Ülkemizde 44. İstanbul Film Festivali’nde seyirciyle buluşan How to Make a Killing (Un Ours dans le Jura), Franck Dubosc’un yazıp yönettiği, aynı zamanda başrolünde yer aldığı çılgın bir kara komedi. Jura Dağları’nın karlı yollarında geçen bu hikaye, sıradan bir çiftin—Michel ve Cathy’nin—bir ayı, iki ceset ve 2 milyon euroluk bir servetle kesişen absürt serüvenini anlatıyor.
Coen Kardeşler’in Fargo’sundan ilham alan How to Make a Killing, Franck Dubosc, Laure Calamy ve Benoît Poelvoorde gibi mükemmel oyuncuların yanı sıra, zengin bir yan kadroyla da hayat buluyor. Mizah, gerilim ve insan doğasının zaaflarıyla örülü bu film, seyirciyi kahkahalarla dolu bir kaosa sürüklerken, senaryodaki bazı boşluklar ve reji aksaklıkları “mükemmeliyete” ulaşmasına engel oluyor.
Tesadüflerin Gölgesinde
How to Make a Killing, Michel’in (Franck Dubosc) karlı Jura yolunda önüne çıkan bir ayıya çarpmamak için sürdüğü arabanın kontrolünü kaybetmesiyle açılıyor. Daha sonra bu kez bir arabaya çarpan Michel, yanlışlıkla iki uyuşturucu satıcısını öldürüyor. Bu kaza, filmin absürt mizahını ateşleyen bir kıvılcım: arabanın bagajında bulunan 2 milyon euro, Michel ve Cathy’nin (Laure Calamy) hayatlarını bir anda değiştiriyor. Dubosc, tesadüflerin nasıl bir domino etkisi yarattığını harika biçimde gösterirken; bir anlık karar, çifti suç ve komedi dolu bir girdaba sürüklüyor. Bu başlangıç, filmin Fargo’yu anımsatan kaotik enerjisini kuruyor.
Cathy’nin polisiye romanlara olan merakı, çifti cesetleri saklama ve parayı tutma planına itiyor, ancak bu planlar beceriksizlikleriyle bir felakete dönüşüyor. Cesetleri “doğal yoldan” yok etme girişimleri, yanlışlıkla yeni ipuçları üretirken, çiftin dürüst doğaları suçlu kimlikleriyle komik bir çatışma yaratıyor. Film, bu beceriksizliği bir mizah kaynağı olarak kullanıyor, seyirciyi hem güldürüyor hem de çiftin çaresizliğine ortak ediyor. Örneğin, cesetleri taşırken yaşanan sakarlıklar, filmin en kahkaha dolu anlarından.
Ancak, hikayenin temposu ikinci yarıda biraz tökezliyor. İlk yarının enerjik kaosu, alt hikayelerin doğru biçimde eklenmemesiyle dağılıyor. Mesela paranın asıl sahiplerinin ortaya çıkması gibi unsurlar yeterli değil. Bu yüzden filmin ana temasını, yani açgözlülüğün ve ahlaki çöküşün sonuçlarını tam anlamıyla alamıyoruz. Seyirci, daha sıkı bir odak beklerken, hikaye bazen kendi absürtlüğünde kayboluyor.
Yine de, Dubosc’un senaryosu, insan doğasının zayıflıklarını yakalamakta başarılı. Michel ve Cathy’nin küçük yalanlarının nasıl dev bir karmaşaya dönüştüğünü izlemek, hem eğlenceli hem de düşündürücü. How to Make a Killing, tesadüflerin ve kötü kararların nasıl bir komedi ve trajedi yarattığını göstererek, seyirciyi Jura’nın soğuk yollarında unutulmaz bir yolculuğa çıkarıyor.
Kaosun ve Bilinçdışının Habercisi Olarak “Ayı”
Ayı, filmin açılışında Michel’in yoluna çıkarak kazaya neden olur ve hikayeyi başlatan kaotik zinciri ateşler. Sembolik olarak, ayı doğanın öngörülemez gücünü ve kontrol edilemeyen tesadüfleri temsil eder. Jura gibi sakin, düzenli bir bölgede “olmaması gereken” bir varlık olarak, kasabanın sahte huzurunu bozan bir dış kuvvet gibidir. Michel ve Cathy’nin hayatındaki monotonluğu paramparça eden bu kaza, ayının kaosu başlatan bir katalizör olduğunu gösterir. Sanki doğa, onların bastırılmış arzularını ve ahlaki sınırlarını sınamak için devreye girmiştir.
Ayı, Michel ve Cathy’nin bastırılmış dürtülerinin—özellikle açgözlülük ve suç işleme eğiliminin—sembolik bir yansımasıdır. Psikolojik açıdan, ayı genellikle içgüdüsel, vahşi ve kontrol edilemeyen yönleri temsil eder. Çiftin 2 milyon euroyu bulması ve bunu tutmaya karar vermesi, onların bilinçdışındaki arzuların yüzeye çıkmasını simgeler. Ayı, bu kararın habercisidir; onun ani ortaya çıkışı, çiftin içsel “vahşi” yanlarını uyandırır ve dürüst kimliklerinden sapmalarına yol açar.
Filmde kasaba sakinlerinin “Jura’da ayı olmaz” diyerek hayvanın varlığını inkar etmesi, ayıyı bir gerçeklik ve yanılsama metaforu haline getiriyor. Michel ve Cathy’nin kazayı ve parayı gizleme çabaları, kendi yalanlarını inşa etme süreciyle paraleldir. Ayı, bu yalanların gölgesinde duran çıplak gerçeği temsil eder. Çünkü ne kadar inkar edilirse edilsin, ortaya çıkacak bir hakikattir. Onun kısa görünümü, çiftin suçlarının nihayetinde kaçınılmaz olarak açığa çıkacağının bir ön uyarısı gibidir.
Ayı, aynı zamanda insanın doğaya karşı kırılganlığını ve doğanın insanoğlunun planlarını altüst etme gücünü de sembolize eder. Michel’in arabasıyla ayıya çarpmaktan kaçınması, trajikomik bir kazayla ve bir “suçluya” dönüşmesiyle sonuçlanır. How to Make a Killing, bu bağlamda ayıyı, insan hırsının ve açgözlülüğünün doğanın kaotik düzeniyle çarpıştığı bir nokta olarak konumlandırır. Jura’nın karlı, vahşi manzarası, ayının bu sembolik rolünü güçlendirir; doğa, insan zayıflıklarını acımasızca ortaya seren bir aynadır.
Açgözlülüğün Komik Kurbanları
Franck Dubosc, Michel rolünde, hayatın monotonluğuna batmış bir adamı canlandırıyor. Genelde neşeli rolleriyle bilinen Dubosc, burada kasvetli ve suçlulukla boğuşan bir tonda oynuyor. Michel’in “parayı tutmak mı, doğruyu yapmak mı?” doğrultusunda yaşadığı ahlaki ikilem Dubosc’un ince mimikleriyle hayat buluyor. Onun sıradanlığı, filmin absürt olaylarına ironik bir zemin sağlıyor ve seyirciyi ona bağlayan bir insanilik sunuyor.
Laure Calamy, Cathy olarak filmin dinamosu. Polisiye romanlardan fırlamış fikirleriyle çifti bu maceraya sürükleyen Cathy, hem kararlı hem de kaygılı bir ruh haliyle parlıyor. Calamy, bu çelişkili duyguları ustalıkla dengeleyerek Cathy’yi hem komik hem de dokunaklı kılıyor. Onun enerjisi, filmin mizahını ve duygusal ağırlığını taşıyan en büyük güç.
Michel ve Cathy’nin kimyası, filmin en büyük hazinesi. Michel’in isteksizliği ile Cathy’nin hevesi, birbirini tamamlayan bir dinamik yaratıyor; ceset saklama planlarındaki yanlış anlamalar, çiftin hem bağlılığını hem de çaresizliğini komik bir şekilde açığa vuruyor. Örneğin, bir alibi yaratma çabaları sırasında yaşanan absürt diyaloglar, Dubosc ve Calamy’nin komedi zamanlamalarının ne kadar kusursuz olduğunu gösteriyor. Bu sahneler, filmin kalbi gibi atıyor.
Benoît Poelvoorde ise yerel polis şefi Ronald rolünde, filmin kaosuna kendine özgü bir mizah katıyor. Poelvoorde, alaycı ama insani bir enerjiyle oynuyor; Ronald’ın ailesini ve kasabayı idare etme çabaları, hem komik hem de dokunaklı. Onun sahneleri, filmin polisiye tonunu hafifleten bir sıcaklık getiriyor. Özellikle, kasabanın kaosuna tepkisiz kalmaya çalışırken yaşadığı çaresizliği, seyirciyi kahkahalara boğuyor. Poelvoorde, her zamanki gibi, olduğu her sahnede dikkatleri üzerine çekmekte usta.
