İnsan olmanın en temel özelliklerinden biri, duygu ve hislerimizi özgürce yaşayabilmemizdir. Ancak modern hayatın getirdiği hız ve koşullar bizi bu doğallıktan uzaklaştırarak her adımda orijinal benliğimizi gölgede bırakıp yeni bir kimlik yaratmaya zorluyor. Özellikle bu dönüşümün, iş yeri politikalarının bir parçası haline geldiğini ve zorunlu tutulduğunuzu hayal edin. İşte Severance tam da bu noktada devreye giriyor.
Dan Erickson tarafından yaratılan ve Ben Stiller’ın yapımcılığını üstlendiği Severance, yalnızca bir bilimkurgu yapımı olarak karşımıza çıkmıyor. Aynı zamanda modern çalışma kültürüne, bireysel kimliğe ve kişisel özgürlüğe daha derinden bir bakış açısı sunan inanılmaz bir dizi haline geliyor. 2022 yılında ilk sezonuyla birlikte Apple TV+’da yayınlanan dizi, izleyici karşısındaki yerini tematik derinliği ve görsel estetiğindeki başarısıyla zirveye taşımıştı.
Başrollerinde Adam Scott, Britt Lower, Patricia Arquette, John Turturro, Christopher Walken ve Dicken Lachman gibi usta isimlerin yer aldığı Severance, oyunculuk performanslarındaki başarısıyla da büyük beğeni topladı. Dizinin birinci sezonundaki başarısının ardından bizi tekrar koltuklarımıza kilitleyecek yeni sezonunu heyecanla beklerken birinci sezonda ele alınan temel konulara ve yaşananlara geniş bir çerçeveden hep birlikte göz atalım.
Kurumsal İktidarın Başarısı
Severance, Lumon Industries adında gizemli bir şirkette çalışan bir grup insanın başından geçen hikâyelere değinmekle kalmayıp gerçekte oluşmuş modern kapitalist sistemin, birey üzerindeki etkisini de çarpıcı bir şekilde yansıtıyor. Şirketin geliştirdiği ve dizinin isminin de nereden geldiğini gösteren “Severance” prosedürü çalışanların iş ve özel yaşamını birbirinden ayırarak, işyerindeki innie (iş kimlikleri) ve outie (özel hayat kimlikleri) versiyonlarını birbirinden bağımsız hale getiriyor.
Lumon Şirketi, çalışanlarının davranışlarını ve düşüncelerini kontrol etmekle beraber kişinin bireysel özgürlüklerini de tamamen bastırıyor ve bu da şirket yöneticilerinin çalışanlarına aslında ne yaptıklarına dair hiçbir fikre sahip olmayan köleleştirilmiş bir insan topluluğunun oluşumuna sebebiyet veriyor. Tüm sezon boyunca şirketin çalışanlarına uyguladığı katı kurallar, prosedürler ve cezalandırma sistemleri modern iş yerlerindeki disiplin politikalarının abartılı bir şekilde yansıtılmasından oluşuyor ve izleyicileri tüm sezon boyunca rahatsız edici bir duygu içerisinde bırakıyor.
Şirket’in kurucusu Kier Eagon, bir kurtarıcı ve tanrı figürü olarak yüceltilmekte ve bu durum, kurumsal sistemin çalışanlarını nasıl manipüle edebileceğine dair bir tür din yaratma eğilimine dikkat çekmektedir. Şirketin başka bir bölümü olan Süreklilik Kanadı’nda sergilenen görkemli eserler ve seremoniler kapitalist sistemin liderlerini putlaştırma alışkanlığının da başka bir örneği olarak karşımıza çıkıyor.
Ben Kimim Sorusu
Dizinin en çarpıcı temaları açık ara bireyin kimlik arayışı ve özgür iradesinden oluşmakta. Lumon Şirketi’ne ayak basan her çalışanın farklı birer kimliğe dönüşüyor olması ve iş yerinden çıktıktan sonra da yaptıklarına dair hiçbir şey hatırlamamaları, iş ve özel hayatları arasında kesin bir sınır koyan modern kültürün çarpıcı bir alegorisi olarak gözler önüne seriliyor. Severance‘ın ilerleyen bölümlerinde karakterlerin bu baskıcı sistemden kurtulma çabaları, insanın doğasında bulunan kendi özgürlük arayışını ve direnme gücünü gözler önüne seriyor.
İlk bölümde de gördüğümüz gibi Helly, Lumon Şirketi’nde işe yeni başlayan bir çalışandır. Ancak diğer çalışanlardan farklı olarak innie kimliği hiçbir zaman bu durumu kabullenemez. Bu sebeple Helly’nin şirket içerisinde verdiği kararları desteklemediğini öğrenmesi outie versiyonunun en büyük problemi haline gelir. Helly’nin kaçış planları, özgürlüğün en temel insan hakkı olduğunu bizlere bir kez daha hatırlatırken; onun boyun eğmeyen yapısı ve her türlü riski göze alacak cesareti, bizi kendisine hayran bırakır. Ancak bu karakterin asıl kırılma noktası şirkette gözlemlediği bariz baskıcı politikanın bir parçası olmak istemediğinde başlıyor. Onun direnişi yalnızca kendisi için değil aynı zamanda diğer innie karakterler için de bir umut kaynağı oluyor.
Mark, karısını kaybetmenin verdiği acıyla başa çıkamamasından ötürü Lumon’a gönüllü olarak katılan bir karakterdir. Her ne kadar öz iradesi ile bu şirkette çalışmayı seçmiş olsa da şirketteki Mark bunu bir türlü anlamlandıramaz ve en yakın arkadaşı Petey’nin aniden şirketten ayrılması sonucunda tüm olaylar tetiklenir. İlk zamanlarda şirketin bir parçası olarak gözüken Mark, zamanla şirketin karanlık sırlarını keşfeder. Karısı Gemma’nın aslında ölmediğini, şirketin kontrolden çıkmış bir deneyinde habersiz bir şekilde çalıştırıldığını öğrenmesi, onun direnişe katılmasındaki en büyük motivasyon kaynağı olur.
Dylan işyerinde kurallara bağlı ve sistemle uyumlu bir çalışan olarak görülse de ailesiyle ilgili sırlar öğrendiğinde tamamen değişir. Bir çocuğu olduğunu öğrenmek Dylan’ı derinden sarsar. Çocuğu için bir şeyler yapma arzusu onu direnişin en güçlülerinden biri olmasını sağlayarak özellikle sezon finali sahnesinde, şirketin kontrol odasına girerek kendi hayatını iş arkadaşları için riske atması onun ne kadar fedakâr ve özgürlüğüne bağımlı olduğunu gösterir.
Son ana karakterimiz Irving ise şirketin en eski çalışanı olmakla beraber düzenin en sıkı savunucusu gibi gözükmektedir. Irving’in sanat yoluyla kendini ifade etmesi ve gördüğü halüsinasyonlar, onun bastırılmış kimliğinin başka bir dışavurum şeklidir. Özellikle evinde siyah boya ile sürekli yaptığı kapı resimleri bilinçaltına bırakılan izlerin yansımasıdır. Şirketin diğer departmanlarındaki ve çalışanların durumunu öğrendikçe şirketin insani değerleri hiçe saydığını net bir şekilde kavrar. Özellikle de Burt ile kurduğu yakınlıktan sonra sırf daha fazla tehdit oluşturmaması adına Burt karakterinin emeklilik bahanesi ile şirketten uzaklaştırılması onu en derinden tetikleyen şey olur.
Çalışma Kültürü ve Teknoloji
Dizinin her bölümünde çalışma ortamında bireylerin baş başa bırakıldıkları psikolojik baskılara değinilmektedir. Şirketin iç mimarisindeki steril ve soğuk atmosfer sadece çalışanları değil izleyicileri de rahatsız olacağı bir psikolojik duruma sokmaktadır. Çalışanların çalışma şeklindeki başarılardan elde ettiği bir ödül sisteminde, zorla dans ettirildikleri veya şekerle ödüllendirildiği sahneler bireylerin basit zevklerle nasıl manipüle edildiğinin de bir işareti. Şirketin yaptığı ve diziyi izlerken beni en derinden etkileyen şey, Burt ve Irving arasındaki romantik yakınlaşmanın, insanın baskı dolu ortamlarda bile insani duygularını kaybetmeyeceğini ve bastırılamayacağını göstermesiydi.
Şirkette kullanılan Severance teknolojisi, bilinç ve anıların ayrılmasını mümkün kılmaktadır. Bu yalnızca bir bilimkurgu ögesi olarak değil aynı zamanda bireyin bilinç ve hafıza üzerine düşünmesine yol açan bir araç olarak da işlev görmektedir. Lumon’dan kaçmayı başaran eski bir çalışan olan Petey, anılarının birleştirilmesi sonrası “Entegrasyon Hastalığı” adı verilen bir problemle karşılaşıyor. Bu problem, bireyin geçmişinde izole edildiği anılarıyla normal anda yaşadığı gerçekliğin birbirine karışmasından oluşan psikolojik bir rahatsızlık. Daha sonrasında da bu karakterimizin bu yüzden öldüğünü görüyoruz ki bu, şirketten kaçmayı deneyen diğer çalışanlar için olası tehlikeyi bir kez daha vurguluyor.
Severance’ın soğuk, steril ve minimalist görsel yapısı hikâyenin atmosferini güçlendiren diğer unsurlardan biri. Dizinin renk paleti, işyerinin baskıcı durumu ve insandan arındırılmış doğasını yansıtırken, dış dünyadaki sahneler daha sıcak tonlarda bireyin insani yönünü vurguluyor. Dizi bilinmezliklerle dolu anlatım tarzıyla izleyiciyi sürekli olarak düşünmeye sevk ediyor. Ancak dizinin başlarındaki yavaş tempo, bazı izleyiciler için ilk bölümlere bağlanmayı zorlaştıran bir etken olabilir.
Apple TV+’ın ödüllü dizisi Severance, yalnızca bir dizi olmanın ötesine geçerek modern çalışma hayatına eleştirel bir bakış sunuyor. Severance‘ın ilk sezonu; insan psikolojisi, özgür irade, kapitalist sistemin insan üzerindeki etkileri ve bilinç kavramları üzerine düşündüren temalarıyla dikkat çekiyor. Severance, bölümler boyunca yanıtlanmayan soruları ve ikinci sezona bıraktığı gizemleriyle bazı izleyicileri tatmin etmeyebilir fakat yaratıcı yapısı, güçlü temaları ve etkileyici atmosferiyle kesinlikle izlenmesi gereken bir yapım. Apple TV+’ın çok sevilen dizisi Severance, uzun zamandır beklenen 2. sezonuyla 17 Ocak 2025’te geri dönecek.
Nil Su Çakmak’ın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.
İş hayatının hırslı dünyasını yansıtan bu diziyi çok merak ettim, yazıyla beraber çok dikkatimi çekti.