0

Yönetmen Genki Kawamura, aynı isimli video oyunundan uyarlanan The Exit 8 ile karşımıza çıkıyor. Filmde bir oyun uyarlamasından fazlası, insanlığın hezeyanlarına ve çıkmazlarına yönelik nefis bir sentez oluşuyor. Bu sentez, bireylerin kendi yaşam döngüsünü tekrarlayarak hayata ulaştığı varoluşsal bir örüntü. Yalnızca istisnai bir şeyi gözden kaçırmayın: Anomali varsa geri dönün. Eğer her şey normal görünüyorsa ilerlemeye devam edin. Ülkemizde 29 Ağustos’ta vizyona girecek olan film, dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nin Gece Yarısı Gösterimleri kapsamında gerçekleştirdi. Oyuncu kadrosunda Kazunari Ninomiya, Yamato Kochi, Naru Asanuma, Kotone Hanase, Nana Komatsu‘nun yer aldığı The Exit 8, yılın şu ana dek karşılaştığımız en yaratıcı işlerinden.

“Bir zeminin aynı zamanda tavan olmayacağından gerçekten emin misin?” Optik illüzyon odaklı eserleriyle tanınan ve kendisine dair bolca atıfta bulunulan M.C. Escher, sanatını ifade ederken bu şekilde sorgular. Adını bilmediğimiz kayıp adamımız, uzamsal gerçekliğin yok olduğu sonsuz bir labirentin içine düşer. Eski sevgilisinin hamile olduğunu duyduktan sonra bastırdığı endişelerini bu tekinsiz koridorun duvarlarına gömer. Dişçi, Escher tablosu, hukuk broşürü, plastik cerrahi, metro kuralları, güvenlik kamerası, yangın musluğu, kapı, yürüyen adam, zihinlerimizin çıkmazları… Metro istasyonunun sekiz numaralı çıkışı bulunamaz. Zira, sekiz yan çevrildiğinde sonsuzluk sembolüne benzer. Escher’in paradoksu, istasyonunun sınır uçlarına ve yapı taşlarına sirayet eder. Bu klostrofobik, basık ve fazlasıyla bunaltıcı döngü, beyaz ledlerin yansıttığı parlak zeminlere kazınmış yeni cehennemin kendisidir.

Bu yazı, The Exit 8 filmi hakkında spoiler içerebilir.

The Exit 8 Film İncelemesi Arakat Mag Genki Kawamura Kazunari Ninomiya Yamato Kochi Naru Asanuma Bir Film

Sonsuz Labirent ve Boş Bir Levha

Genki Kawamura’nın The Exit 8’i, kameranın yarattığı tekinsizliğe dair bir füzyon. Uzun çekimler ve hızlı manevralar, koridorların zaman ve mekanla olan ilişkisini bulanıklaştırıyor. Kamera her köşeyi döndüğünde bazen hızlanıyor, bazense tam tersi şekilde yavaşlıyor. Bastırılmış hafızanın ve toplumsal duyarsızlaşmanın oyun alanı olan bu metro istasyonu, sonsuz takibin ve sorgulamanın kasvetli bir parçası oluyor. Rutine oturan bu devir daim hali, bunaltıcı ve boğucu bir kapan etkisi oluşturuyor.

Psikolojik gerilim, tedirginlik ve basık hissiyat, filmin mizansenlerinin her bir noktasına sirayet ediyor. Bitmek bilmeyen adım sesleriyle gerilimi takip ediyoruz. Parlak zemine vuran her adım sesi, yaklaşan tedirginliğin habercisi. Ana karakterin astımı, beyazperdeden izleyicinin ciğerlerine kadar nüfuz ediyor. Her solukta, her öksürükte gözlerimiz bile çaresizce nefes almayı deniyor. Bu koridorda sizden yalnızca beklenen; nefes almak, benliğinizle yüzleşmek ve delirmemek.

Yönetmen, oldukça dar bir alanda katmanlı bir kompozisyon oluşturuyor. Bu derinlikli yaklaşımın en önemli etkenlerinden biri ses kullanımı. Adımların haricinde neredeyse başka bir ses bulunmayan bu koridor, aslında boş bir levha gibi. Ana karakterin zihninde yalnızca bastırdıkları var. Bu alana dair tanımlanan bir şey yok. Onun zihninin derinliklerine ulaşmak için ampirik bir şekilde bu boş alanı yeniden doldurmamız gerekiyor. Deneyim ve çeşitli gözlemlerle alana dair izlenim edinerek algı sahibi oluyoruz. Karakter, alanın parlak beyaz duvarlarından yansıyanlarla hatırlar, anlar ve dener. Koridorun duvarlarına çarpan ses dalgaları, o alana dair içini doldurabileceğimiz yeni tükenmez bir kaleme dönüşür. Bu noktada bu apaçık, saf zihnin içerisindeki her etken oldukça tekinsiz görünüyor. Zira hepsi oldukça yeni. Hem izleyici hem de karakter olarak zihnin daha önce hiç adım atmadığımız bir tarafındayız. Bu bitmek bilmeyen adım sesleri, zihnin aydınlanmamış kasvetli katmanlarında geçirilen sürenin doğrudan fiziksel bir yankısı.

The Exit 8 Film İncelemesi Arakat Mag Genki Kawamura Kazunari Ninomiya Yamato Kochi Naru Asanuma Bir Film

Bilinçaltının Derin Katmanlarında

The Exit 8, sapsarı bir ekran ve Maurice Ravel’in ünlü Bolero’sunun güçlü trampetleriyle açılır. Karakterin birinci kişi bakış açısından X uygulamasında ekranı kaydırarak gezindiğini görürüz. Bu ekranda gördüklerimiz, hikâyede tanık olacağımız şeylerin bir kılavuzudur. Bilim adamlarının insan kulağı şeklinde bir kıkırdak dokusu üretmeleri, savaş haberleri, evsiz bir adam fotoğrafı, aşı uygulamaları, sel altında kalmış bir mahalle ve metro istasyonun koridoru. Bolero’nun ritmik dinamizmini bir çocuk ağlaması böler.

Yönetmen Kawamura, metro istasyonunun aslında karakterin bilinçaltını yansıttığını zekice vurgular. Bunu yaparken karakterin bilinçaltının sosyal medya uygulamasından şekillendiğini göstererek toplumsal gerçekliğin nasıl bozulduğunu ve ne boyuta indirgendiğini eleştirir. Uygulamanın ana sayfasında rahatlıkla kaydırılan haberler, dünyanın duyarsızlaşma ve giderek yozlaşma halinin doğrudan bir tezahürüdür. Yönetmenin yalnızca bir ekran kaydırma sekansı ile filme bu denli bir katman eklemesi, onun yaratıcı zihninin oldukça basit bir göstergesi olur.

Duyarsızlaşma, bu rahatsız edici psikolojik gerilimin fiziksel olarak görünür en başlıca unsurlarından. Filmin metrodaki açılış sekansında ağlayan bir çocuğa dayanamayan bir yolcu, çocuğun susması için bağırır. Karakterimiz, kulağındaki gürültü önleyici kulaklığı çıkarır ve olanları izler. Ardından yeniden kulaklığını takar. Müziğini dinler ve metronun karanlık tünelinde kendi yansımasına bakar. Filmin ilerleyen sürecinde koridorun içerisinden bir kapı açılır. Karanlık, sessiz bir odaya gireriz. Karakter, odanın içerisine girdiğinde metronun karanlık tünelinden kendi yansımasına bakan kendisini görür. Bir süre bakmaya devam eder ve kapıyı kapatır. Duyarsız olmaya itilmiş varlığını izleyerek suçluluk duygusu eşliğinde kendisiyle yüzleşir. Yürüyen adam da aynı şekilde duyarsız olmaya itilmiş bir karakterdir. Farklı çıkış numaralarına ait koridorda sadece yürür ve yoluna devam eder. O döngüyü kırdığı anda o da çıkış için bir yol aramaya çabalar.