Reji Bazı Sahnelerde Tökezleyebiliyor
How to Make a Killing, Jura’nın karlı manzaralarını hem tehditkâr hem de büyüleyici bir şekilde yakalıyor. Görüntü yönetimi, dağların yalnızlığını ve kasabanın izole havasını vurgularken, dar iç mekanlar Michel ve Cathy’nin sıkışmışlık hissini seyirciye geçiriyor. Geniş dış çekimler ise absürt olaylara tezat bir sakinlik sunuyor, filmin Fargo’yu çağrıştıran estetiğini güçlendiriyor. Bu kontrast, hikayenin hem komik hem de rahatsız edici tonunu destekliyor.
Ne var ki, Franck Dubosc’un anlatımı, mizah ve karakter odaklı sahnelerde parlasa da, yönetmenliği aksiyon anlarında tökezliyor ve reji bazı sahnelerde eleştiriyi hak ediyor. Başlangıçtaki kaza sekansı gibi anlar, aceleye gelmiş veya televizyon filmi havasında hissettiriyor; daha özenli bir çekim, filmin sinematik iddiasını güçlendirebilirdi.
Bir diğer örnek olarak ise daha karmaşık sekanslarda, örneğin suçun izlerini örtme çabalarının kaotik anlarında, kamera hareketleri ve kurgu bazen hikayenin ritmini kesiyor. O anlarda daha dinamik bir ilerleyiş, çok daha makul olabilirdi. Bu da haliyle, ufak da olsa “özensizlik” yaratabiliyor. Yine de, Dubosc’un diyalog ağırlıklı sahnelerde, karakterlerin duygusal karmaşasını yakalamaktaki başarısı ve filmin genel yapısı, kusurlarını gölgede bırakıyor. Böylelikle How to Make a Killing, inanılmaz eğlenceli deneyim sunarak, festival izleyicilerini kolaylıkla yakalıyor.
Tesadüflerin Hayat Üzerindeki Gücü
How to Make a Killing, açgözlülüğün ve ahlaki çöküşün direkt olarak bir yansıması. Michel ve Cathy’nin 2 milyon euroyu tutma kararı, yalnızca finansal bir seçim değil; dürüstlüğün hayatı yaşama şeklinize en fazla ne kadar yarayacağını sorgulatan da bir durum. Film ise bu geçişi hem komik hem de trajik bir şekilde işliyor. Çiftin beceriksiz yalanları, insan doğasının zaaflarını açığa vuruyor. Dubosc, seyirciyi şu soruyla baş başa bırakıyor: Sıradan insanlar, doğru koşullarda ne kadar ileri gider?
Filmin bir diğer teması, tesadüflerin hayat üzerindeki gücü. Ayının yol açtığı kaza, bir dizi felaketi tetikliyor ve bu tesadüfler, karakterlerin kontrol edemediği bir kaos yaratıyor. Bu, Fargo’nun deterministik mizahını hatırlatırken, Jura’nın küçük kasaba dinamikleriyle yerel bir tat kazanıyor. Ancak film, bu temayı derinleştirmek yerine, yüzeydeki absürtlüğe daha fazla yaslanıyor.
Kasaba yaşamının ikiyüzlülüğü de filmde rahatlıkla görülüyor. Ronald’ın polis şefi olarak karşılaştığı çelişkiler—ailesini koruma, kasabayı yönetme ve suçla mücadele gibi—toplumun görünmez kurallarını sorgulatıyor. Ne var ki, bu sosyal eleştiri, senaryonun ikinci yarıdaki ufak tefek dağınıklığı yüzünden tam anlamıyla gelişemiyor. Özellikle kasabanın önyargıları veya suç şebekesi gibi unsurlar, daha fazla işlenebilirdi.
Her ne olursa olsun, How to Make a Killing, ahlaki bulanıklık ve tesadüflerin bir araya gelişini sunarken seyirciyi hem güldürüyor hem düşündürüyor. Film, bu temaları mükemmel bir şekilde çözmese de, insan doğasına dair keskin gözlemleriyle akılda kalıyor. Jura’nın soğuk yollarında geçen bu çılgın komedi, kusurlarıyla bile kendini fazlasıyla sevdiriyor.
Ferit Doğan‘ın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar