Makedonyalı yönetmen Georgi Unkovksi’nin ilk uzun metrajı DJ Ahmet, Kuzey Makedonya’nın Yörüklerinde müziğin titreşimlerine gizlenen bir aşk hikayesi. Dünya prömiyerini Sundance Film Festivali’nde yapan, Seyirci ve Jüri Özel Ödülü’nün sahibi olan yapım, 28 Kasım itibariyle ülkemizde vizyona girdi. Filmin başrolünde Arif Yakub yer alırken kendisine Dora Akan Zlatanova, Agush Agushev ve Aksel Mehmet gibi isimler eşlik ediyor.
Zifiri karanlık yerini her seferinde güneşe bırakır. İnsan uyanamadığı kadar duyar sesleri. Kimsesiz sokakları esir alan kuş çığlıkları susmuştur artık. Bu saatten sonra etrafta sadece sessiz çığlıklar dolaşır. Çünkü insanlar karanlıkta silikleşir. Olabildiğince sarılır yanında duran kimselere. Bazen pencereden sızan gece sessizce örter üzerimizi. Bazen kalbimizi hızlandıran bir düş keser nefesimizi. Tüm evrenlerin dışındayken o odanın içinde var oluruz yalnızca. Burada ise yorganın ağırlığı olur insanın çaresizliği. Alacakaranlık geceyi yutana dek göğsümüze çökenler gün doğumunda uzaklaşır. İnsan uyanamadığı güneşli bir güne daha “Merhaba!” der. Aşk da böyle değil midir? Gün ışığının bir başkasının yanağına değebileceğini öğrenmektir belki de. İnsan denize doğru baktığında o kişiyle ufuk çizgisinde birlikte kaybolmayı düşler. Hırçın dalgaların en uzağındayken onun nefesinin en yakınında alabora olmayı bile göze alır. Peki ya imkânsız aşk nasıl dökülür kelimelere? Dakikalarla saniyeler buluşmaz, güneş yerini karanlığa bırakmazsa ne olur?
Kuzey Makedonya’nın küçük bir köyünde Aya ile karşılaşan Ahmet için zaman hemen oracıkta durdu. Usul bir esinti gibi vurdu aşk bu genç çobanın yüzüne. O an onunla ufuk çizgisinde kaybolmayı düşledi Ahmet. Balkan Edebiyatı’nın ünlü ağıtı Hasanaginica’daki Hasan Ağa ve eşi Fatma’nın kaderi, Daphne’nin Apollon’dan koşarak kaçması ya da Tahir ile Zühre’nin kavuşamamasında olduğu gibiydi her şey. Yani, imkansızca belirenler kadar büyülüydü. Ahırdan uzaklaşan 15 yaşındaki Ahmet farklı, büyüleyici bir diyardaydı artık. Burada sihrin kendisi, Aya ve müziğin ritimlerinde saklıydı. Hayatı annesinin kaybından sonra ilk kez renklenmişti. Peki ahırdan kaçan bu “pembe koyun” sürüye yeniden dönebilecek miydi? Sanıyorum bu sorunun cevabına uzanmak için “Bir varmış, bir yokmuş…” şeklinde devam etmek en doğrusu.
Bu inceleme yazısı DJ Ahmet filmi hakkında spoiler içerebilir.

Ormanda Deprem
“Yer sallandı, ağaçlar titredi. Rüya görmüşüm, ormanda deprem.” Rüyaların haberci olduğuna inanılan anlatımlar sinemada sıklıkla kullanılır. Bazen filmlerin alt metinleri, metaforları bu çerçevede sunulur. DJ Ahmet de bir ağacın kıyısında sohbet eden köyün teyzelerinin dilinden dökülen bu sözlerle başlıyor anlatısına. Tıpkı bir masala başlar gibi. Masallar için ormanlar hiç kuşkusuz doğal habitatlarıdır. Kahramanlarının çoğu ormanların içinde var olurlar. Bilinçdışına ve esrarengiz olana yapılan bir yolculuk gibidir aslında.
