Mission: Impossible, 1966’da casus aksiyonu dizisi olarak başlamıştı. Bruce Geller‘ın dizilerinden sonra 1996’da De Palma tarafından ilk kez sinemaya uyarlanan seri, 2000‘de John Woo‘nun Mission: Impossible 2 filmiyle birlikte mitolojik bir spagetti ajan aksiyonu klasiği yaratmaya oynuyordu. Mission: Impossible 2, yıllar geçtikçe seride halen tazeliğine ulaşılamayan bir başyapıt!
John Woo‘nun mitolojik ve stilize dünyasının wuxia eylemleriyle dikkat çekici haline hakimiz. 1980’lerde A Better Tomorrow (1985) ile başlattığı heroic bloodshed filmlerinin kaynağına ulaşan bir hassas düşüncenin sahibi olduğu muhakkak. Onun üzerinden ise bir ”Pekin Dansı” koreografisine imza attığı bilinir.
Woo, Face/Off‘da (1997) 90’ların furya teması “bellek” üzerinden bir çiftgezer başyapıtına imza atmıştı. Oradan sürüklendiği artistik patinajdan da Mission: Impossible 2‘de kesinlikle ayrılmıyor. Yan yolda bir ajan devam filmi klasiğine zıplarken bundan da keyif alıyor.
1. Hong Kong Yeni Dalgası’nın Öncüsü
Karakterlerin Bellophoron’un efsanesine göre ölüp yeniden doğduğuna tanıklık etmek aslında sınırsızlık göstergesidir. Bu durum da stilize aksiyon koreografileri arasında bizim bir oraya bir oraya savrulmamıza olanak sağlar. Bu karşı çıkılamaz yaşam biçimine adapte olmak için yüksek sanat tutkunu olmak şarttır. Woo, Mission: Impossible 2 ile bunu aşkla becermiştir.
Hans Zimmer‘ın Uzakdoğulu efsane besteci Lowel Lo‘nun yerine geçen senfonisi, aslında bu yıkım döküm hallerini fazlasıyla metaforik hale getirir. Dövüş banyosunun içinden dökülenlerin yaşattığı tat ise nefes kesicidir ve doruk noktasına ulaşıp adeta baş döndürür. Woo‘nun balesi stilize ve ikonik, evrensel ve kişiseldir; wuxia dokunuşuyla ise başka ufuklara açılır.
Spagetti auteur‘ün yönlendirmesiyle King Hu kaynağına aslında ‘gun-fu’ üzerinden bir dönüştürücülük gelmiştir. Woo, Tsui Hark, Ann Hui, Johnie To akımda ilk kuşağın düşüncesini belli etmişti. 1. Hong Kong Yeni Dalgası, tarihi dövüş filmlerindeki kılıcın devre dışı kalıp modern araçlarla üretilen bir yapıya açılmadır. Bu da bir müzik-kurgu-sinematografi birlikteliğiyle gangsterlik dünyasının stilize dışavurumlarını klasiğe dönüştürmüştür. Kar-Wai ile aynı akımda kalmak, seriye değerli bir romantizm getirmişti.
Şiddeti Valse Dönüştüren Spagetti Aksiyon Filmi
Woo‘nun devam filmlerinde getirdiği eylem planı, çığır açıcı bir dünyaya açılma anlamına gelmişti. Mission: Impossible 2‘de ise fazlasıyla şiddetin valse dönüştüğünü görmüştük. Mission: Impossible 2, tam da bu sebeple spagetti aksiyon filmlerinin başyapıtlarından biri. Yönetmenin bir daha bu seviyeye ulaşıp ulaşmadığı ise kesinlikle tartışılır.
Ancak baştan sona kuş imgelerinden oyuncuların koreografilerine uzanan titizlikle göz kamaştıran bir plan var. Bellerophon’un iyileşmesine dair bir mitolojik dünya da buna ekleme yapıyor. Dougray Scott ile Thandie Newton‘ın duygusal buluşması aslında bu dünyanın en değerli parçası.
Woo‘nun plastik evren planlamasındaki cesaret ve serbestliğe 2000 yılı çok yakışmıştı. O zamandan bu yana da seride böyle bir klasiğe imza atılmadı. Kendini tekrar eden bir düşünce yapısının üzerinden ilerlendi. 1996’da De Palma‘nın klasik aksiyon filmi girişimi değerliydi.
Nostaljik Tat Damaklarda Kaldı
2000’de ise casusluk filmleri üzerinden yapılanlar değerine değer katıyor. Bourne serisiyle rekabete girebilecek düzeydeydi her şey. Cruise‘un sürüklendiği arafa girişi ise halen etkiliyor.
Hepsi, wuxia‘dan chanbara‘ya, chanbara‘dan heroic bloodshed‘e uzanan zeki bir planlamanın parçası. To‘nun büyülü eliyle başlayan spagetti aksiyon-gangster filmlerinin yansıdıkları ikonik. Woo‘nun yaptığı iki Red Cliff filmi ve The Killer yeniden çevrimindeki vasat pespayeliğin ise ne kadar kalıcı olduğu tartışılırken, Mission: Impossible 2 ile olan nostaljik bağlantılar daha da değerli hale geliyor.
Kerem Akça‘nın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar