0

2017 sinema yılı dendiğinde artık akla gelecek ilk filmlerden biri Get Out olacaktır. Mütevazı bütçesi ile katıldığı festivallerde insanların dilini yutmasını sağlayan film bana bir “acaba” dedirtti. Festivallerde 15 dakika alkışlanan filmlere bir ön yargım olsa da Get Out gerçekten de abartıldığı kadar başarılı bir film. Bir yazar yönetmen ve komedyen Jordan Peele’nin yönetmenliğini yaptığı Get Out, o kadar büyük bir sükse yaptı ki Oscar adayı oldu. Hatta birçoğumuz Oscar alabileceğine bile inandık. Orijinal senaryo Oscar’ı haklı olarak Jordan Peele’nin elinde yükseldi. Tek filmle rüştünü ispatlamayı başaran yönetmen, ben buradayım, devam edeceğim diyerek mayıs 2018’de yeni filmi Us’ı duyurdu.

Kısaca konusuna değinelim… 4 kişilik bir çekirdek aile, yazlık evlerine gidip tatil yapacaktır. Fakat anne Adelaide epey bir huzursuzdur çünkü küçüklüğünde yaşadığı ve ne olduğunu açıklayamadığı bir olaydan ötürü sahilden korkmaktadır. Sahilde bulunan aynalı evde başına gelenlerden ötürü hayat boyu sorunlar yaşamıştır ve şimdi ise o aynalı evin olduğu sahile geri dönmektedir. Adelaide’nin tüm gerginliğine rağmen eğlenceli bir şekilde başlayan tatil, kapılarına dayanan 4 kişilik bir başka çekirdek aile sayesinde zehir olur. Başka dediğime bakmayın; kapılarına dayanan aile, bizzat kendileridir.

Ufacık bir bütçe ile devasa gişe yapan Get Out sonrası Jordan Peele’nin imkanları arttığı aşikar. Oyuncu kadrosu da biraz daha zenginleşmiş.. Anneyi Lupita Nyong’o; babayı Winston Duke canlandırıyor. Film içerisinde Anne Diop, Yahya Abdul Mateen II ve Elisabeth Moss da arz-ı endam ediyor. Başarıyı yakalamış her yönetmenin hakkıdır daha büyük bütçeler. Daha güçlü isimlerle çalışmak. Fakat bu, büyük bir dezavantaja dönüşmüş ve yönetmen elindekini ne yapacağını şaşırıp, bulduğu güzel fikri bir yerden sonra bulandırmaya başlamış.

Aile; bir anda ortaya çıkan ve açıklaması imkansız bir durumla karşı karşıya kalıyor. Düşünün ki bir gece kapınızı siz çalıyorsunuz. Sizden bir tane daha geliyor. Ama konuşamıyor ve agresif tavırları var. İyi niyetli değil. Çaya değil sizi öldürmeye gelmiş. Jordan Peele; 1986’nın meşhur reklamı “El Ele Amerika” ile başlıyor filme. El ele tutuşan yüzlerce Amerikalı bir zincir yapıyor ve Amerika’nın batısından doğusuna kadar uzanıyorlar. Böylece Amerika ortadan ikiye bölünüyor. Yönetmen de kendi perspektifinden bu meşhur reklamın karanlık tarafını sinemaya taşıyor.

Diyor ki; Amerika’nın bir de karanlık yüzü vardır. El ele tutuştuğumuzda arkadan vuran güneşten dolayı oluşan gölge biziz. Sizin samimiyetsiz, yalan söyleyen tarafınızız. İlkel kısmınız. Film sadece tek bir aileyle de kalmıyor, dakikalar ilerledikçe koca bir afete dönüşüyor. Yönetmen Peele, bulduğu bu ilginç fikrini Luniz and Michael Marshall’ın Got 5 on It şarkısıyla süslediği fragmanı ile sunduğunda izleyeceğim şey hakkında oldukça heyecanlanmıştım. Fragman enteresan bir fikir ve kaotik bir macera sunuyordu. Fakat gördük ki film bir başka fragman clickbait’i imiş. Film, fragmandaki heyecandan oldukça uzak. Hatta Peele’nin röportajlarında özellikle vurguladığı “korku” kısmını filmde bulamadım. Başlangıçta var gibiydi, sonra yok oldu.

Fikir, güzel işlendiği zaman değerlidir. Us, oldukça çılgın bir fikir olmasına rağmen altı iyi doldurulamamış. Film bir yerden sonra bağlamından kopuyor. Aranan aksiyonun gelmemesi, bir türlü korkutamaması, hele hele esprilerin çoğalması ile film, amacından kopuyor. Sonu gelse de “nedir bu olaylar” cevabını alsak dedirtiyor. Ki sonu da fecaat. Kötü gidişata rağmen etkileyici bir final bekledim. Jordan Peele, finalde, geçmişi karakterin ağzından anlattırmayı tercih ediyor. Bizi bir ters köşeye itiyor. Fakat bu ters köşe, maalesef bir mantık hatasına sürükleniyor. Filmin tek güçlü yanı olan baştaki gerilimini bertaraf edip koca filmin motivasyonunu çöpe atıyor.

Lupita Nyong’o’nun muhteşem oyunculuğunu ve filmin çıkış noktasını sabahlara kadar övebilirim. Gerisi için ise maalesef iyi duygular beslemiyorum. Korkutmuyor; bir yerden sonra sakız gibi uzuyor. Filmin başında verilen açıklama ile aslında finalde olacakların spoiler’ı veriliyor, bu sebeple final açıklaması aslında hiç şaşırtmıyor. Filmin sonunda yapılan twist ise filmin bütün anlamını çöpe atıp, bir sürü mantık hatası doğuruyor. 

Sözün özü… Jordan Peele; ilk filmde büyük bir vurgun yaptı fakat ikinci filmde imkan fazlalığından kafası karışık bir filme imza atmış. Ya da konunun imkanlar ile hiçbir alakası yok, harika bir fikri nasıl toparlayacağını bulamamış. Başarılı oyunculuklar ve güzel bir çıkış noktası hariç filmin harikaydı denebilecek bir yanı yok. İyi bir korku filmi olacakken sıradan bir patlamış mısır filmine dönüşmüş. Büyük ümitler beslememenizi, değişik bir korku filmi izleyeceğinizi söyleyerek de hayal kırıklığı dolu eleştirimi kapatıyorum.

Valerii Ege Deshevykh
Ukrainian Creative Director | Motion Picture Writer | Horror Freak

38. İstanbul Film Festivali Programı Açıklandı!

Previous article

Görünen ve Görünenin Ardındaki: Loro

Next article

You may also like

Comments

Comments are closed.