Brad Ingelsby, Emmy ödüllü Mare of Easttown’un ardından yine Pennsylvania’nın işçi sınıfı banliyölerine dönüyor ve HBO orijinal dizisi Task ile karşımıza çıkıyor. Yedi bölümden oluşan ve eylül ayında HBO Max’te yayınlanacak dizi, haftalık ortalama birer saatlik bölüm kurgularıyla izleyiciyi Philadelphia’nın karanlık sokaklarına geri çağırıyor. Ingelsby‘nin kendi memleketi Delaware County’den beslenen hikâyesiyle, bir kez daha bu coğrafyanın karanlık atmosferine ve karakter odaklı anlatısına tanıklık ediyoruz.
İlk bakışta Task, klasik bir suç gerilimi gibi görünüyor. Ancak Ingelsby, hikâyeyi yalnızca bir “soygun ve yakalama” çerçevesine hapsetmek yerine aile bağları, inanç krizleri ve ahlaki ikilemler üzerine daha derin bir katman inşa ediyor. Bir yanda eski bir rahipten FBI ajanına dönüşen Tom Brandis (Mark Ruffalo), diğer yanda çöpçülükten hırsızlığa sürüklenen Robbie Prendergrast (Tom Pelphrey). İki farklı yol, aynı noktada kaçınılmaz bir çarpışmaya doğru ilerliyor. Ingelsby’nin sözleriyle;
Mare of Easttown bir “katil kim?” hikâyesiydi, Task ise bir çarpışma rotası.
Ümitsiz Sürüklenişler
Task, Dark Hearts adlı motosiklet çetesinden uyuşturucu ve para çalan Robbie ve iş arkadaşı Cliff Broward’ın (Raúl Castillo) beklenmedik şekilde sonuçlanan soygunlarıyla açılıyor. Bu olay, bir FBI ekibinin (task force) kurulmasına ve kişisel trajedilerle dağılmış olan Tom Brandis’in istemeden bu ekibin başına geçmesine yol açıyor.
Tom, eşini kaybetmenin ağırlığı altında ezilmiş, ayakta kalabilmek için zaman zaman alkole sığınan bir baba figürü olarak resmediliyor. Bir dönem FBI adına gençlere kariyer broşürü dağıtırken gördüğümüz Tom’un bir anda ağır bir görevin başına getirilmesi, karakterin kırılganlığını daha da görünür kılıyor. Ruffalo’nun fiziksel dönüşümle desteklediği performansı, hem bu yıkılmışlığı hem de yeniden ayağa kalkma çabasını güçlü bir şekilde izleyiciye hissettiriyor. Özellikle Poor Things ve Mickey 17’deki tiplemelerinden sonra Mark Ruffalo, bu sefer yaşını ve getirdiği yorgunluğu daha belirgin hissettiren bir rol ile dizinin gerçekçiliğine katkı sağlıyor.
Robbie Prendergrast ise hikâyenin diğer ucunda. Karısı tarafından terk edilişi ve kardeşi Billy’nin ölümüyle hayatı sarsılan Robbie, adalet arayışı ile ailesine bakma mücadelesi arasında gidip geliyor. Onun yanındaki yeğeni Maeve (Emilia Jones) ise genç yaşta sorumluluk almak zorunda kalmış, amcasının çocuklarını büyütmek için kendi hayatını adeta askıya almış durumda. Bu durum, hikâyeye yalnızca dramatik değil, aynı zamanda sorumlulukların erken yaşta omuzlara yüklenmesi anlatısını da katıyor. Robbie’nin motivasyonu ilk bakışta intikam gibi dursa da, aslında ailesini ayakta tutma arzusu izleyiciyi karakterle empati kurmaya itiyor. Bölümler içerisinde zaman zaman gördüğümüz “iyi aile babası” hareketleri de bunu güçlendiriyor.
Pelphrey’in performansı da burada öne çıkıyor. Ozark’tan hatırladığımız oyuncu, Robbie’ye hem kırılgan hem de tehlikeli bir enerji katıyor. Kardeşinin ölümü sonrası yaşadığı boşluğu, çeteye karşı olan öfkesini ve çocukları için verdiği mücadeleyi aynı anda hissettirebilmesi, karakteri dizinin en güçlü damarlarından biri yapıyor. Karakterin konumu ve senaryo gereği, dizinin ne kadar doğru bir oyuncu kadrosunun olduğunu adeta tek başına kanıtlıyor.
Kusurlu Bir Aile
Task’ın belki de en tartışmalı tarafı, oluşturulan FBI ekibi ve ekiptekilerin senaryo üzerindeki rolleri. Bir araya gelen isimler, aslında tam anlamıyla “dağınık bir aile” görüntüsü veriyor. Uyum sağlayamayan eyalet devriye memuru Lizzie (Alison Oliver), özgüvenli ama birtakım gizemli davranışları olan dedektif Anthony Grasso (Fabien Frankel) ve geçmişiyle boğuşan kapalı kutu ajan Aleah (Thuso Mbedu), Tom’un liderliğinde ortak bir amaç için buluşuyor.
Farklı deneyimlerden gelen bu ekibin, zamanla hem kendi iç çatışmalarıyla hem de dışarıdaki tehditlerle sınanması, dizinin dramatik yönünü destelemek amacıyla planlanmış. Ancak bu “kusurlu takım” dinamiği, sezonun ilerleyen bölümlerinde bazı noktalarda senaryonun adeta ayağına dolanıyor. Ekibin dağınıklığı ve bazı karakterlerin yüzeysel işlenmesi, dizinin dramatik ağırlığını zayıflatması dışında ana olay örgüsünden izleyiciyi aniden kopartan ve çok eleştiri alabilecek taraflara sahip. Şahsen ben bazı geçişler sırasında ana kurgudan epey bir uzaklaştım. Eleştirel açıdan bakıldığında, Ingelsby’nin en büyük riski burada aldığı ama altından kalkamadığı söylenebilir. Tam da bu sebepten ötürü, dizinin ilk tanıtımlarından itibaren oluşturulan “Yeni True Detective mi geliyor?” söylentilerinin altı iyice boş çıkıyor. Ortada bence True Detective kalitesine yaklaşabilen bir yapım mevcut değil.
Yine de bu ekip, Tom Brandis için ikinci bir aile işlevi görüyor. Eşini kaybetmiş, kızıyla bağı kopma noktasına gelmiş bir baba için, görev gücü hem bir sığınak hem de yeniden “baba” rolüne tutunabileceği bir alan yaratıyor. Bu yönüyle dizi, yalnızca suç örgütlerine karşı verilen mücadeleyi değil, kaybolan otorite ve aidiyet duygusuna da öne çıkıyor.
Çetenin Çekirdekleri
Dark Hearts çetesi, Ingelsby’nin yalnızca tek boyutlu kötü adamlar yaratmak istemediğini kanıtlıyor. Lider Perry (Jamie McShane) ve dengesiz çırağı Jayson (Sam Keeley) arasındaki baba-oğul dinamiği, çeteyi de farklı türden bir aile haline dönüştürüyor. İzleyici, suç örgütünün yalnızca tehdit unsuru olmadığını, aynı zamanda kendi iç çelişkileri ve bağlarıyla da yaşayan bir yapı olduğunu görüyor. Bölümleri üst üste izleme şansına sahip olduğumdan da olabilir; ama dizide o kadar çok karakter ile tanışıp birbirlerine fiziksel olarak da benzeyen tipler görüyoruz ki, bir noktada kafam gerçekten karıştı. Muhtemelen karakterler, normal haftalık seyirde izleyici açısından daha oturaklı olacağından bu durum umarım başkaları tarafından yaşanmaz.
Ingelsby’nin Delaware County’de büyürken tanık olduğu motosiklet çetelerinden ilham alarak yazdığı bu ekip, dizinin en ilginç yönlerinden biri. Perry ile Jayson arasındaki gerilimin FBI ve Robbie’nin hikâyesiyle paralel ilerlemesi, diziyi yalnızca suç gerilimi kalıplarına sıkıştırmıyor; aynı zamanda aile bağlarının her yerde, en karanlık yapılarda bile belirleyici olduğunu gösteriyor. Bu paralellik bir noktada mükemmel bir şekilde iç içe geçse de, senaryo sezonun en önemli noktalarında oldukça çuvallıyor. Maalesef birçok beklentimin bir bölümde hızlıca söndüğünü söyleyebilirim.
Prodüksiyon tasarımında Keith Cunningham (Mare of Easttown ile Emmy kazanmış) ve kostüm tasarımında Meghan Kasperlik’in (Emmy adayı) imzası var. Philadelphia’nın kasvetli ve soğuk banliyö manzaraları, dar sokakları ve yıpranmış evleri, hikâyeyi gerçekçi bir atmosferle destekliyor. Ingelsby’nin anlatısı yalnızca diyaloglarla değil, mekânların diliyle de güçleniyor. Seyirciyi hikâyeye bağlayan şey, aslında bu yerlerin dokusu. İzlerken kokusunu alabileceğiniz kadar somut bir dünya yaratılmış. Dizinin temposu ve görsel gözü, anlatıyı güçlendirecek şekilde aynı Mare of Easttown’da olduğu gibi bir bütün içerisinde başarıyla çalışıyor.
Çarpışma Rotası
Sonuç olarak Task, yüzeyde yüksek tempolu bir aksiyon gerilimi sunsa da özünde parçalanmış aileler, inanç krizleri ve ahlaki ikilemlerle örülü bir drama dönüşüyor. Ingelsby, bir kez daha izleyiciyi “iyi-kötü” çizgisini sorgulamaya itiyor ve şu gerçeği hatırlatıyor: Herkesin bir ailesi, korumaya çalıştığı bir şeyi var ve günün sonunda hepimiz insanız.
Mark Ruffalo’nun yorgun ama dirençli performansı, Pelphrey’in içten enerjisi ve yan karakterlerin yarattığı çatışmalar, diziyi yalnızca bir suç hikâyesi olmaktan çıkarıp karakter odaklı güçlü bir anlatıya dönüştürüyor. Aksiyon sahneleri ve kurulan ekip dinamiğinin senaryoya verdiği zararlar ise diziyi potansiyelinin altına sürükleyen yegane unsurlar oluyor.
Eğer Mare of Easttown’un kasvetli atmosferini sevdiyseniz, Task o dünyanın daha yüksek tempolu ve kişisel bir yankısı gibi hissettiriyor. Ancak burada gerilimin gölgesinde çok daha insani ve kırılgan bir mücadele var. İşte bu yüzden Task, yalnızca bir suç dizisi değil, aynı zamanda aile kavramının en sert sınavlarını sorgulatan bir dram olarak hafızalara kazınıyor.
Mert Özenir‘in diğer yazılarına bakmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar