0

38. İstanbul Film Festivali’nden kısa kısa notlarım -2-

Yakın zamanda A Fantastic Woman ve Disobedience filmleri ile karşımıza gelen Şili’li yönetmen Sebastian Lelio, 2013 senesinde kendisine birçok ödül ve ün getiren filmi Gloria’nın, Holywood için yaptığı yeniden uyarlaması Gloria Bell ile festival programına dahil oldu. Genel olarak başarılı bulduğum filmler ile karşımıza çıkan yönetmen, yeni filmi ile tekrar çekim yapımların yaşadığı handikapları yaşasa bile, ortalama bir seyirliğin üzerine çıkartmayı başarıyor.

50’li yaşların sonlarında, dul bir kadın olan Gloria, gündüzleri iş yerinde yaşadığı gerginliği akşam olunca dans pistlerinde üzerinden atıveriyor. Hayat enerjisini hiç ama hiç kaybetmiyor. John Turturro’nun canlandırdığı Arnold karakteri ile karşılaştığında ise yeni bir romantizm yüklü yola çıkıvermiş oluyor. Bir süre sonra, Arnold isimli karakterin gizemli davranışları karşısında sağlam bir şekilde ayakta duruşunu izliyoruz.

Bahsettiğim gibi, senaryo olarak aynı şekilde Amerikan oyuncular ile tekrar ele alınan filmde, Gloria karakterini canlandıran Julianne Moore beklentilerimi boşa çıkarmayarak çok iyi bir oyunculuk performansı ile karşımıza çıkıyor. Karakterin enerjik hayat tarzını ve duygu geçişlerini oldukça başarılı şekilde canlandıran oyuncu, daha önceki yapımda aynı karaktere hayat veren Paulina Garcia’nın, filmi sürükleyen performansı ile aynı derecede bu yapıma (belki de tek) gücünü veriyor. Aynı şekilde Arnold karakteri ile John Turturro, performansı ile filmi izlenebilir kıvama getirebiliyor.

İyi bir film olarak değerlendirdiğim ilk filmin üzerine, bu filmin haberini duyduğum zaman “ne gereği vardı” şeklinde kısa bir düşünce kafamdan geçirerek, yapımı  “ileride bir ara” izleyeceklerim listesine atıverdim. Sonuç olarak film açlığı ile dayanamayıp yine kendimi sinema salonunda bularak, Gloria’nın hayatını baştan alıp izlemiş oldum. Mizahı, müzikleri ve en önemlisi oyunculuk performansları ile kendisini izlettirmeyi başaran ve şans verilmesi gereken yapım, bunun haricinde ise haliyle ilk filmin başarısının altında kalmaktan kurtulamıyor.

Ölümü Bekleyen Şair: Hotel by the River

Previous article

Yıllar Sonra Gelen Soluk İntikam: Destroyer

Next article

You may also like

Comments

Leave a reply