0
Bizi Instagram'da Takip Et

Renée Zellweger, 2001 yapımı Bridget Jones’s Diary‘de Helen Fielding‘in eğlenceli bekarını ilk canlandırdığında, Bridget 32 yaşında işleri ters giden bir bekar olmaktan endişe ediyordu. Devam eden diğer iki filminde de benzer sorunlarla yüzleşmeye devam etti. Karşımıza çıkan bu son filmde, yani Bridget Jones: Mad About the Boy ile de kendi şanssızlık mottosunu kırıp geçen Bridget’ın mutlu sona nihayet kavuşup, belli bir yaşa geldikten sonra da bu rüyadan uyandığını görüyoruz. Çünkü Darcy’nin trajik ölümüyle Bridget yine yalnız ve bu sefer çocukları olan bir dul olarak karşımızda yerini alıyor.

Bridget Jones’un hikayesi her ne kadar kendine has öğeleri içinde bulundursa da açık bir şekilde Jane Austen’e göndermeler içeriyor. Hatta Independent gazetesinin bir köşe yazısında bu konuyla alakalı şu ifadeler kullanılıyordu:

Bridget Jones, her zaman evlilik planıyla sınırlı kaldı. Ancak evlilik Austen’ın karakterleri için bir hayatta kalma meselesiyken, Bridget için daha varoluşsal bir şeyi temsil etti – modern bir kızın sürekli çarpıştığı adaletsiz toplumsal standartlara rağmen her şeye sahip olabileceğinin kanıtı oldu.

Bridget Jones Mad About the Boy Film İncelemesi Arakat Mag Renee Zellweger Chiwetel Ejiofor Leo Woodall Hugh Grant

Aynı Bridget, Farklı Sorunlar…

Bridget Jones: Mad About the Boy ise diğer üç filmden farklı bir olaya girişiyor ve Hollywood’un son dönemde değinmeye başladığı “her yaşta mutlu olmak” mevzusuna temas etmeye çalışıyor. Açıkçası Bridget Jones serisi de bu konuyu açmak için biçilmiş kaftan olarak gözüküyor. Kadınların belirli bir yaşa geldikten sonra kendinden ümidi kesip hayata küsmelerini tiye alan film, aslında her yaşta cinselliğin söz konusu olabileceğinin altını çizerken, yaş ilerledikçe kadınların köşeye atılmış gibi görünen özgüvenlerini şahlandırmanın planlarını kuran bir film ortaya koyuyor. Tabii bunu yaptığı sırada film, her türlü fanteziyi kurarken bile mesafeli davranıyor. Çünkü zamana yenik düşme gerçekliği, bir noktadan sonra yaşamın merkezi konumuna gelen bir aydınlanış biçimi diyebiliriz.

Bu filmde serinin azılı zamparası Hugh Grant’ın canlandırdığı Daniel karakterinin ilerleyen yaşına rağmen sürekli genç kadınların peşinde koşma sevdasından yola çıkılarak “Bu durum neden kadınlar için gerçekleşmesin?” sorusu, baskın fikir olarak karşımıza sunuluyor. Kendini genç hissetmek isteyen insanların genç partnerlere yönelmesi rüyası mercek altına alınıyor. Bridget Jones’un fantezisini tetikleyen Roxster karakteriyle de bu durum tasvir ediliyor. Yakın dönemde epey tartışılan Anne Hathaway’in başrolünde yer aldığı The Idea of You filmindeki olgun kadın – genç erkek meselesi, böylece bu hikayede de kendine bir yer buluyor. Tabii Bridget Jones: Mad About the Boy, kuşak farkını tiye alan göndermeleriyle konuya mizah unsurları katmayı ihmal etmiyor.Bridget Jones Mad About the Boy Film İncelemesi Arakat Mag Renee Zellweger Chiwetel Ejiofor Leo Woodall Hugh Grant

Filmin Yaş Aralığı Genişliyor

Öte yandan filmin senaryosunda en göze batan mesajların başında “Hangi yaşa gelirseniz gelin, kariyerinize devam edebilirsiniz ve olgun bir kadınken dahi karşınızda cinselliğinizi yaşayabilmeniz için çok fazla seçenek olacaktır. Siz yeter ki hayatınıza sahip çıkın ve bunun için mücadele edin.” sözleri, filmin temelini oluşturuyor. Bridget Jones söz konusu olduğundan değişen zaman ve kuşaklar arasındaki farklılıklar da filmin içinde bol bol işleniyor. Film, “Zaman değişse de, nostalji hissi artsa da romantizm yok olan bir şey değildir, sadece form değiştirir.” alt metnine sıkıca sarılmayı tercih ediyor.

Yönetmen Michael Morris’in olgun kadın hikayelerindeki hassas meselelere oldukça özenli ve nazik davrandığını belirtmemiz gerekiyor. Her yaştan kadının yaşlanma korkusunu bu filmle beraber bir umuda dönüştürmeye çalışması, belli ki gişe sineması adına umut verici ve bir yandan seyirciye kendini iyi hissettiren bir hamle diyebiliriz.

Bu seriyi seviyorsanız Bridget Jones: Mad About the Boy sizin için ilaç gibi gelecektir. Beraber yaşlandığımız Bridget ile kendimizi yer yer hüzünlenirken, zaman zaman da hınzır hınzır gülerken bulabileceğimiz bir film ortaya çıkartılmış. Başlı başına bir türe dönüşmeye başlayan “kendini iyi hisset” filmlerinin demirbaşlarından olan bu film, meraklısına keyifli vakit geçirmeyi garanti ediyor.


Haktan Kaan İçel’in, diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.

Presence: Kameranın Ardındaki Varlık

Her: Yalnızca Bir Aşk Filmi Değil

Haktan Kaan İçel
2008'den beri sinema yazarlığını sürdürüyor.

    The Witcher: Sirens of the Deep: Dibe Doğru İlerleyiş

    önceki yazı

    Captain America: Brave New World: Yeni Kaptan, Eski Formül

    sonraki yazı

    Yorumlar

    Yorumlar kapatıldı.

    Bunlar da ilginizi çekebilir

    daha fazla Film Eleştirisi