David Lynch‘in Wild at Heart filmi, sinema dünyasının en karmaşık ve provokatif filmlerinden biri olarak, ilk gösterildiği 1990 yılından bu yana tartışmaların odağında olmayı sürdürmüş enteresan bir yapım olarak akıllarda kalır. Cannes’daki ilk gösteriminde yuhalamalarla karşılaşan Vahşi Duygular yani Wild at Heart, Altın Palmiye’yi kazanarak dönemin çatlak seslerini bir nebze susturmayı başarsa da herkes için uygun olmadığını söyleyebiliriz.
Lynch‘in kendine has anlatım biçiminin yanı sıra, sinema tarihinin belirli noktalarına göndermeleri ve yer yer günümüzde cringe diyebileceğimiz sahneleriyle seyircisini daima zorlayan cesur bir dil kurmayı başarmıştır. Wild at Heart, sadece bir yol filmi değildir. Aynı zamanda aşk, özgürlük ve şiddet arasında gidip gelen insanlar için varoluşsal sorgulama desek yeridir. Öte yandan gençliğin coşkusunu, saçmalama özgürlüğünü, isyankar tavrını ve yeni şeyler denemekten kaçınmayan Lynchvari dokunuşlarıyla kendine has bir film olarak sinema tarihinde yerini alır.
Aşkın İsyanından Doğan Karşıtlıkların Uyumsuzluğu
Wild at Heart’ın ana karakterleri Lula (Laura Dern) ve Sailor (Nicolas Cage), hayatın ne kadar acımasız ve kaotik olduğunu bizlere anlatmaya çalışan, bu durumu doğal olarak kabul eden aykırı karakterlerdir. Travmaların içinde büyüyen bu karakterlerin umursamaz gibi görünen hayata bakış açıları, aslında gençliğin ateşinin tezahürü gibidir.
Karakterlerin aşkları, adeta bozuk bir toplumun her türlü kaosunu kucaklayan bir cesaretin sembolü gibidir. Fakat bu ilişki, geleneksel anlamda bir romantizmden uzak, her anı tehlikeli ve çürümüş bir dünyanın içinde var olmaya çalışan bir tutku şeklinde filmin içinde vuku bulur. Lynch’in karakterleri, yaşam enerjilerini bir yandan ayakta tutmaya çalışırken, bir yandan da hayatın amaçsızlığında kendilerine amaç bulmaya çalışırlar. Onları engellemeye çalışan aile bağları ve geçmişin yükü, karanlık bir masalın içinde karakterlerin topluma karşı tepkisi niteliğinde bir hesaplaşmaya dönüşmektedir.
Lynch‘in bu filmde sunmaya çalıştığı aşk, romantizmin çok ötesindedir. Filmlerdeki klişeleri bilinçli olarak kullanarak, kitsch bir kinaye olarak karşımızda belirir. Wild at Heart’taki aşk yansıması, bir arayıştan çok bir direniş olup, bir varoluş mücadelesine dönüşür. Lula ve Sailor, sadece kendi kimliklerini değil; aynı zamanda toplumsal yapının dayattığı sınırları da aşmaya çalışan, sürekli bir isyan halinde olan bireylerdir. Lynch, bu isyanı romantizmle iç içe geçirirken, karakterleri trajikomik bir özgürlüğün içinde bırakır.
Düş ve Gerçekliğin Arasında Sıkışıp Kalmak
Lynch’in sineması, izleyicisini yalnızca bir hikâyeye şartlandırmaz. Bir duygu patlamasının içinde konumlandırır. Wild at Heart’ta bu duygu çümbüşü, tam anlamıyla bir kaos içinde ilerlemeyi tercih eder. Bu yüzden de kimi zaman anlamsız, kimi zaman tanımlanamaz bir yansımasının içinde hapsolduğumuzu anlarız. Gerçek olamayacak kadar gerçeküstü olan bazı mizansenler ve saçma görünse de gerçekliğin birebir isyanı diyebileceğimiz sahneleri bu filmde iç içe bulabiliriz.
Filmin estetik yapısı, grotesk ve çarpıcı görsel anlatımlarla örülü bir rüya gibidir. Filmde kullanılan abartılı renk paletleri, özellikle kırmızı ve siyah tonları, hem duygusal anlamda hem de görsel olarak hikâyenin gerilimli yapısını vurgular. Lynch, bu görsel dil aracılığıyla, izleyiciyi rahatsız etmekle kalmaz, aynı zamanda onun duygusal sınırlarını da ortaya koyar.
Her sahne, bir diğerinin parçası gibidir. Ancak tamamlayıcı olmaktan öte, sürekli bir gerilimin içinde karakterlerin sürüklendiği tekinsizliğin için konforsuz alanda olmamızı ister. Lynch, imgelerle konuşmayı tercih eder. Buna istinaden her detay, izleyicinin kafasının içinde sorular sormasına neden olur. Wild at Heart, ne kadar farklı katmanları barındırsa da; her katman, aslında filmdeki tek bir temel sorunun peşindedir: Özgürlük, aşk ve aslında biz kimiz sorusunu sorar ve cevabını arar. Lynch‘in sineması da bu yüzden, bir anlamda kabuslarla bezenmiş, bir rüyanın yansıması gibidir.
