Video oyunlarının sinemaya uyarlanması, uzun yıllardır Hollywood’un hem en cazip hem de en tehlikeli alanlarından biri. Bazıları kaynak materyalin ruhunu yakalayarak kendi sinematik dilini oluşturmayı başarırken, pek çoğu sadece markanın gücüne yaslanıp yüzeysel bir eğlence sunmakla yetiniyor. Five Nights at Freddy’s filmleri de tam olarak bu ikiliğin merkezinde duran bir fenomen. İlk film, eleştirmenler tarafından sert şekilde yerilmesine rağmen oyunların sadık kitlesi sayesinde dev bir gişe başarısına dönüşmüş, Blumhouse’un tarihindeki en çok kazanan yapımlardan biri olarak kayda geçmişti.
Aradan geçen iki yılın ardından gelen Five Nights at Freddy’s 2 ise hem beklentiler hem de soru işaretleriyle dolu bir anlatıyla seyircinin karşısına çıkıyor: Daha büyük bir bütçe, daha fazla animatronik, daha geniş bir hikâye alanı… Ancak tüm bu “daha fazlası” gerçekten daha iyi bir film anlamına geliyor mu? Yoksa bu seri, popülerliğin verdiği güvenle kendi tekdüzeliğine hapsolmuş durumda mı?

Kitlesini Memnun Etmek İsterken Dağılan Bir Devam Filmi
Five Nights at Freddy’s 2, ilk filmin bıraktığı boşlukları doldurma iddiasıyla karşımıza çıkıyor. 1982’de geçen bir prolog, geçmişin travmalarına ve serinin mitolojisine daha karanlık bir pencere açmayı hedefliyor. Yönetmen Emma Tammi, ilk filme yönelik “hiçbir şey olmuyor”, “korkutmuyor” ve “fazla steril” eleştirilerinden ders çıkarmış gibi görünerek daha dinamik, daha hareketli ve daha çok mekâna yayılan bir anlatım peşine düşüyor.
Ne var ki, bu genişleme çabası bir yandan filmi daha enerjik hale getirirken diğer yandan hikâyeyi daha da karmaşık, daha da dağınık ve fazlasıyla mecburi bir “lore avı”na dönüştürüyor. Oyunların yıllara yayılan karmaşık mitosunu birebir takip etmeye çalışmak zaten başlı başına zorlu bir sınavken, film kendisini bu labirente zincirleyerek en büyük sorununu daha başlangıçta yaratıyor: Kendi ayakları üzerinde duramayan bir senaryo.
Tammi’nin elinde artık çok daha yüksek bir bütçe var; Jim Henson’s Creature Shop’un animatronik tasarımları her zamankinden daha parlak, daha hareketli ve teknik açıdan daha etkileyici. Fakat korku sineması, görsel ihtişamın ötesinde bir ritim, atmosfer ve psikolojik yoğunluk gerektirir. Ne yazık ki film, bu gereksinimin çok gerisinde kalıyor. Jumpscareler’in sayısı arttıkça etkisi azalıyor, mizah yerli yersiz devreye girerek gerilim etkisini zayıflatıyor, karakterlerin motivasyonları ise seyirciyi içine çekecek düzeyde derinleşemiyor.
Böyle olunca, soluksuz bir devam filmi yerine, bir oyun wiki makalesinin devasa ve yorucu bir özetine dönüşmüş bir yapı ortaya çıkıyor. Tüm bu unsurlarla birlikte Five Nights at Freddy’s 2, bir yandan seyircisine bolca referans ve fan service sunarak temel kitlesini memnun etmeye çalışırken, diğer yandan bir sinema filmi olarak kendi kimliğini oluşturmakta bariz şekilde zorlanan bir yapım haline geliyor. Korku türü için fazla steril, genç kitle için fazla dağınık, yetişkin izleyiciler içinse fazlasıyla sığ bir deneyim.

Bir Devam Filmi Olarak “Daha Fazlası”, Daha İyisi Demek Olmuyor
Five Nights at Freddy’s 2 ilk filmden devraldığı başarısızlıkların büyük kısmını koruyor ve üstüne farklı sorunlar ekliyor. Yönetmen Emma Tammi, önceki filmde sürekli eleştirilmiş olan durağanlık ve mekânsal sıkışmışlık hissini azaltmak için hikâyeyi daha geniş bir alana yayıyor. Artık yalnızca tek bir pizzerianın karanlık köşelerinde değil, kasabanın farklı noktalarında animatronik tehdidini görüyoruz. Bilim fuarı, Freddy Festivali, terk edilmiş tekneler tüneli gibi alanlar filme daha fazla hareket ve çeşitlilik katıyor. Ancak sorun şu ki: Bu genişleme filmin yapısal dengesini bozuyor. Oyunların temel fikri olan “kapalı alanda, tek başına, elektik panellerini kontrol ederken hayatta kalma” gerginliği tamamen ortadan kalkıyor. Yerine ne geçtiyse ya eksik işleniyor ya da herhangi bir gerilim yaratamayan sahnelere dönüşüyor.
1982’deki açılış sekansı ise filmin en iddialı bölümlerinden biri. Karanlık bir atmosfer, tekinsiz bir çocuk partisi ve tedirgin edici bir kaçırılma anı; her şey tam bir “nihayet doğru ton tutturuluyor” hissi veriyor. Fakat bu enerji ne yazık ki filmin geri kalanına yayılmıyor. İlk 10 dakikanın sunduğu o tehditkâr ruh, ilerleyen bölümlerde yerini sürekli kesilen gerilimlere ve kötü tempolanmış sahnelere bırakıyor. Filmin temposu o kadar tutarsız ki, bazen uzun uzun bilgi aktarılan bölümlerle dakikalarca yerinde sayarken, bazen de önemli anlar aceleyle geçilerek ağırlığını yitiriyor. Bu çelişki, filmin bütünlüklü bir anlatı sunmasını engelliyor.
Bir devam filminin ilk görevlerinden biri karakterleri geliştirmek ve hikâyeyi yeni bir aşamaya taşımaktır. Ne var ki Five Nights at Freddy’s 2 ilk filmdeki karakterleri neredeyse hiç derinleştirmiyor. Mike hâlâ edilgen bir protagonist; tepkileri sınırlı, motivasyonları belirsiz ve duygusal yolculuğu ikna edici değil. Vanessa’nın travması potansiyel olarak ilgi çekici bir alan sunuyor, ancak film bunu birkaç rüya sahnesiyle geçiştiriyor. Abby ise serinin duygusal kalbi olabilecek bir karakterken, senaryo onun çocuk naifliğini yüzeysel bir “animatroniklerle arkadaşım” çizgisine sıkıştırıyor. Dolayısıyla karakter gelişimi yine elde kalan boş bir vaat.
Devam filmlerinde beklenti yükselten bir diğer unsur, antagonistin güçlenmesi ve tehdit seviyesinin artmasıdır. Marionette karakterinin ortaya çıkışı ve geçmişle kurduğu bağlantı ilk bakışta bir derinlik sunuyormuş gibi görünse de film karakteri hem yeterince işlemiyor hem de dramatik bir tehdit olarak etkin şekilde kullanamıyor. Marionette’in motivasyonu da eylemleri de film boyunca tutarlı bir çizgi sergilemiyor. Kötücüllüğü yalnızca lore bilgisine yaslanıyor; sinemasal anlatımda ise bir karşılığı yok.
Film, seyircisine daha fazla mekân, daha fazla sahne, daha fazla animatronik ve daha fazla lore sunuyor; ancak bunların hiçbiri “daha iyi bir sinema deneyimi” anlamına gelmiyor. Five Nights at Freddy’s 2 pek çok açıdan ilk filmden daha büyük ama kesinlikle daha olgun veya daha iyi değil. Bir devam filminde aranan gelişim yerine, ilk filmdeki hataları başka tür hatalarla değiştiren bir yapıya sahip.

Jumpscare İyidir Ama Fazlası Korkutmaz, Tüketir
Korku sinemasında jumpscare doğru kullanıldığında etkili bir araçtır; yanlış kullanıldığında ise tüm filmi komik bir ritme mahkûm eder. Five Nights at Freddy’s 2 maalesef ikinci kategoriye düşüyor. İlk filmde jumpscare eksikliğinden şikayet eden oyun hayranlarına açık bir cevap niteliğinde olan bu devam filmi, neredeyse her sahneye bir korku efekti yerleştirmeye çalışıyor. Ama bu “daha çok jumpscare → daha korkunç film” mantığı, sinemanın temel dinamiklerini göz ardı ederek hızla kendi etkisini tüketiyor. Bir süre sonra seyirci her yüksek ses etkisini otomatik olarak tahmin etmeye başlıyor; dolayısıyla korku, mekanik bir refleks halinde sönerken gerilim duygusu tamamen ortadan kalkıyor.
Filmin en büyük hatası, korkuyu sadece ses şiddetine ve kesme zamanlamasına indirgeyen bu yaklaşımda ısrar etmesi. Oysa Jim Henson’s Creature Shop tarafından yaratılan animatroniklerin doğal ürperticiliği zaten sahnelerde yeterince tehditkâr bir potansiyele sahipti. Karakterlerin hareketleri, mekanik çıkardıkları sesler, ışıklandırma oyunları gibi unsurlar doğru kullanıldığında atmosferik bir korku yaratmak mümkünken film bunları arka plana itip ani ses patlamalarına odaklanıyor. Böylece potansiyelini kendi eliyle törpülüyor.
Bunun yanı sıra filmdeki bazı jumpscare’ler o kadar kötü yerleştirilmiş ki, korkutmak bir yana sahnenin ritmini bozarak izleyicinin hikâyeyle bağını koparıyor. Özellikle Toy Chica’nın aşırı konuşkan hâli, hem sahnenin tonunu bozuyor hem de ani etkilerin komikleşmesine sebep oluyor. Blumhouse’un pek çok yapımında olduğu gibi burada da “PG-13 uyumu” kaygısıyla şiddet dozunun azaltılması, korku sekanslarının etkisini neredeyse tamamen yutuyor. Kamera şiddetin en kritik anlarında sahneyi kesiyor, bu da tehdit duygusunu soyut bir gösteriye dönüştürmekte.
Filmde başarılı olan birkaç korku sekansı da yok değil. Vanessa’nın kabusları, Marionette’in saldırıya geçtiği karanlık koridor sahnesi veya araç içinde gerçekleşen takip sekansı gibi bölümlerde Emma Tammi, potansiyelini anlık olarak hissettiriyor. Ancak bu sahneler bir bütünlüğe sahip olmadığı için ne filmi kurtarıyor ne de genel atmosferi güçlendirebiliyor. İzleyici, filmin bu kısa anlarda ulaştığı seviyeyi bir türlü ana yapıda göremiyor.
Five Nights at Freddy’s 2, jumpscare kullanımında nicelik sunarken nitelikten yoksun kalıyor. Oyunlarda bir mekanizma olarak işlev gören bu korku öğeleri, film diline adapte edilemediği için tekrarcı, yorucu ve giderek sıkıcı bir ritme dönüşüyor. Fazlalık korkutmak yerine tüketmeye başlıyor; gerilim yerini mekanik bir bekleyişe bırakıyor. Bütün bunların ana sebebi, filmin sinemasal bir korku yapımı olmaktan çok bir “jumpscare montajı”na benzemesi.

Karakterler, Diyaloglar ve Dağınık Anlatı Yapısı
Five Nights at Freddy’s 2’nin en büyük sorunlarından biri de senaryonun karakter odaklı ilerleyememesi. Mike, Abby ve Vanessa’nın dönüşü seriyi bağlama potansiyeli taşırken, film bu üçlünün kişisel yolculuklarını neredeyse hiç işleyemiyor. Mike’ın çaresizliği, Vanessa’nın travmaları, Abby’nin çocuksu umudu… Hepsi bir noktada potansiyel taşıyor fakat senaryo bu duygusal çatışmaları ya aceleye getiriyor ya da fazlasıyla yüzeysel işliyor. Tüme bakıldığında karakterler birer “hikâye taşıyıcısı”na dönüşüyor ama “insan” olmayı başaramıyor.
Diyaloglar ise filmin en belirgin zayıflıklarından biri. Çoğu sahne, oyun referanslarına selam çakan ama doğal bir konuşma ritmine sahip olmayan cümlelerle dolu. Özellikle Mike ve Vanessa arasındaki gerilimli anlar, diyalog yazımındaki yapaylığı fazlasıyla hissettiriyor. Bazı sahneler birebir ilk filmdeki karşılıklarının kopyası gibi duruyor ve bu da filmin tekrar hissini artırarak yaratıcılığın eksikliğini gözler önüne seriyor. Korku atmosferinin ortasında ansızın giren esprili diyaloglar ise apayrı bir ton uyumsuzluğu.
Lore bombardımanı ise filmin anlatı dengesini tamamen bozuyor. Oyun evreninin karmaşıklığı seriyi sevenler için keyifli bir ayrıntı olabilir, ancak sinema dili bambaşka bir şeydir. İzleyicinin duygusal olarak bağ kuramadığı karakterlerin ortasında hızla akan lore bilgileri, filmi bir sinema yapımı olmaktan çıkarıp neredeyse bir fan wiki videosuna dönüştürüyor. Marionette’in motivasyonunun aceleyle açıklanıp geçilmesi, çocuk ruhlarının hikâyesinin yarım kalması ve William Afton’ın gölgede bırakılması gibi detaylar, filmin hem eski hem de yeni izleyici kitlesi için tatmin edici olmuyor.