Çocukluktan yetişkinliğe uzanan ilk adımlar bu gizemli alanda atılır. Zaman ilerler, bu kez Ahmet rüya olabilecek masalsı bir gerçekle karşılaşır. Bu büyülü an, teyzelerin sohbetlerinin bir habercisidir. Ahmet, Aya’yı ilk gördüğünde etrafındaki her şey dururken hızlanan yegane şey kalbi olur. İlk kez yaşadığı yoğun duygulardan korkan Ahmet, hemen uzaklaşır oradan. Tıpkı sarsıcı bir rüyadan uyanmış gibi telaşla yüzünü yıkar. Sonrasında ormanın içerisinden yeşerecek bir başka gerçekliğe hazırlar kendisini belki de. Binbir canlının yaşam kaynağı olan orman bu kez bir insanın kendi dünyasını yeşertmesi için ardına kadar açar kollarını.
Koyunculukla uğraşan babasına yardım eden 15 yaşındaki Ahmet, annelerini kaybettikleri günden beri konuşmayan küçük kardeşi Naim ile birlikte yaşar. Aile geçimini koyunlar üzerinden sağlarken Unkovski, filme hızlı bir giriş yapar. Ahmet’in okuldan ayrılması, babasıyla ilişkisi ve annelerini kaybettikten sonra konuşmayan Naim ile yakınlığı serpiştirilir üzerimize. Aya’ya saf duygularıyla aşık olan Ahmet’in ilk defa hissettiği duygularıyla yaşadığı bocalamayı izleriz bir süre. Aya’nın “Merhaba”sına bile çekinerek “İyi akşamlar” olarak yanıt verebilir Ahmet. İkilinin Tiktok ve Wi-fi şifresi üzerinden flört etmesi neredeyse anakronik bir atmosfer oluşturur. Ormanda yeşeren dünyanın izleri süre geçtikçe belirginleşir. Sesler yükselir, düş ve gerçek yolda birbirine rastlar. Aya’yı ormana koşarken gören Ahmet’in, bir ağaç kavuğunda onun elbisesini bulduğu an, yaklaşan depremin öncüllerinden birisidir.

Odanın İçindeki Pembe Koyun
İnsan büyürken gördükleri kadar göremedikleriyle bir kişilik kazanır. Hayattaki kaçırılan şanslar bazen belirgin bir şekilde karşımızda durur bazen ise farkında olamadan dağılıp gider. Zaman son hızda ilerlerken keşfetmek ve ilgilendiklerimizi büyütebilmek de hayata dair bulunan renkler gibidir aslında. Karşımızda duruyorsa eğer ona doğru yürümek ve hissetmektir önemli olan. DJ Ahmet‘de, müzik ve koyunlar üzerinden başka bir dünyaya kapı aralıyor Ahmet. Karakter de hisleriyle adımlamaya başlıyor o alanı. Film, anlatısına koyunlar üzerinden bir katman eklemeye çalışıyor. Bir gece koyunlar ağıldan ormana doğru kaçarken Ahmet de kendisini bir elektronik müzik festivalinin ortasında buluyor. Bu alandaki çekimler birer hipnotize olma tasviri gibi. Ahmet tıpkı Aya’yı gördüğü anda olduğu gibi akan zaman yine oracıkta onun için duruyor.
Renkli yanıp sönen ışıklar eşliğinde koyunlar kaçıyor, müzik sesi artıyor, görüntüler birbirine karışıyor. Ahmet ile koyunlar arasında bir alegori oluşuyor. Bazı koyunların etrafı sarılırken konser kitlesi bunu videoya alıp gülüyorlar. Sanki Ahmet’in yaşadığı çekinceler ve hisler koyunlar üzerinden gösteriliyor burada. Alanda Aya’yı da fark eden Ahmet, koyunların peşinden gidiyor. Ağıla döndüğünde öğreniyor bir koyunun eksik olduğunu. Bu kaçış, aslında yeni bir dünyaya kapı aralamış, dışarıya adım atmış, içindeki müzik ve dans tutkusunu fark etmiş Ahmet’in ta kendisi.
Hikayedeki bir diğer temsil koyunun pembeye boyanmış halde bulunması. Ahmet’in hayatının Aya ve müzik üzerinden ne derecede renklendiğinin bir vurgusu bu sadece. Karakterin koyunu gördüğünde telaşla sevinmenin yerine boyayı çıkarmakla uğraşması yine gizlenen bastırılan duygularla ilgili. Boyanın silinmiyor oluşu da burada öğrenilen ve keşfedilen yeni duyguların tezahürü. Ahmet’in babasının kaybolduğuna inandığı için koyunu bulduğunda bir müzik sistemi ile takas etmesi bir devşirme aşaması. Zira burada iki farklı ilgi alanı üst üste biniyor Ahmet’in. Başkalaşan dünyası üzerinden bir müzik sistemi devşirerek bunu hoşlandığı kızla paylaşmak istiyor. Her duygunun dışa vuran bir sesi varken burada her birinin nerede saklandığı daha ön planda. Yani ağaç altında oturan teyzelerin bir başka sahnede dediği gibi; “Renklerin sesi olmaz.” Ancak eğer bir rengin sesi fark ediliyorsa, o renklerin silinmesi imkansızdır artık.

Çatışma ve Aile
Kaybolan bir koyunu arıyor olmanın aslında kendini bulma çabasını anlatıyor olması. Ya da konuşmayan küçük bir çocuğun neden konuşmadığının sorgulanması gibi kullanımlar sinemada sıklıkla işlenen klişe semboller arasında. Sessiz çocuk kullanımına yakın zamanda yerli sinemamızın son dönemki iyi işlerinden Rosinante‘de karşılaşmıştık. Hal böyle olunca ne derece farklılık katıldığı belirliyor yaratıcılığı. Hikayenin ise en çok sekteye uğradığı kısımları ise aile ilişkileri. Karakter yazımlarının sınırlılığı ve etkisizliği burada oldukça göze batan bir unsur.
Baba karakteri oğullarına yalnızca kötü davranan ve nedeni tam olarak belirginleşmeyen bir profilde. Eşini kaybetmesi elbette güçlü bir neden ancak film bunu anlatmaktansa bizim tahmin etmemizi istiyor adeta. Zira hikayenin ilgilendiği alan bu kayıp değil. Hem kardeşi hem de babası üzerinden yaşanılan karakteristik değişimlere oldukça yer verirken oluşum aşamasına yönelik kullanımların sınırlı kalması burada ana sorun. Babayla yaşanılan gerilimler sarsıcı olmaktan uzakta. Perdeden bize hiçbir boyutta yansıyamıyorlar. Nedenini ve motivasyonunu kurmadığımız sadece kötü davranışlara odaklanan bir çatışma var burada çünkü.
Naim, Ahmet ve babaları arasındaki diyaloglar çoğu zaman iyi bir dilde işlemiyor. Naim, bastırılmış, suskun, içine kapanık çocuk tasviri içerisinde. Bu çıkmazın genellikle bir değişim ya da farklılığın yaşanmasıyla çözümlenmesi beklenir. Burada bir gelişim bulunmadığı gibi haricinde hedeflenen bir farklılık bile yok. Naim’in acı bir şekilde üfürükçüye götürülmeden önce abisine “Yarın gitmek istemiyorum.” demesi ya da finale doğru dile geldiği sahneler bu kullanımın derinliğini kısıtlıyor. Baba karakterinin Ahmet’in annesinden kalan hoparlörde müzik dinlediğini görüp “Müzik için özel bir sebebin mi var? Bir şey mi kutluyorsun?” diye sorması. Karakterin zihniyetini ve bakışını belki bir şekilde yansıtıyor. Ancak sadece kötü davranış altında biçimlenmesi sayesinde metin içerisinde hızla dağılıyor.