Dönemin Sorunları ve Değişmeyen Arayışlar
Filmin ana teması, geride bırakılan travmalar ve bireysel özgürlük mücadelesi etrafında şekillenirken; Lynch aynı zamanda toplumun her geçen gün daha çok yıkıma uğrayan aile yapısına da göndermelerde bulunur. Nitekim yıllar önce çekilen bir film olmasına rağmen günümüzün bağımsız bireylerinin yansıması olarak da önümüze sunulur. Lynch’in insan ruhuna dair tespitleri ne kadar nokta atışı olsa da, yönetmen günümüzün teknoloji bağımlısı robot insan prototipini pek de öngörememiştir. Kendi döneminin sorunlarının peşinden gider. O dönemin popüler temaları olan “aşk”, “özgürlük” ve “kimlik arayışı” gibi evrensel temaları etrafında, karakterlerini yerleştirir. Wild at Heart, bu anlamda hem kişisel bir hikâye anlatırken, hem de bir kültürün çürümüş yönlerine ışık tutar.
Filmdeki Elvis şarkıları da isyankar gençliğin bir dışavurumu olarak karşımıza çıkar. Film klişeleri kullanmayı sevdiği ve her hareketinde bir gençlik filmi klasiğine göndermelerde bulunduğundan, bir anlamda Lynch’in geçmişine dair saygı duruşu da denilebilir. Hayatımdaki en büyük kabus, yaşlandığımı anladığım gündü sözü gibi, Lynch de gençliğin ateşi üzerinden başkaldırıyı anlatmayı tercih eder. Çünkü onun gençliğinin isyanı Elvis şarkılarından geçmişti.
Kaybolmuş Masumiyet
Lynch, Wild at Heart’ta aşkı saf bir duygu olarak sunmak yerine, onu daha derin ve çürük bir dünyanın içinde arar. Böylece aşkı, karanlık bir dünyadan kaçış simgesi olarak kullanmayı reddeder. Aşk tam tersi o dünyayla yüzleşmenin farklı bir biçimidir.
Lynch’in sinemasında sürekli olarak gördüğümüz bir tema vardır: Masumiyetin kayboluşu… Ancak bu filmde masumiyetin kayboluşu, sadece bireylerin içsel dünyalarındaki bir çöküş olarak resmedilmez. Daha çok toplumsal yapının genel bozuluşu sıradanlığında kendine yer bulur. Aşk, burada her şeyin bozulmuş olduğu bir düzenin içinde var olmaya çalışan son bir direniş gibidir.
Lynch’in filmindeki şiddet, romantizmle iç içe geçer. Aşk, bu kaos içinde pek çok defa darbeler alır ve zamana yenik düşer. Ancak Lynch bu kırılmaları bir araç olarak kullanmaz; hayatın akışı içindeki dalgalanmalar olarak yorumlar. İnsanlar ne kadar birisini sevse de içindeki hayvandan (id) bir türlü kurtulamadığını ve şiddetle içindeki boşluğu doldurduğunu vurgular. Filmde sıkça karşımıza çıkan trafik kazaları, hayatını oturtamamış ve dağılmış insan hayatları olarak yorumlanabilir. Kimsenin hayattaki yeri sonuçta sağlam değildir ve savrulmak kaçınılmazdır.
Wild at Heart, izleyicisini tam anlamıyla seçimleriyle rahatsız ederken, onu hem estetik hem de duygusal olarak etkileyen bir deneyime dönüştürür.
Her Filmin İçinde Bir “Oz” Vardır…
Sonuç olarak yine başa dönersek Wild at Heart sadece bir aşk hikâyesi değildir. Özgürlüğün, bireyselliğin ve toplumsal yapının çürümüşlüğünün birbirine bağlantı noktasıdır. Lynch’in yarattığı dünyada, her şey bir araya gelirken aynı zamanda birbirinden ayrı yerlerde bulunmaktadır. Seyirci her ne kadar her noktayı kafasında birleştirmeye çalışsa da bazı parçalar farklı yapbozun parçalarıdır gerçeği filmin ve Lynch sinemasının bir özelliğidir.
Bir aşk filmi gibi görünse de, aslında bir varoluş krizinin, bir bireyin kendi kimliğiyle yüzleşmesinin hikâyesidir. Bu kadar zaman boyunca hala akıllarda yer etmesinin temel nedeni, Lynch’in sinemasının sunduğu derinlik, görsel imgeler ve temaların evrenselliğidir.
Wild at Heart, sinemanın sadece görsel bir dil değil, aynı zamanda toplumsal, psikolojik ve duygusal bir yansıma olduğunu kanıtlayan bir filmdir. Her yolculuk filminin Oz Büyücüsü filmiyle bir bağlantısı vardır. Özellikle Hollywood’da büyüyen her çocuğun kafasında aynı imgeler belirir. Lynch de bu filmdeki iyi ve kötü cadı göndermeleriyle, hayatın içindeki iyi insanlar ve kötü insanlara temas eder. Lynch’in sineması ne kadar karmaşık görünürse görünsün, aslında basit şablonlar üzerinde ilerler. Stilize estetik tarzı, bilinçaltını hedef alan görsel seçimleri sayesinde yıllar sonra bile aklımızın bir noktasında izler bırakmayı başarır.
Haktan Kaan İçel’in, diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar