed Girl: Küçük Bir Göçmen Hikayesi

Amrum: Hezimetin Kırılganlığı

 

Can Ahmet Çelik
Selçuk Üniversitesinde Radyo Televizyon ve Sinema bölümünden mezun oldu. Aynı üniversitede aynı bölümde yüksek lisans yapıyor. Düzenli olarak okuyor, izliyor ve yazıyor.

Sunay Terzioğlu ile Bağlar, Kökler ve Tutkular Filmi Üzerine Röportaj

önceki yazı

DJ Ahmet: Kaybolan Ufuk Çizgisi

sonraki yazı

Yorumlar

Leave a reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bunlar da ilginizi çekebilir