Arada sırada adı duyulmamış indie korku filmlerini izlemeyi seviyorum. Bakıyorum ne var ne yok diye, seçip izliyorum. %90’ı ucuz işler oluyor ama ucuz B korku korkuları da seviyorum. Bir mizahı var çoğunun. Fakat geride kalan %10’luk dilimde muhteşem işler çıkabiliyor. 13 Cameras da onlardan biri. Diğer adıyla Slumlord, son zamanlarda izlediğim en ilginç korku gerilimlerden biriydi. Keza son zamanlarda izlediğim en saykodelik işlerden de biriydi. Fikir, filmin daha başından size gösterildiği için “ilerde acaba ne olacak” diyerek filmi izlemeye başlıyorsunuz ve meraklara gark oluyorsunuz. Fikrin ucu da çok açık, her şey olabilir. Filmin yönetmeni Victor Zarcoff, ilk uzun metraj filmi olan 13 Cameras ile başarılı bir işe imza atıyor. Fikrine sonuna kadar sadık kalmış; bu fikri de harika bir şekilde işlemiş.
Kısaca konusuna değinelim… Filmin başında Paul ve Claire çiftinin yeni bir eve taşındığını görüyoruz. Evin sahibi olan Gerald dışardan baktığınızda yanına yaklaşmayacağınız türden ürkünç bir tiptir. Çift evi tuttuğunu söyler ve Gerald da evi terk eder. Ya da onlar öyle zanneder. Gerald, evin her yerine kamera koymuştur. Karanlık odasında bütün gün oturup evde olanları izlemekte, onlar evden gidince eve girip kör noktalara yeni kameralar koymaktadır. Gerald’ın bunu neden yaptığı belirsiz. Bir nevi aile sorunlarını dışardan izleyen bir sapık. Kendi BBG evini kuruyor. Bu hiç konuşmayan ve Claire duş yaparken içi geçercesine bakan sapık bir süre sonra ailenin hayatına dahil olmaya başlar. Çünkü Gerald, kameralarda Claire’ın görmemesi gereken bir şey görür.
Film senaryo bakımından tam bir merak konusu. Daha filmin başında evin kameralarla döşeli olduğunu öğreniyorsunuz. Hitchcock misali gerilim sebebini biz seyirci olarak öğrerniyoruz. Fakat maktüller konudan habersiz. Aileyi tanırken bir taraftan da sürekli Gerald ile karşılaşıyorsunuz ve bir noktadan sonra kendinize soruyorsunuz: Bu adamın amacı ne? Neden sadece izliyor? Neden bu kameraları avantajına çevirip evdekileri tek tek doğramıyor?
Cevap basit. Esasında bir amacı yok. Sadece sapık. Son dönemlerde izleyeceğiniz en iyi sapık türlerinden hatta. Gerald’ı canlandıran Neville Archambault ödüllük bir performans sergilemiş. Gerald’ın bakışları bile sizi rahatsız edecek türden. Yönetmen burada harika bir karakterizasyon yapmış. Bütün karakterler çok iyi oluşturulmuş. Özellikle sapık, tek başına filmi sonuna kadar götürmeyi başarıyor.
13 Cameras’ın anti-Klasik bir film olduğunu iddia edebilirim. Bağımsız bir film olmasının verdiği gizliliken ötürü pek keşfedilmemiş olsa da film özellikle senaryo bağlamında birçok korku filminin sahip olmadığı bir uniqueliğe sahip. Yönetmen Victor Zarcoff’u tebrik etmek gerek; dar alanda harika bir iş çıkarmış. İleride de başarılı işler yapabileceğine dair sinyal vermiş. Senaryosu tahmin edemeyeceğiniz bir noktaya doğru ilerliyor. Klişeden de uzak bir film. Gerald’ın ekstra kameralar yerleştirmesi ve aileyi izlemesi bir taraftan ana hikayeyken Claire ve Paul’un hayatındaki sorunlar ekstra bir hikaye olarak gidişata ekleniyor ve bu 2 hikaye en sonunda çakışarak ilginç bir finale sebebiyet veriyor.
Sözün özü…13 Cameras ya da Slumlord, son dönemlerde izleyebileceğiniz en farklı fikre sahip korku gerilim filmlerinden biri. Yönetmen ilk uzun metrajı için minimalist ama özünde iddialı bir çalışma çıkarmış. Mantık sınırları içerisinde devam eden bir senaryosu ve tadında bir sinematografisi var. Karakter tasarımı iyi yapılmış bir sapık, evdeki gizli kameralar ile aileyi sürekli dikizliyor ve bunun bir sebebi yok. Sadece saf bir sapıklık var ortada. Sadece bunun için bile fikir harika. İlginç bir film denemek istiyorum derseniz 13 Cameras tam size göre.
Yorumlar