The Exit 8 Film İncelemesi Arakat Mag Genki Kawamura Kazunari Ninomiya Yamato Kochi Naru Asanuma Bir Film

Toplumsal Hezeyanların Hakim Anlatısı

Genki Kawamura, The Exit 8 ile ilgili bir söyleşisinde filmde birçok kez yakın çekimde gördüğümüz koridorun ortasındaki sarı çıkış tabelasını koridoru yöneten ilahi bir varlık olarak düşündüğünü söyler. Stanley Kubrick’in 2001: A Space Odyssey eserindeki ikonik Hal karakterine benzediğini belirtir. Bu çerçevede koridorun içerisi, ana karakterin bilinçaltından çok ilahı bir varlığın hesaplaşmasıyla şekillenir. Zira, üstün gücün varlığını göstererek ortamın evrimsel çerçevede bütüncül soyutluğunu vurgulamak istemez.

Filmin bir noktasında küçük çocuk, kaybolmuş adama bir deniz kabuğu hediye eder. Deniz kabuğu bir içe dönüştür. Yine bilinçaltına doğru bir yolculuk anlamına gelir. İkili, koridorda yürümeye devam ederken bir siren sesi duyulur. Ardından yaklaşmakta olan güçlü bir su sesi gelir. The Shining’in asansöründen taşan kanlara yönelik bir gönderme edasında, benzer sinematografiyle tüm koridoru kahverengi pis bir su basar. İkili, suyun içerisinde kaybolur. Sular çekildiğinde geride denizin getirdiği tüm çöpler, yerde hareketsiz şekilde yatan çocuk ve yanıp sönen sarı ışık kalır. Çocuğun görüntüsü, Suriyeli Aylan Kurdi bebeğin trajedisini hatırlatır. Yönetmenin bu sekansta ilahi varlığı yanıp sönen gücü olmayan bir formda vurgulaması da gözden kaçmamalı. Bir karakterin kişisel bilinçaltından toplumsal bilinçaltına, oradan da duyarsızlığa uzanan bu yaratıcı yol, yönetmenin oldukça kısıtlı bir alanda bu derinliğe ulaşabilmesiyle etkilenmenin kaçınılmaz olduğu bir deneyim yaratıyor.

Bu kısıtlı alanın yeri geldiğinde yaşadığı tökezlemelere tanık oluyoruz. Tek bir alanda, üstelik her şeyin çok sade olduğu bir konumda ilerliyoruz. Dolayısıyla, izleyiciyi yeniden bir gerilime ya da çatışmaya hazırlamak oldukça zor bir durum. Yalnızca fazlasıyla yaratıcı ve derinlikli bir yolculuk bunu iyi bir şekilde sağlayabilir. Gerilimin bittiği ve yeniden çıkmaza gireceğimiz sekanslar, yeri geldiğinde hikâyeden daha kopuk ve karmaşık bir süreç oluşturabiliyor. Bu duyguyu bazı noktalarda hissetmemize rağmen bir o kadar göze batmadan yönetebilmek de yine filmin bir başka artısı. Video oyunundan uyarlanan ve oyunun işleyişini büyük oranda devam ettiren bir filmden bahsediyoruz. Bazı diyalog tökezlemeleri ve tempo anlamında hissedilen sorunların yaşanması bir o kadar normal. Bu noktada oyunun sinemaya bu denli yaratıcı bir dilde entegre olması, günümüzde artan video oyun uyarlamalarına örnek olabilecek sanatsal bir kılavuz niteliğinde.

Film İncelemesi Arakat Mag Genki Kawamura Kazunari Ninomiya Yamato Kochi Naru Asanuma Bir Film

Trenlerin Ara Formundan Metin Erksan’a

The Exit 8’in çıkış noktası, bana 1975 yapımı Metin Erksan’ın TRT’nin Türk Edebiyatı Filmleri seçkisi kapsamında hazırladığı ve Sait Faik Abasıyanık’ın öyküsünden uyarlanan Müthiş Bir Tren’i hatırlattı. Filmden kısaca bahsedecek olursak… Karakterler bir rüya üzerine konuşur; hikâyeye göre bir gece bir tren gelir. Trenin içerisindeki tüm yolcular, kıpırdamadan donuk bir şekilde oturmaktadır. Oldukça ürkütücü olan bu durum, ana karakterin tanıdığı insanlara trende rastlamasıyla devam eder. Eski müzik öğretmenini, babasını, Çanakkale Savaşı’nda kaybettiği arkadaşlarını, hatta eşi ve oğlunu bulur. Eşi, diğer tüm yolculardan farklı bir şekilde hareket ederek aralarına perde çeker. Çaresiz adam, tren görevlisini bularak kapıyı açmak ister ancak tren düdük bile çalmadan hızlıca kalkar. Tren içindeki ölü bedenlerle beraber uzaklaşır. İki filme baktığımızda, hikâyenin bastırılmış zihnin karanlık köşelerine dair bir sunumda bulunması ve gerilimi duyarsızlaşma, hareketsiz olma halinden oluşturması bir benzerlik taşıyor. Birinde metro istasyonunun, diğerinde ise tren koridorunun içerisinde ortak bir çıkış yolu, yüzleşme ve bilinçaltına yönelik bir anlam arıyoruz.

İki filmde de trenlerin konumu, dünyadan ayrı ara bir formda. Müthiş Bir Tren‘deki her kompartıman, sürrealist bir üslupla geçmişe dair farklı yankıları yansıtırken The Exit 8’deki koridor, içerisindeki kilitli kapılarla ve boş duvarlarla bastırılmış düşünceleri vurgular. Metin Erksan, büyük ölçüde rahatsız edici bir atmosfer yaratır ancak daha melankolik bir tonda ilerler. Her iki filmde bazı anlar örtüşür. Müthiş Bir Tren‘de bir kompartımandaki insanların konuşmadan karakterin yüzüne aniden bakışı. Eşinin ve oğlunun ona sinirle ve nefret içerisinde baktığı sekans ile The Exit 8’de koridorda bilinçsizce yürüyen adamın aniden gülümsemesi. Hepsi, bu iki filmin rutinin sapmasıyla oluşturduğu tekinsiz korkunun kesişimleri. Filmlerin çıkış noktasının benzerlikleri haricinde hikayelerini nasıl devam ettirdikleri oldukça farklı olarak işler. Fakat The Exit 8’in tekinsizliğini sevenler ve sinemamızda yaklaşık 50 sene öncesine ait deneysel bir yapım izlemek isteyenler Müthiş Bir Tren’e keyifle bakabilir.

The Exit 8, tekinsizliğin ve klostrofobik atmosferin oyuncaklı bir füzyonu. Bastırılmış düşünceler ve toplumsal hezeyanların çarpışmasından doğan gerçekçi bir sentez. Zamanın ve mekânın yok olduğu, gerilim ile rahatsızlığın bütünleştiği bir deneyim. Genki Kawamura’nın bilinçaltının en derin katmanlarına açılan bu karanlık kapısının ardında gördüklerimiz ise hepimize dair sahici bir manzara.


Ahmet Duvan‘ın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Daha fazlası için bizi Youtube, X ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.

Nobody 2: Sıradanlığın Sönük Dönüşü

Weapons: Toplumsal Öfkenin Doğurduğu Kaos

Ahmet Duvan
Psikoloji bölümü öğrencisi. Sinema üzerine blog yazarı. Film eleştirmeni.

Chloé Zhao’nun Yeni Filmi Hamnet’e İlk Bakış

önceki yazı

Long Story Short 1. Sezon: Zamanda Serbest Düşüş

sonraki yazı

Yorumlar

Yorumlar kapatıldı.

Bunlar da ilginizi çekebilir