Filmin yapısal sorunları bununla da bitmiyor. Bazı sahneler aşırı uzarken bazı kritik olaylar birkaç dakikaya sıkıştırılmış şekilde karşımıza çıkmakta. Özellikle final bölümü, filmin uzun bir kurulum sürecinin ardından son derece zayıf, aceleci ve etkisiz bir şekilde kapatıldığını hissettiriyor. Bu kadar büyük bir uğraşla hazırlanan Marionette planı, neredeyse bir “çabuk çözüm” mantığıyla bitiriliyor. Tammi, üçüncü film için alan açmaya çalışırken bu filmin dramatik ağırlığını tüketmiş.
Five Nights at Freddy’s 2, karakter derinliği olmayan, atmosfer bütünlüğünü kuramayan, senaryo ritmini oturtamayan ve kendi hikâyesini dahi taşımakta zorlanan dağınık bir anlatı bütünü. Bu da filmin neden gerçek bir sinema filmi gibi hissettirmediğinin temel sebeplerinden biri: Senaryo, karakterleriyle değil, lore yüküyle ilerlemeye çalışan bir yapay zeka ürünü gibi.

Teknik Yükseliş, Anlatısal Çöküş ve İşe Yaramayan Bütçe
Bütçe artışı bir filmde her zaman geliştirilmiş sahne tasarımı, daha etkileyici atmosfer ve daha profesyonel teknik işçilik anlamına gelir; Five Nights at Freddy’s 2 de bu açıdan yüzeyde bir gelişim barındırıyor. Animatronik tasarımlar ilk filme kıyasla çok daha akıcı, daha gerçekçi ve sahne ışıklandırmaları sayesinde gerçekten etkileyici görünüyor. Mekân çeşitliliği de daha zengin: Kasaba festivali, bilim fuarı, eski pizzeria ve tekne tünelleri gibi alanlar filme görsel bir dinamizm katıyor. Ancak bu teknik gelişim, anlatısal bir boşluğu doldurmayı başaramıyor.
Mekânların genişlemesi, atmosferin seyirciye daha net bir korku hissi vermesi gerekirken film bunun tam tersini yapıyor. Sinema tarihinde mekânsal genişleme çoğu zaman tehdit duygusunu azaltır çünkü bilinmezlik kaybolur; burada da aynı durum söz konusu. İlk filmde izleyiciyi boğan klostrofobik atmosfer, oyunun ruhunu sinemaya aktarabilen tek unsurdu. Ancak bu devam filminde mekânlar o kadar açık, o kadar steril ki tehdit duygusu neredeyse sıfırlanıyor. Film, “daha büyük” olmanın “daha korkunç” olmak anlamına gelmediğini acı şekilde kanıtlamakta.
Aynı sorun sahne yönetiminde de kendini gösteriyor. Korku filmlerinde kamera hareketi, ışık ve ses tasarımı atmosfer yaratmanın temel taşlarıdır. Tammi, teknik ekibin tüm yeteneklerine rağmen bu unsurları bir araya getirerek sinematik bir gerilim inşa edemiyor. Bazı sahneler reklam estetiğine kayıyor; festivalde dolaşan Freddy veya parlak ışıklarla çevrili bilim fuarı sahneleri, korku filminden ziyade tematik park reklamı havasına giriyor. Bu ton kayması, filmin anlatı bütünlüğünü bozan unsurların başında.
Filmin teknik açıdan iyi olduğu tek alan zaman zaman yakalanan practical effect gücü. Animatroniklerin sahnede fiziksel olarak var olması, CGI’ın yoğun olduğu modern korku filmlerinden çok daha etkili olabilecek bir avantaj. Fakat film, bu avantajı yalnızca görsel bir vitrine dönüştürüyor. Animatroniklerin ağırlığı, soğukluğu, metalik tehdit hissi sahne sahne hissedilse de bu unsurun dramatik karşılığı olmadığı için etki kısa sürede sönüyor. Seyirci bir süre sonra “evet, çok güzel yapılmışlar” noktasının ötesine geçemiyor.
Kısacası tüm bu teknik zenginliğe rağmen film, kendi hikâyesini taşımak için gereken duygusal ve dramatik bütünlüğü kuramıyor. Bütçe, doğru anlatı sistemiyle birleşmediğinde sadece bir vitrine dönüşür; Five Nights at Freddy’s 2 tam olarak böyle bir vitrin filmi. Büyük, parlak, gösterişli… ama içi boş. Seyirci teknik iyileşmeyi fark rahatlıkla fark edecektir, ancak anlatısal çöküş tüm bu iyileşmeyi gölgede bırakan çok büyük bir kusur.
Ferit Doğan‘ın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Youtube, X ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.



















Yorumlar