Richard Osman‘ın aynı isimli romanından uyarlanan The Thursday Murder Club, Netflix kataloğundaki yerini aldı. Filmin yönetmenliğini Harry Potter and the Philosopher’s Stone ve Home Alone filmlerinden tanıdığımız Chris Columbus üstleniyor. Yapımcıları arasında Spielberg‘ün de yer aldığı bu gizem-suç türündeki filmin keyifli oyuncu kadrosu ise senaryosuyla tatlı bir harmoni içinde. Helen Mirren, Pierce Brosnan, Celia Imrie ve Ben Kingsley‘nin boy gösterdiği başrollerin yanı sıra yan rollerde de heyecanlandıran isimlerle karşılaşıyoruz. Tom Ellis, David Tennant ve en son Mickey 17‘de izlemiş olduğumuz Naomi Ackie, kuşkusuz bu heyecanın büyük bir kısmını üstleniyor.
The Thursday Murder Club, hikayesine muzip bir cinayet araştırmaları kulübünü tanıtmakla başlıyor. Elizabeth, Ron ve İbrahim, yaşadıkları huzurevinde artık aralarında olmayan arkadaşlarına duydukları saygı ve yaptıkları işin tutkusu ile kurmuş oldukları, kitaba ve diziye de adını veren, The Thursday Murders Club’ın üyeleri olarak karşımıza çıkıyor. Bu huzurevine yeni taşınan Joyce ile kulüp üyelerinin beklenmedik tanışması ise aslında uzun zamandır var olan bir boşluğu doldurmalarını sağlıyor. Eski hemşire olan Joyce, her perşembe toplanıp cinayet vakaları üzerine çalışan kulübün medikal bilgi eksikliğini gidererek aralarına tutkulu bir üye olarak katılıyor.
Yaşlı, zengin ve huzurevinde sıkılmak yerine kendine macera arayan üyelerimizin adrenalin isteğini tatmin edecek bir olayın cereyan etmesiyle film, bir suç yumağına dönüşüyor. Kulüp üyelerinin de kişisel bir meselesi olan, yakından tanıdıkları bir kişinin ani ve anonim ölümü üzerine kendilerini gerçek bir gizem bulmacası içinde buluyorlar. Bu noktadan sonra asıl hikayesine başlayan film, sahip olduğu diğer güçlü yanlarıyla birlikte eğlenceli ve muzip bir deneyim sunuyor.
Sakin Sularda Saklı Cinayet
The Thursday Murder Club, her şeyden önce kesinlikle sevenine hizmet eden bir film. Yeni girmiş olduğumuz sonbahar aylarının vazgeçilmezi olan suç, gizem, kriminal araştırma içeriklerinin eksiksiz ama pek de bir farkı olmayan, ortalama üstü yapımlarından biri. İzlerken kafanızı yormayacak ama sonunu da merak ettiren “Kim yaptı?” (Whodunit) içeriklerinin klişe bir örneği. Oyuncu kadrosu ve sahip olduğu konforlu, göz doyuran atmosferiyle izlerken tatlı izler bırakmasının yanı sıra, bu türü seven izleyicileri mutsuz göndermeyecek bir Netflix içeriği. Her şeyiyle kendini belli eden film, bir bakıma izleyicisini de kendi seçiyor. Buna karşın, sahip olduğu zamanı bazı noktalarda verimli kullanamayışı ve kendi akışına set vurmasıyla aynı tempoyu ne yazık ki film süresince koruyamıyor. Türün en önemli unsurlarından biri olan tempo, The Thursday Murder Club‘ta maalesef müthiş bir tatmin sunmuyor. Yarattığı gizem unsurunun yeterince merak uyandırmaması ise filmin en talihsiz yanı.
The Thursday Murder Club, Netflix‘in “tüket ve unut” hissi veren, izledikten sonra muhtemelen hiçbir hisle anımsanmayacak olan filmlerinden biri. Seyir anında net bir keyifsizlik yaşatmıyor, hatta beklentinize göre iyi bir hisle ayrılma ihtimali yaratıyor olsa da bundan daha ötesi olamıyor. Filmin en iyi yanı oyuncu seçimleri. Tanıdığımız sempatik simaların yanı sıra alışılagelmişin dışındaki yaşlı ve hınzır tiplemelerin yüzde bir gülümseme bıraktığı aşikar.
Orijinal metni okuyanların beklentisini genel olarak karşılamış olsa da, birçok kısmın eksiltilmiş ve yeni sahnelerin eklenmiş olması tatmini azaltmış gibi görünüyor. Bir filme göre zamanını ele alış şeklini de hesaba katacak olursak, belki de bir mini dizi formatında olması daha yerinde bir karar olurdu. Yaşadığı tempo sorunları, hikayenin can alıcı noktaları teğet geçmesi veya eksiltmesi gibi durumlar da böylece ortadan kalkabilirdi. Bu, ne yazık ki yönetmen Chris Columbus‘un izlemesi müthiş keyifli filmlerinden biri değil. Oysa kendisinin bu konuda ne denli başarılı olduğu, sadece Home Alone‘dan dahi anlaşılabilir.
Konfor Alanı Sevenlere
The Thursday Murder Club, türünün iyi örneklerinden olan Knives Out kadar başarılı olamasa da, Man on the Inside ya da Murder on the Orient Express gibi içerikleri sevenlerin keyif alabileceği bir seyir deneyimi. Ayrıca Agatha Christie ve Jo Nesbo gibi yazarları sevenler için yine hafif bir izleme deneyimi olarak doğru adres olabilir.
Neşeli tiplemeler altında şüphe tohumları serpiştirilmiş bir suç hikayesi izlemek istiyorsanız beklentinizi çok yüksek tutmadan bir göz atabilirsiniz. Fakat izlediğiniz şeyde bir his arayanlardansanız ve zamanınızın boşa gitmesinden hoşlanmıyorsanız, The Thursday Murder Club muhtemelen sizin için doğru adres olmayacaktır.
Şevval Sara‘nın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Youtube, X ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar