Arada sırada adı duyulmamış korku filmlerini izlemeyi seviyorum. Bakıyorum ne var ne yok diye, seçip izliyorum. %90’ı leş işler oluyor ama leş korku filmlerini de seviyorum. Bir mizahı var çoğunun. Fakat o kalan %10’luk dilimde muhteşem işler çıkabiliyor. Last Shift de bu muhteşem işlerden biri. Genelde bu tarz filmleri sıfır beklenti ile izlediğimden için gerçekten dolu bir iş ile karşılaştığımda etkileniyorum. Film; tek mekanda geçmesine rağmen fevkalade sanat yönetmenliği ve saniye durmayan gerilimi ile harika ötesi bir 1.30 saat yaşatıyor. Filmin bir underdog olduğu zaten şuradan anlaşılıyor: Filmin fragmanı 1 milyon izlendi. Ben de filmi 2015 gibi korku filmlerinin vasat olduğu bir senede yılın en iyi korkuları listesine gönül rahatlığıyla koydum. Zaten bu sene listeme gönül rahatlığı ile koyabildiğim 2 film var: Biri It Follows, diğeri ise Last Shift.
Kısaca konusuna değinelim… Jessica Loren, bir polis karakolunda işe başlamıştır ve ilk iş günüe gece nöbetçisi olarak başlar. Son polis de devriyeyi Jessica’ya bırakıp karakoldan ayrılır. Karakolda sadece kendisinin olması onu tedirgin etmeye başlar. Bir süre sonra telefon çalar ve telefondaki kişi öldürüleceğini, yardıma ihtiyacı olduğunu söyler. Fakat Jessica’ya bilgileri vermeden telefonu kapatır. Telefonla beraber karakoldaki muhteşem gece de başlar. Karakol bir anda panayıra döner. Kendi kendine açılıp kapanan kapılar, bir gelip bir giden mahkumlar, var gibi duran nesneler ve daha fazlası. Jessica’nın aklını kaçırması için her şey olmaya başlar. Küçücük karakol koca bir gerilim binasına dönüşür.
Esasında finali ile klişe diyebileceğimiz bir senaryosuna sahip olan film bunu öyle bir yedirmiş ki klişeye yakalanacağınızı tahmin dahi edemiyoruz. Gerilim durmaksızın ilerlediği için bir yerden sonra ne oldu ne bitti diyerek takibi kaybediyorsunuz. Bu konuda senaryo çok başarılı. Keza Jessica’yı canlandıran Juliana Harvaky de muhteşem bir iş çıkarıyor. Bir övgü de yönetmen Anthony DiBlasi’ye; kendisi tam bir korku filmi yönetmeni. Kariyerinde Dread, Cassadaga ve The Profane Exhibit gibi korku filmleri mevcut. Fakat hiçbiri Last Shift kadar başarılı değil. Last Shift ile yönetmenlik ve senaryo adına kariyerinin en iyi filmine imza atmış diyebilirim.
Bir iki ufak fularlı bilgi vereyim: Filmde yer alan Paymon ailesi mitalojideki Paimon’dan geliyor. Paimon bir şeytandır ve cehennemin krallarındandır. Kendisinin emrinde yüzlerce şeytandan oluşan bir ordusu olduğu yazılır. Film boyunca Jessica farklı farklı birçok varlık tarafından rahatsız edilir. Keza filmde geçen SOW yazısı da kadın domuz anlamına gelmektedir. Bilirsiniz, Amerika’da polislere genelde “domuz” denir.
Filmin sanat yönetmenliği de gerilimi kadar şaheser. Üzerine çok çalışmışlar. Filmdeki gerilime sebep olan unsurların minimalist tasarımına rağmen korkutması şahsen beni etkiledi. Oldukça başarılı buldum. Yönetmenin filmi için birçok filmden esinlendiği aşikar ve bunları yaymakta da oldukça başarılı.
Sözün özü… Last Shift, sıfır beklenti ile izlediğim ve izlerken çok eğlendiğim bir korku filmi oldu. Her karesine sıkıştırılmış aksiyon var. Ortasındaki durağan sahne hariç, o bölümü soluklanma bölümü olarak el alırsak sorun yok, geri kalan her saniye gerilim var. Senaryo iyi, çekimler iyi, sesler iyi ve özellikle sanat yönetmenliği iyi. Gece gece şöyle en çıtırından bir korku filmi izlemek istiyorum derseniz, Last Shift tam size göre.
Yorumlar