Fikirlerin Aktarım Aşaması
DJ Ahmet, içerisinde iyi çekilmiş sahneler barındırıyor. Aya ile ilk karşılaşma, festival ve havai fişek sahnelerinin akılda kalıcılığı yüksek. Bu sahnelerde atmosferi, ikili arasındaki ilişkinin safhalarını doğrudan hissediyoruz. Fakat filmin bütününe baktığımızda, kağıda yazılırken iyi duran çoğu fikrin aynı oranda uygulanmadığına tanık oluyoruz. DJ Ahmet‘te ilginç bir şekilde çok farklı mekanlarda çekilen kısa kopuk sahnelerle karşılaşıyoruz. Filmin genelinde aşamalar, kısa ve yarıda kesilmiş sahneler gibi. Burada senaryo ve kurgu sorunları göze çarpıyor. Bu kısa sahnelerin geneli metin içerdiğinden birbirinden kopuk ve bağlamsız sahneler oluşmasına neden oluyor. İlk büyük kırılma ise konser sahnesinden sonra yaşanıyor. Sahnenin ardından metin, uzun bir süre yönünü bulmakta zorlanıyor. Ahmet’in ne yapacağı, Aya ile ilişkisi ve babasının baskılayıcı profili arasında belirgin yol çizilmiyor. Bir nevi sahnelerin bir öncesindeki gelişim aşamasından haber alamıyoruz genellikle.
Fikirlerin uygulanma eksikliğine geri döndüğümüzde, karakter yazımı sorunları yine kanıksanmayacak boyutta. Ana karakter haricindeki diğer karakterlerin duyguları onun kadar hissedilmiyor. Arif Yakup ilk oyunculuk denemesinde etkileyici ve doğal bir performans sunuyor. Ancak burada karakterlerin oyunculukları açısından bir eksiklikten söz etmiyoruz zaten. Bu duygu eksikliğinde tamamen işlenen konular üzerinden yaşanan bir uyumsuzluk söz konusu. Müziğe olan sevgi filmin ana etkeniyken müzikle ilgili çoğu sahne bunu bize aktaramıyor. Aya ve arkadaşlarının finale yakın olan dans sahnesine filmin senaryosunda biçtiği önem oldukça fazla. Bunu rahatlıkla görebiliyoruz. Unkovski bu sahneyi bir meydan okuma olarak ele alıyor. Ancak sahnenin bu anlama geldiğini sekans başladıktan sonra algılamamız yine bir diğer başlıca sorun. Yani film engellenen bir tutkunun meydan okunarak sergilenme aşamasına seyircisini taşıyamıyor. Üstelik sahnenin çekim niteliği için de iyi şeyler söylemek mümkün değil. Metin sahnelerden sonra geliyor gibi adeta. Kurgu yeniden sınıfta kalıyor.
Aynı doğrultuda bu sefer Ahmet’in Aya’nın evlenmesini engellemek için cami minaresinden müzik açtığı ve konuştuğu sekans da başlı başına bir meydan okuma. Tüm kültüre, köye ve linç edilmeye karşı belki de. Ancak bu fikrin uygulanma aşaması yine o kadar sorunlu ki sahne bittiğinde başladığı andan daha sönük hislerle izliyoruz olanları. Dolayısıyla biçilen önem perdeye aynı nitelikte yansımıyor. Babasının oğlunun linç edilmesini engelleyip, aniden bir “Çocuk aşık olmuş.” farkındalığı yaşaması. Ya da Ahmet’e hoparlör alıp kahvaltı hazırlayarak iyi davranmaya başlaması. Filmin karakter oluşumu, yazımı ve gelişimi aşamasındaki kısıtlı vizyonunun en görünür kısmı. Sürekli tekrar eden cami esprileri ise filmin üzerimize tekrarlayarak bocaladığı unsurlardan sadece birisi.
DJ Ahmet, yalnızca eğlenceli vakit geçirmek isteyen izleyici için bolca malzemeye sahip. Konumu, imkansız aşkı ve kültürel olarak ilgi çekiciliği bu malzemelerden birkaçı. Ancak kalanlara baktığımızda her şey, iyi paketlenmiş olsa da iki kurcalandığında hızla dağılan, tadı alınamayan bir atıştırmalık gibi. Dolayısıyla bu anlatının sinemasal bir etki yaratıp yaratmadığı sorusuna, Arif Yakup‘un oyunculuğu haricinde sahici bir yanıt vermek oldukça zor.
Ahmet Duvan‘ın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Youtube, X ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.



















Yorumlar