0

Suicide Squad, Amerika’daki kötü eleştirileri arkasına alarak soluğu ülkemizde aldı ve sonunda vizyona girdi. Suicide Squad’ın sadece fragmanı bile DC’nin 2015 yılının kazananı olmasına sebep olmuştu. Gelin görün ki filmin bu kadar iyi olmayacağını -şahsen- tahmin ediyordum. Fakat bu denli vasat olabileceğini de düşünmemiştim. Sinemadan ayrıldığımda aklımda kalanlar sadece eksi yönleriydi. Artılarını ararken eksileri arasında boğuldum. En özet haliyle filmi yorumlarsam: Suicide Squad, DC evrenine hiç yakışmayan; bu evrene fazla abartılı bir film.

Supermen ölmüş, derin devlet düşüncelere dalmıştır. Ya bir sonraki gelecek Supermen iyi niyetli biri olmazsa? Giriş fena değil açıkçası. Amanda Waller, meta insanlarla mücadele edebilecek tek gücün yine meta insanlar ya da gelecek canavarlar kadar kötü karakterlerin olduğunu düşünmektedir. Bu sebeple yaşayan en kötü meta insanları ve katilleri yakalamış, tek bir yerde toplamıştır. Olası bir saldırıda da bu katil ordusu silah olarak kullanılacak, ordu zarar görmeyecek, kötüler kötüleri öldürecek. Win win. Plan güzel giderken ters giden bir şey olur: Bu kadar kötünün kontrolünü sağlamak o kadar da kolay değildir. Tutsaklardan biri kaçar ve intikam almaya karar verir. İntikam olarak da “tabii ki” tüm insanlığı yok etmek gibi bir tercih yapar.

Filmi sinemada izleyecekleri uyarıyorum: Büyük ümitlerle gitmeyin. Herhangi bir aksiyon filmi olarak izleyin. Gerçi işin kötü yanı, Suicide Squad’dan daha iyi aksiyon sahneleri barındıran ve bir o kadar ünsüz oyuncuların oynadığı filmler sayarım. David Ayer ne yapmış ne etmiş, o kadroya rağmen basit bir aksiyon filmi çekmeyi başarmış. Benim için kıstas basittir: Vay be diyebileceğim, tüylerimin diken diken olacağı sahneler isterim. En düz mantıkla düşünüyorm şuan. Mesela Batman v Superman’de Wonder Woman’ın sahneye girişi beni benden almıştı. Suicide Squad’ı hiç yerimden kıpırdamadan izledim. Tek bir sahnesi yok ki “vay be” dedirtsin. Filmde ucundan serpiştirilen ve merak uyandıran birkaç saniyelik sahneler yok değil. Fakat bunlar da tüm filmi affetmeme sebep değil.

Filmin adı Gerçek Kötüler olarak geçiyor ama bence pek kötü değiller. David Ayer, şaklabanlık yapayım derken maalesef kötü olması gereken tüm o kahramanların havasını söndürmüş. Camı kırıp çanta çalmak güldürse de etkileyici değil. Maalesef David Ayer o motivasyonu, o havayı vermekte başarısız olmuş.

Joker’e gelmeden önce oyuncu kadrosuna değinmek istiyorum: Cara Delevingne’ni sevmeme rağmen öyle bir role kendisinin seçilmesi -bence- olmamış. Oyunculuk? Gayet başarılı. Ama tercih edilen kişi o olmasa daha iyi olabilirdi. Spoiler vermemek adına konuyu uzatmıyorum… Viola Davis, Amanda Waller’ı iyi oynamış. Viola Davis’in How to Get Away with Murder’daki yükselişi sinemaya da sirayet etmiş. Devam etmesini diliyorum çünkü ekranlara, özellikle sert ve kötü karakter olarak çok yakışıyor. Harley Quinn’i ilk defa ekranda gördük. Margot Robbie, filmde ilgi çekici belki de tek karakter olabilir!? Will Smith, Tanrı’nın dünyaya sinema oyuncusu ol diye yolladığı biri. Bundan artık eminim. Filmin en zayıf halkaları maalesef Kaptan Bumerang, o da rolü az olduğundan. Killer Croc ise koca bir makyaj israfı diyebilirim.

Baştan düşüncemi belirteyim: Joker’i filmden çıkarırsanız filmde hiçbir şey değişmez. Nolan’ın Joker’i ile karşılaştırma yapmıyorum, kesinlikle hayır. Karşılaştırma yapılamayacak kadar vasat bir karakter olmuş. Bunu da Jared Leto’nun deli bir hayranı olarak olmamış diyorum. Leto, şekil değiştirme konusunda tam bir üstad ama kendisine yazılan bu karakter olmamış. Saçlarını yeşile boyayınca club işleten Scarface gibi durmaktan kurtulamıyorsun. Çizgi Roman’ı maalesef bilmiyorum ama Joker’in para ile olan haşır neşirliği baştan eksi. Sadece hırlayan sıradan bir psikopat gibi durması, zeki olmaması, elindeki gülücüğün filmde harcanması ve kameraya oynadığı sahneler eksi üstüne eksi. David Ayer, Joker’in eksikliklerini kurgusal cambazlıklar ile kapatmaya çalışmış. Daha fragmanından batacağı belliydi ama bizler yeniyi övmeye meraklı insanlar olarak bir ümitle bekledik. Maalesef, vasat.

Sözün özü… Suicide Squad maalesef oluşturduğu beklentinin karşılığını gram dahi verememiş. İzleme niyetiniz varsa ümitlenmeyin, bol ünlü ismin olduğu, arada esprilerin patladığı herhangi bir aksiyon filmi olarak izleyin. Senaryo yerlerde. Düşmanının elindeki bütün silahları elini şıklatması ile yok edebilen bir varlığın kılıç dövüşüne girmesi kadar saçma bir şey olamaz. Başlığı seçmemdeki sebep tam olarak şu: Film, DC evrenine yakışmıyor. DC, daha ağır başlı, daha karanlık, oturaklı yapıya sahip bir evren. Fakat filmde DC evreninin doğasına aykırı o kadar çok şey oldu ki -şahsen- filmden bir süre sonra koptum. DC’ye hiç yakışmayan derecede abartılı bir film olmuş. Ve kusura bakmayın, The Real Slim Shady çaldığı için de filmin soundtrack’lerine iyi demeyeceğim. Tam bir “youtube best music ever” tadında soundtrack listesi var. Filmin tek başarılı soundtrack’i sonunda çalan -orjinal- Heathens şarkısıdır. Filmin de sanırım tek beğendiğim yanı Heathens’dır. Onu da zaten film gelmeden önce dinledim.

4

Valerii Ege Deshevykh
Ukrainian Creative Director | Motion Picture Writer | Horror Freak

Türk Sinemasının Gelişememesinin 16 Tarihsel Nedeni

Previous article

Sapıkların Dünyası: Bound to Vengeance

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply

More in DCU